Meritokrasi, liyakata dayalı bir sistem inşa ettiği için beşerî sermayeye vurguda bulunmaktadır. Bu nedenle meritokratik sisteminin inşa edilme sürecinde hemen hemen tüm ülkelerde eğitimde kitleselleşme ve evrenselleşme evrelerinin yaşanmış olması şaşırtıcı değildir. Bir başka deyişle, daha önceleri sınırlı bir gruba hizmet eden eğitim sistemleri halkın tüm kesimlerinin erişimine açılmış ve özellikle temel ve ortaöğretimde çağ nüfusunun hemen hemen tamamı eğitim sistemine dâhil edilebilmiştir. Kitleselleşme sadece bu iki kademe ile sınırlı kalmamış, yükseköğretim kademesini kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Böylece bireylerin beşerî sermayelerine yatırım yapabilmeleri sağlanarak daha eşitlikçi bir toplum inşası hedeflenmiştir.
Ancak, meritokrasi rüyasının kısa sürdüğü görülmektedir. Eğitim sistemleri üzerinden de bu dönüşüm izlenebilmektedir. Ülkeler eğitim sistemlerini kitleselleştirmelerine rağmen başlangıçta erişilen eğitimler arasında ciddi farklar olmazken ve işgücü piyasasında eğitimi ödüllendiren nispeten eşitlikçi bir dinamik çalışırken bu imkân giderek zayıflamaya ve eşitsizlikler artmaya başlamıştır. Erişim sorunları çözülmesine rağmen eğitim sistemleri nispeten aynı kalitede eğitim hizmeti sunmaktan giderek uzaklaşmış, kaliteli eğitim giderek pahalılaşmaya ve sadece varlıklıların güç yetirebildiği okul dışı etkinliklerle bir bütünlük oluşturmaya başlamıştır. Dolayısıyla, eğitime erişim giderek işgücü piyasalarında eğitim seviyesi ile ilişkili bir ücrete karşılık gelebilecek istihdama erişmeyi artık garanti etmemekte, sosyal mobilite giderek azalmaktadır.
Daniel Markovitz (2019) ‘The Meritocracy Trap: How America’s Foundational Myth Feeds Inequality, Dismantles the Middle Class, and Devours the Elite’ başlıklı meşhur kitabında Amerika özelinde meritokratik sistemin inşa sürecini ve yaşadığı dönüşümleri ayrıntılı olarak ele alıyor. Kitapta meritokrasi ile ilgili iki farklı evre açıkça belirtilmemesine rağmen sürecin dinamiklerine ayrıntılı bakıldığında bu sürecin iki farklı evreden oluştuğu görülmektedir.
1970’li yıllara kadar sürdüğü görülen ve meritokratik sistemin birinci evresine karşılık gelen bu dönemde meritokrasiden murad hâsıl olmuş, işgücü piyasası da eğitimde kitleselleşme evresine uyumlu bir şekilde çalışmıştır. Özellikle orta sınıfın becerilerinin ödüllendirildiği ve servetin toplumun tüm kesimlerine çok büyük farklar olmadan dağıtıldığı bir dönem yaşanmıştır. Bu kapsamlı dönüşümde şehirler dönüşmüş ve kitlesel kültür hızla yayılmıştır. İstihdam şartları ve kazancın daha iyi olduğu, çalışma sürelerinin uzun olduğu bu dönemde işyeri eğitimi ile beşerî sermayeye sürekli yatırım yapılmış ve eğitim, işletmelerde yükselmenin ana belirleyicisi olmuştur. Ekonominin temel dinamosu bu evrede orta sınıf olmuştur.
Meritokrasi ikinci evresinde mutasyona uğruyor
1970’li yıllardan itibaren hem işgücü piyasasında hem de eğitim sistemlerinde birbirlerini destekleyen yeni bir evre ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu evreye geçişin ana tetikleyicisi ise dalga etkisi yaratan genel amaçlı teknolojik dönüşümlerdir. Teknolojik dönüşümlerin yol açtığı otomasyon, ekonomi ve işgücü piyasasını hızla dönüştürmüş, üretim ve verimliliği artırırken işletmelerde orta becerilere ihtiyaç giderek azaltmış ve üst becerili işlerin önemini ise geçmişle kıyaslanmayacak ölçekte artırmıştır. Böylece, orta sınıf giderek ya işsizliğe ya da daha düşük becerilerde istihdam arayışına mahkûm olmuştur. Verimliliği artırmak adına iş süreçleri yeniden yapılandırılmış, geleneksel modeller terkedilmiştir. Yeni yönetim modelleriyle birlikte işverenlerin beşerî sermayeyi geliştirmeye dönük yatırımları azalmıştır. Orta ve alt becerili işler artık tam zamanlı çalışanlar yerine yarı zamanlı veya geçici çalışanlarla karşılanmaya başlanmıştır.
Meritokraside yaşanan bu mutasyon, eğitim sistemlerindeki mutasyon üzerinden gerçekleştirilmektedir. Varlıklı aileler, özellikle meritokrasinin birinci evresinde biriktirdikleri avantajlarla elitist eğitim kurumlarına yönelik daha agresif bir talep göstermeye başlamışlardır. Dahası, okul dışı aktivitelere yapılan devasa yatırımlar bu rekabeti okul dışına taşımıştır. Öyle ki elit eğitim alma gayreti okul öncesi dönemden başlayarak tüm eğitim kademelerini içerecek şekilde genişlemiştir. Eğitim sistemlerinde en iyi eğitim veren okullar, ağırlıklı olarak varlıklı ailelerin kümelendiği okullara dönüşmüştür. Eğitimin maliyeti bu agresif taleplerle sürekli artarken, işgücü piyasasındaki dönüşümle işlerinden olan veya giderek daha düşük ücretler alan orta sınıf bu okullara artık güç yetiremediği için bu okullardan hızla uzaklaşmaya başlamıştır. Büyük kitleler eğitime erişebilmesine rağmen eriştikleri eğitimin kalitesi sürekli düşmeye başlamıştır. Dahası, rekabette büyük avantaj sağlayan okul dışı aktivitelere ayıracak bütçeleri de artık yoktur. Buna karşılık varlıklı kesim, eğitimin kapsamını sürekli genişletmiş, başlangıçta okul öncesine ağırlık verirken sonrasında lisansüstü eğitimi de kapsamına almıştır. Böylece teknolojik dönüşümlerle ortaya çıkan üst becerili yeni iş pozisyonları artık bu kesim tarafından doldurulmaktadır.
Dolayısıyla, işgücü piyasasında yaşanan bu dönüşüm neticesinde ortaya çıkan yüksek becerili işler artık sadece elit sınıfın maliyetini karşılayabildiği ve okul öncesinden başlayıp lisansüstüne kadar devam eden bir eğitimle karşılanabilir hale gelmiştir. Bir başka deyişle, elit eğitimle elit işler arasındaki bağ oldukça güçlenmiştir. Artık, elit sınıf eğitim üzerinden avantajını yeni nesillere aktarabilme avantajını yakalamıştır. Diğer taraftan, özellikle evliliklerin eğitim seviyesine göre düzenlenmesi, elit kesimin lobi ve siyasal müdahalelerle avantajını korumaya veya sürekli artırmaya çalışması bu bağı çok daha güçlendirirken eşitsizlikleri çok daha derinleştirmiştir. New York Times yazarı David Brooks’un (Serbestiyet, 20 Ağustos 2023) işaret ettiği gibi “İnsanları en çok sahip olduğu niteliğe göre ayıran ve/veya dışlayan bir sosyal düzen inşa ettik. Akademik başarı üzerine kurulu bir düzen…Yüksek eğitimli ebeveynler seçkin okullara gidiyor, birbirleriyle evleniyor, yüksek ücretli profesyonel işlerde çalışıyor ve aynı seçkin okullara giren, birbirleriyle evlenen ve seçkin sınıf ayrıcalıklarını nesilden nesle aktaran muazzam kaynaklar aktarıyorlar.”
Özetle, meritokratik sistemin birinci evresi nispeten toplumun tüm kesimlerine açık ve daha eşitlikçi iken ikinci evresinde meritokrasi mutasyona uğratıldığı için daha aristokratik bir görünüm sergilemektedir. Aslında tüm dünyada dereceleri farklı olsa da yaşananların arka planı, liyakati ve dolayısıyla beşerî sermayeyi merkeze alan meritokrasinin toplumu başlangıçta mücadele ettiği aristokrasiye yaklaştırdığına işaret etmektedir. Markovitz’in vurguladığı gibi meritokrasi tuzağı Amerika’da en yüksek ve orta gelir kesimleri arasındaki eşitsizliği derinleştirmiş ve bu eşitsiz kümelenmeyi elit eğitim üzerinden sürdürülebilir kılarak hem eğitim hem de işi bu kesim lehine düzenleyen bir geri besleme oluşturmuştur. Ancak, işyerlerindeki yeniliklerin sürekli üst becerileri ödüllendirecek şekilde kullanımı, aslında elit sınıfın üretkenliğinin sistemin onların lehine olacak şekilde yapılandırılmasından kaynaklandığını ve fırsat eşitliğini derinden zedelediğini maskelemektedir. Bir başka deyişle eşitsizlik, gerçekten eşit şartlarda daha fazla değer yaratmak yerine, orta ve alt becerilere sahip çalışanların verimliliklerini sürekli engelleyen sistemik bir yapı nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
Dahası, elit kesim farklı alanlardaki eşitsizlikleri azaltmak için devletler tarafından hazırlanan sosyal politika paketlerine de karşı çıkmaktadır. Bu baskılar, eşitsizliklerin azalacağına yönelik inancı sürekli zayıflatmaktadır. Elbette, bunun politikada da karşılığı olmaktadır. Artık siyasi liderler, meritokratik sistemin yarattığı derin memnuniyetsizlikleri ve hayal kırıklıklarını kendi çıkarları için kullanabilmekte, toplumu kolay bir şekilde daha da kutuplaştırabilmekte ve ayrıştırabilmektedir. Göçmen politikaları da bu arka plandan beslenmektedir. Ancak, bu politik tartışmalar çoğu zaman sorunun kaynağını gözler önüne sermeyi engellemekte, teknolojik dalgalarla meritokrasinin bir tercih olarak mutasyona uğratıldığı gerçeğini maskelemektedir.
Yapay zekâ dalgası meritokrasiyi ikinci mutasyona maruz bırakabilir
Diğer taraftan yapay zekâ (YZ) teknolojileri, özellikle ChatGPT gibi üretken YZ teknolojilerinin erişilebilir olmasıyla eğitimden sağlığa, ekonomiden biyoteknoloji ve savunma sanayine kadar yaşamın tüm alanlarını kapsamına almaya başlamıştır. Şimdiden bir YZ ekosisteminin oluştuğu söylenebilir. Meritokrasinin ikinci evresinin ana itici gücü otomasyonun yaygınlaşması iken YZ teknolojileri, özellikle üretken YZ teknolojileri otomasyonun kapsamını çok daha fazla genişletmektedir. Artık, geriye kalan işler de giderek otomasyon tarafından yok edilmekte, mevcut veya yeni ortaya çıkan işlerdeki beceri beklentisi sürekli yükselmektedir. Dolayısıyla YZ teknolojilerinde son yıllarda yaşanan dönüşüm meritokrasinin mutasyona uğratılarak ikinci evresinde ortaya çıkan eşitsizlikleri çok daha fazla şiddetlendirme potansiyeli içermektedir. Kısacası, YZ teknolojileri müdahale edilmediğinde çok rahat bir şekilde meritokratik sistemin daha fazla yıkıcı olacak üçüncü evresine taşıyıcı rolü üstlenebilecektir. Bu durumda, dünya şu anda olduğundan çok daha adaletsiz ve siyasal olarak da çok daha istikrarsız bir evreye taşınmış olacaktır.
İnsanı tamamlayan yol
Markovitz bu kısır döngüden kurtulmanın Almanya’daki gibi eğitim ve işgücü piyasasındaki yeni düzenlemelerle, yani eğitimi daha kapsayıcı yapma ve işgücü piyasasında alt ve orta becerili çalışanları yeniden istihdama onurlu bir şekilde dâhil edecek teşviklerle mümkün olabileceğini öne sürmektedir (sh.275-276.) Eğitimi ayrıcalıklı olmaktan çıkartan ve mesleki eğitime ağırlık vererek ileri eğitim alamayan toplum kesimlerinin de işgücü piyasası ile bağlarını güçlendiren Almanya, işyerlerindeki yeni yatırımları Amerika gibi üst becerileri tamamlamak üzere değil, tam tersi düşük veya orta vasıflı çalışanları desteklemek üzere kullanmayı tercih etmektedir. Böylece, meritokrasinin avantajlarından yararlanılmasına rağmen beceri priminin Amerika’daki gibi olağanüstü artması önlenerek nispeten daha dengeli bir işgücü piyasasının oluşması teşvik edilmektedir.
Benzer şekilde YZ teknolojilerinin kendi haline bırakıldığında meritokrasiyi eşitsizlikleri artıracak ikinci mutasyona uğratmasına göz yummak yerine, istihdamı merkeze alan ve insanı tamamlayan yolun öne çıkartılması gerekmektedir. YZ teknolojilerinin işyerlerinde özellikle orta ve düşük becerili çalışanların verimliliklerini çok daha fazla artırdığı göz önüne alındığında, YZ teknolojilerinin işyerlerinde insanı tamamlayacak şekilde kullanılması, işgücü piyasasındaki eşitsizliklerin azaltılmasında çok önemli bir politika alanı oluşturmaktadır. Bu aynı zamanda sosyal bir politikadır.
Aslında, otomasyon ve insanı tamamlayan yol ayrımının kökleri, meritokrasinin ikinci evresinde yatmaktadır. Örneğin, Amerika’daki işleyişiyle meritokraside elit işlere yönelik aşırı eğilim, diğer çalışanların daha verimli çalışabilecekleri teknolojileri veya yönetim yaklaşımlarını baskılayarak işyerlerinde yeni yatırım ve yeniliklerin sürekli elit eğitimliler lehine düzenlenmesi tercihinden kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle, elit sınıfın elit işlerdeki beceri priminin yüksek olması, elit dışı işlerin gerçekten verimsiz olmasından ziyade kasıtlı olarak verimsiz hale getirilmesinden kaynaklanmaktadır. Yani, özünde doğru olan meritokrasinin mutasyonla yazılımı değiştirilmiştir. Benzer şekilde, YZ teknolojilerinin orta ve düşük vasıflı çalışanları tamamlamak yerine sadece üst becerilere odaklanması meritokrasinin ikinci evresindeki dinamikleri aynen koruyacak ve meritokrasinin eşitsizlikleri derinleştiren ikinci mutasyon sürecini hızlandıracaktır. Dolayısıyla, YZ teknolojisi bağlamında insanı tamamlayan yol mutasyonun önüne geçebilecektir.
Elbette, özellikle Amerika’da meritokrasiyi mutasyona uğratarak avantajlarını nesiller boyu aktarılabilir kılan kesimler, nasıl eşitsizlikleri azaltacak sosyal politikalar için kamu kaynaklarının harcanmasına karşı çıkıyorsa YZ teknolojilerinin bu şekilde işgücü piyasasına monte edilmesine de karşı çıkacaktır. Dahası, otomasyon yolu istihdamı ve böylece sendikaların etkinliğini azalttığı için işverenler açısından insanı tamamlayan yola göre çok daha fazla çekicidir. Ancak, toplumun tüm kesimlerinin refahını artırmak ve uzun vadeli sürdürülebilirlik sağlamak için daha derin ve sistemik değişikliklere ihtiyaç vardır. Bu nedenle, işgücü piyasasının herkesin katkısının değerli olduğu ve herkesin potansiyelini gerçekleştirebileceği bir şekilde yeniden inşa etmek için sistemik müdahaleler gerekmektedir.
Mahmut Özer kimdir?
TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı ve AKP Ordu Milletvekili olan, Prof. Dr. Mahmut Özer, 5 Mayıs 1970 tarihinde Tokat’ta doğdu.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümünden (1992) mezun oldu.
1992-1994 yılları arasında Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü Dalaman Havalimanında Elektronik Mühendisi olarak görev yaptı. Yüksek lisans ve doktorasını Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ), Fen Bilimleri Enstitüsü Elektrik-Elektronik Mühendisliği Anabilim Dalında sırasıyla 1996 ve 2001 yıllarında tamamladı.
1994-2002 yılları arasında Gazi Osmanpaşa Üniversitesinde Öğretim Görevlisi, 2002-2010 yılları arasında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühendisliğinde öğretim üyesi olarak görev yaptı.
28 Kasım 2010-4 Ekim 2017 tarihleri arasında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü olan Özer, 1 Ağustos 2015-1 Ağustos 2016 tarihleri arasında Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Başkanlığı yaptı.
Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkan vekilliği ve Türk Standartları Enstitüsü (TSE) Genel Kurul Üyeliği görevlerini de yürüten Özer, 4 Ekim 2017 tarihinde Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanlığı görevine atandı.
Özer, 8 Ağustos 2018 - 5 Ağustos 2021 tarihleri arasında Millî Eğitim Bakanlığı Bakan Yardımcılığı görevini yürüttü.
6 Ağustos 2021 tarihinde Millî Eğitim Bakanı olarak atandı. Haziran 2023'e kadar Millî Eğitim Bakanı olarak görev yaptı.
14 Mayıs 2023 genel seçimlerinde AKP Ordu Milletvekili olarak parlamentoya girdikten sonra TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanlığı'na seçildi.
Yayımlanmış yapıtları:
Yükseköğretimde Kalite Güvencesi (ortak yazarlı) (2010)
Mesleki Eğitimde Paradigma Değişimi (2020)
Eğitim Politikalarında Sistemik Uyum (2021)
Eğitim Üzerine Söyleşiler (2021)
Türkiye’de Yükseköğretimde Büyüme ve Dönüşüm (2021)
Türkiye’de Eğitimin Evrenselleşmesi (2022)
Türkiye’de Eğitimi Yeniden Düşünmek (2022)
The Universalization of Education in Türkiye and New Orientations (2022)
Türkiye’nin Mesleki Eğitimle İmtihanı (2023)
Türkiye’de Eğitimin Geleceği (2023)
Unveiling The Significance of The Recent Educational Transformation in Türkiye (ortak yazarlı) (2024)
|