28 Eylül 2024

Birleşmiş Milletler cephesinde yeni bir şey yok

 “Silahlı çatışmalarda tüm sivilleri koruyacağız” taahhüdünü de içeren Gelecek Paktının, tam da İsrail’in Filistin’den sonra Lübnan’daki sivil hedeflere saldırmaya başladığı gün kabul edilmesi insana adeta kara mizah gibi geliyor

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 79. dönem toplantıları, bu yıl 10 Eylül’de New York’ta çalışmalarına başladı. Aralık ayı ortasına kadar da devam edecek. Ancak, BM Genel Kurulu deyince halk arasında devlet ve hükümet başkanlarının katılarak birer konuşma yaptıkları yüksek seviyeli kesim haftası akla gelir.

Geleceğin Zirvesi

 Bu yılki Genel Kurul’un yüksek seviyeli kesim haftasından hemen önce de 22-23 Eylül tarihlerinde “Geleceğin Zirvesi” düzenlendi. Genel görüşmelerin cereyan ettiği haftada ayrıca “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri”,” Nükleer silahların topyekün yok edilmesi”, "Denizlerde su seviyesinin yükselmesi” konularında üst düzeyli toplantılar gerçekleştirildi. Parlak başlıklar bulmakta Birleşmiş Milletler bürokratlarının üstüne yoktur. Hafta boyunca devam eden genel görüşmelerin teması bu sene, “Kimseyi geride bırakmadan, mevcut ve gelecek nesillere barış, sürdürülebilir kalkınma ve insanlık onurunu geliştirmek için birlikte hareket etmek” olarak belirlenmiş. Tabii Genel Kurul konuşmalarında atış serbest olduğu için hiçbir liderin bu temaya sadık kaldığını tahmin etmiyorum.

Gelecek Paktı

Genel Sekreter Gutteres bu yıl 17 Ocak’ta yaptığı bir konuşmada, Birleşmiş Milletler’in son dönemde uğradığı itibar kaybını düzeltmek amacıyla “Büyükbabalarımız için inşa edilen sistemlerle torunlarımız için bir gelecek inşa edemeyiz” derken BM’nin reform ihtiyacını açıkça gözler önüne seriyordu. Torunlarımızı düşünerek aylar süren çalışmalar sonucunda ortaya çıkan, “Gelecek Paktı” bildirisi Zirvenin ikinci günü kabul edildi.

Ekleriyle birlikte 66 sayfayı bulan “Gelecek Paktı”nın içerisinde önümüzdeki dönemde ne yapılacağını taahhüt eden 56 eyleme yer verilmiş. Paktın “Küresel Dijital kompakt” ve “Gelecek Nesiller İçin Bildirge” başlıklı iki tane de eki var. Gelecek Paktında yok yok. İklim değişikliği, örgütlü suç, terörizm, kadın/erkek eşitliği, barışı koruma, yapay zekâ, silahsızlanma ve silahların kontrolü, sürdürülebilir kalkınma hedefleri, insan hakları ne ararsanız var. Yılbaşı ağacına benzeyen tipik bir Birleşmiş Milletler belgesi. Zaten 193 ülkenin beklenti ve çıkarlarını uzlaştırmaya çalışırsanız farklı bir sonuç beklemek gerçekçi değil. Yine de paktın onaya sunulduğu karar tasarısı ancak 143 oyla kabul edilebildi. Birleşmiş Milletler sisteminde Genel Kurul kararlarının bağlayıcılığı yoktur. Ayrıca bir kararın “oydaşma” ile değil de oylamaya sunularak oy çokluğuyla kabul edilmesi, ağırlığını daha da düşürür.

Öte yandan, “Silahlı çatışmalarda tüm sivilleri koruyacağız” taahhüdünü de içeren Gelecek Paktının tam da İsrail’in Filistin’den sonra Lübnan’daki sivil hedeflere saldırmaya başladığı gün kabul edilmesi, insana adeta kara mizah gibi geliyor.

Güvenlik Konseyi reformu bir başka bahara

Birleşmiş Milletler’in uluslararası barış ve güvenliğin korunmasından sorumlu organı Güvenlik Konseyi reformu hayali, bu kere de gerçekleşmedi. 1993 yılından beri süregelen reform çalışmalarında ortada hala müzakerelere esas teşkil edebilecek tek bir metin yok. Bu konudaki 30 yıllık görüşmeler, Gelecek Paktında, “Güvenlik konseyini daha fazla kapsayıcı, şeffaf, etkin ve etkili yapmak için acil ihtiyacı dikkate alarak reforme edeceğiz” şeklinde bir cümle ile sınırlı kaldı.

Güvenlik Konseyi reformunun iki boyutu var. İlki halen ikinci Dünya savaşının galipleri beş ülkeyle sınırlı olan daimî üyelerin sayısının artırılması, ikincisi de BM’yi işlevsiz kılan veto yetkisinin kaldırılması. Birincisi bir şekilde çözümlenebilir nitelikte. Hindistan, Japonya, Brezilya ve Afrika’dan iki ülkenin BMGK daimî üyesi yapılmasına itiraz eden yok gibi. Dananın kuyruğu veto yetkisinin kaldırılmasında kopuyor. RF ve ABD bu yıl mart ayına kadar 128, İngiltere 29, Çin 19, Fransa ise 18 kez veto kullanmış. Vetonun pratikteki anlamı güvenlik konseyinin beş daimi üyesinden biri veya bu ülkelerden birinin koruması altında iseniz, hiçbir hukuk kuralı ile bağlı değilsiniz, istediğinizi yapabilirsiniz.

San Fransisco’da öyle bir düzen kurulmuş ki BM Anlaşmasını değiştirmek için beş daimi ülke New York’ta “evet “dese bile yeterli olmuyor, ayrıca parlamento onayları da gerekiyor. İstediğiniz kadar bağırın çağırın, New York sokaklarında “Dünya beşten büyüktür” diye giydirilmiş kamyonlar dolaştırın kimse sahip olduğu bu ayrıcalıklı konumundan vazgeçmiyor, vazgeçeceğe de benzemiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın genel kurul konuşması

 Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sene 7’si başbakan sıfatıyla olmak üzere, 14. kez Genel Kurula hitap etti. Yakın geçmişte bu kadar çok BM’de konuşma yapan bir başka lider hatırlamıyorum.

BM Genel kurulunun açılış oturumlarında her yıl ilk olarak BM Genel Sekreteri, Genel Kurul Başkanı, Brezilya ve ABD Başkanı söz alırlar. Bu sıralama hiç değişmez. Diğer konuşmacıların sıraları belirli bir programla bilgisayar aracılığıyla belirlenir. Muhtemelen artık yapay zekâ da kullanılıyordur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yukarıdaki sözü geçenlerden sonra birinci konuşmayı yapmış olması kalabalık bir salona hitap edebilmek açısından büyük şans.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 

Beklenildiği üzere, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması Filistin ağırlıklıydı. 36 dakika süren konuşmasının 15 dakikası Gazze, BM’nin içinde bulunduğu ataletsizlik ve İsrail’e yönelik eleştirilere adanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan kalan bölümlerde birer ikişer cümlelerle Suriye, Irak, Libya, Ermenistan’la ilişkiler ve Rusya-Ukrayna savaşına değindi. Bu çerçevede bir zamanlar tu kaka edilen Montreux sözleşmesinin uygulanmasına devam edileceğini belirtmesi önemliydi. Uygur Türklerinin sorunlarına Çin’i rahatsız etmeyecek şekilde iş birliğini öne çıkararak atıfta bulundu. Konuşmada Yunanistan sözcüğü hiç geçmedi. Ege Denizi ve Akdeniz’i ilgili tüm tarafların meşru menfaatlerine saygı duyulan bir istikrar ve refah bölgesi olarak görmek istediğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka uygun olarak sınırlandırılması gerektiğini söylemekle yetindi. Buna karşılık Kıbrıs konusunda geçtiğimiz yıllara göre daha sert bir söylem kullandı. Federasyonun artık geçerli çözüm olmadığını vurgulayarak diğer ülkelere KKTC’yi tanımaları çağrısında bulundu. Tevekkeli değil, Yunan basını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kıbrıs ile ilgili sözlerini ertesi gün manşetlerine taşıdı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gazze’den sonra en fazla ağırlık verdiği konu aile kurumunun korunması oldu. Paris Olimpiyatları’nın açılışında sahnelenen görüntüleri rezalet olarak nitelendirerek cinsiyetsizleştirmeyi güçlü ifadelerle eleştirdi. Türkiye’nin BRİCS ile ilişkilerini geliştireceğini belirtirken üyelikten söz etmedi. Bir de geçen yılkı konuşmalarda yer verilip de bu sene hiç değinilmeyenler konular var. Bunların başında Hindistan ile ilişkilerimizi zehirleyen Keşmir sorunu geliyor. Umarım bu değişiklik Hindistan ile ilişkilerde yeni bir başlangıca vesile olur.

Akil adam Lavrov

Bugüne kadar BM Genel kurullarına en fazla katılma rekoru, RF Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’a ait. Lavrov, 1994-2004 yılları arasında Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi olarak görev yapmış. 2004’ten bu yana da Dışişleri Bakanı. Bu demektir ki en az 30 kez BM Genel kurul toplantılarına katılmış. Kolay kolay kırılabilecek bir rekor değil.

RF Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov

Lavrov’u 2017 yılında New York dönüşü uğradığı Viyana’da, bir Sivil Toplum Kuruluşu Toplantısında dinleme fırsatım oldu. Konuşmasının sonunda yine daha önce New York’ta görev yapmış büyükelçilerden birisinin “BM’yi bu kere nasıl buldunuz?” sorusuna verdiği şu cevabı hiç unutmuyorum.

“Pislik aynı pislik, sadece sinekler değişmiş.”

Lavrov akıllı adammış vesselam.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.

Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Nerede kaldı Avrupa Birliği’nin ortak dış ve güvenlik politikası?

Bugün gelinen noktada AB’nin ortak bir dış politikasından bahsetmek mümkün değil. Kıbrıs ve Yunanistan’la ilişkiler babında Türkiye’yi kınamak haricinde hiçbir konuda ortak politikalar üretilemiyor. İsrail’in Gazze’deki katliamları, Suriye, Ukrayna gibi Avrupa güvenliğini doğrudan ilgilendiren sorunlarda sessiz kalıyorlar. Esasen uzun bir süredir can çekişmekte olan ortak dış ve güvenlik politikasına 1 Temmuz’da AB dönem başkanlığını devralan Orban’ın Macaristan’ı son noktayı koydu

Suriye sarmalında kırk yıllık kani olur mu yani?

Türkiye’nin işi o kadar kolay değil. Suriye’nin Afganistanlaşması, Güneyimizin Peşavirleşmesine yol açabilir. HTŞ’nin içerisinde çok sayıda cihatçı gruplar yer alıyor. Bu grupların HTŞ’ye egemen olması halinde YPG/PYD’nin terör koridorunu önleyelim derken güney sınırlarımızda HTŞ’nin oluşturacağı bir terör koridoru ile karşılaşmamız pekâlâ mümkün

Kadınların fendi Netanyahu’yu yendi

Kamuoyunda “Lahey’i basma yasası” olarak da bilinen “Amerikan Askeri Personelini Koruma Yasası”, (ASPA) ayrıca Amerikan askerlerini kurtarmak için ABD’nin her türlü önlemi alabileceğine ilişkin hükümler içeriyor. Trump yönetimi devraldığında hasbelkader bir Amerikan askeri UCM’lik olursa, maazallah, Trump bu yasaya dayanarak Lahey’i “cehenneme çevirmeye” kalkışabilir

"
"