10 Nisan 2025

Devletler hep yaşlıdır devrimlerse daima genç

Eğitimin çerçevesini belirleyen iktidarlar, dünya genç bir devrim enerjisiyle değil köhne bir iktidar hevesiyle dönsün, gençliğin ateşi o hevesin üflediği ölümcül solukla fazla parlayamadan sönsün isterler. Ama bazen iktidarın soluğu gençliğin ateşini söndüremez aksine harlar ve tüm sinsi hesaplar boşa çıkar

Her iktidar bir gün yıkılır. Tanrısal olanlar bile.

Yerden gökyüzüne yükselmeyi bir başarı zanneden ve o sırada ayaklarının yerden kesilmesinin kendisini hangi tehlikelere sürüklediğini fark etmeyecek kadar körleşen tehlikeli muktedirler, nihayetinde yükseldikleri noktadan yere çok feci düşerler.

Eğer iktidar yukarılardan aşağıya düştüğünde siz hâlâ onun ayaklarının dibindeyseniz o düşüşün altında kalır, ezilirsiniz. Yok eğer tepesine çıkıp tepinmekteyseniz, o düşüşün neticesinde hayatınıza daha iyi bir yerden devam edersiniz.

O yüzden köhne iktidarların eteklerinde oturmak tehlikeli, tepesine binmekse güvenlidir.

Şu anda bu ülkede iktidar gençlerin üzerine basarak yükselmeye çalışırken gençlik onun tepesine biniyor. Hem de öyle böyle bir binmek değil. O yüzden devletin tepesi atıyor, bir külhanbeyi gibi naralar atarak kendisine yan bakanı içeri tıkıyor. Hızını alamayıp Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan ve babası Sami Elvan’a Cumhurbaşkanı’na hakaretten hapis cezası verebilecek kadar gözü dönebiliyor.

Çünkü bu ülke halkını ve özellikle de gençlerini nicedir hiç ama hiç sevmiyor.

Gezi Direnişi sırasında polisin attığı gaz fişeğiyle yaralanan ve 269 gün komada kalarak 45 kilodan 16 kiloya düşerek bu dünyadan ayrılan 15 yaşındaki Berkin’i hiç sevmediği gibi...

Alelacele idam ettiği 17 yaşındaki Erdal Eren’i sevmediği gibi…

Mecliste “Üç bizden, üç sizden” diye bağıran milletvekillerinin intikam hırsına kurban vererek astığı yirmili yaşların başındaki üç öğrenciyi, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı sevmediği gibi…

Günlerdir sokaklarda “Hak! Hukuk! Adalet!” diye bağıran ve arkadaşlarını hukuksuz bir şekilde içeriye atan iktidara inatla kafa tutan bugünkü gençliği de hiç sevmiyor. Onları baş tacı edebilecekken ayaklarının altına almayı tercih ediyor.

Tüm muhaliflerini tek tek hapse attığı, anayasayı hiçe saydığı, gazetecileri, öğrencileri suçlu ilan ettiği, astığı astık kestiği kestik bir iklimi normalleştirdiği bir kaos ortamında korkularını karşısındaki herkesi korkutarak bastırmaya çalışıyor; bu esnada en çok da gençleri yıldırmaya uğraşıyor.

Çünkü biliyor, onları olağan zamanlarda evcilleştirmek kolay ancak olağanüstü zamanlarda gençliğin fıtratında hep isyan var.

Yetişkinlerin tevekkülle karışık yorgunluğunun aksine henüz eksilmemiş bir enerji ve yüksek bir tahammülsüzlükle o gençler evlerine giremezler.

İktidarı yerinden edebilecek yasal haklarını kullanmakta direnmekten yılamazlar.

Ve güzel günler görmeyi hayal etmekten vazgeçemezler.

İçlerinden bazılarını hunharca içeri tıkan ve hapiste tuttuğu gençlere ibret-i alem için eziyet etmeyi bir başarı sayarak gelecekleriyle oynayan bu iktidarın niyeti, gelmiş geçmiş tüm iktidarlar gibi, varlığına tehdit olarak gördüğü gençliği zulmüyle terbiye etmek.

Terbiye, Arapça kökenli bir kelime. Hem insanlar için kullanılıyor hem de hayvanlar için. Türkçesi eğitim. O da öztürkçe bir kelimeden türetilmiş. Egit. Egit de hem hayvanlar için kullanılıyor hem insanlar için. Terbiye ve eğitimin hedefindeki gençler kelimelerin kökenlerindeki niyetlerin gölgesinde bin yıllardır düzene uyum sağlasınlar, yoldan çıkmasınlar, iktidarları sarsmasınlar, çarklara çomak sokmasınlar diye önce evlerde sonra okullarda sonra da iş yerlerinde düzenin ihtiyaçlarına göre eğitilirler.

Eğitimin çerçevesini belirleyen iktidarlar, dünya genç bir devrim enerjisiyle değil köhne bir iktidar hevesiyle dönsün, gençliğin ateşi o hevesin üflediği ölümcül solukla fazla parlayamadan sönsün isterler.

Ama bazen iktidarın soluğu gençliğin ateşini söndüremez aksine harlar ve tüm sinsi hesaplar boşa çıkar.

Neyse ki devletler hep yaşlıdır; devrimlerse daima genç.

Mine Söğüt kimdir?

Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.

Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.

Yayımlanmış yapıtları

- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000)
- Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003)
- Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003)
- Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004)
- Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006)
- Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007)
- Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009)
- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010)
- Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011)
- Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011)
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019)
- Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020)
- Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Seyirlik savaşlar ve cansız bedenlerden canlı yayınlar

Herkesin elinde henüz küçük ekranların olmadığı, savaşın evlerdeki, kahvelerdeki televizyonlara kilitlenerek izlendiği o günlerden bu günlere kadar geçen 36 yıl içinde siz de savaşları canlı olarak seyretmeye, ayağından iplere bağlanarak yerlerde sürüklenen liderlerin linç görüntülerine bire bir tanıklık etmeye, kucağındaki bebek ölüsünü kameralara sallayarak çığlıklar atan insanların cinnetini evinin içinde, hayatının merkezinde, sıradan bir görüntü gibi neredeyse her gün görmeye çoktan alıştınız

Susanla susmayan hiç bir olur mu?

Yasaklar ve sansürler aslında iyidir; iyi olmayan, aksine tehlike kusan tek şey otosansürdür. Otosansür kötülüğün kayda geçmesini engeller. Korkudan susan, sesini çıkarmayan insanlar tehlikeli iktidarların aslen kirli olan sicillerini temiz tutmalarına yarar

Bilmek ve anlamak arasındaki fark

Sokakların gücünden, muhalefetin enerjisinden ve güzel günler göreceğimizden emin olamaktan vazgeçelim...

"
"