12 Haziran 2022

Bodrum beyazı

Aynı deniz, aynı martı, aynı tarihsel süreç. Bodrum'dan yarım saatte gittiğiniz Yunan Adaları'nda ne terlikli garson, ne de çöp görüyoruz. Yemek kültürüne ve diğer detaylara girmeye gerek yok. Bu kültür farkı ne zaman eşitlenir ise, biz o zaman daha uygar bir yaşamda olacağız

Poetika ile Bodrum'u bir biçimde bağdaştırıyorum. Antik Yunan klasik sanatı ile özdeşleşmesi, tiyatro sanatı üzerine yazılmış olması, efsanelere yurt olması ile Aristoteles sanki bugün yazsa, dünyada Bodrum'u yazardı diye düşünüyorum.

Mumcular, Karaova, Çömlekçi köyü, Sazköy ve Kumköy sanki mitolojiden bir rüzgar getiriyor gibi. Temel devren giyinip kuşanmış bir kız, altın ipliklerin altında ışıldayan ipek kadifeler ile Dörttepe'den Gökpınar köyüne gelin gidiyor gibi.

Mazı'ya inen yolda Gökova körfezini gördüğünüzde, beyaz kireç boyalı çatısız evlerin üzerinden önünüze çıkan turkuaz ve yeşilin onlarca tonu ve zamanı gelmiş ise kekik kokusu başınızı döndürür.

Güvercinlik, adı gibi Güvercin Dede'nin yattığı yer diye bilinse de, inanmasak bile öyle olmasını dileriz sanki.

Güllük zaten Necati Cumalı'nın kitapları ile çok erken girmiştir hayatımıza.

Torba, Gölköy, Tükbükü, Gündoğan, Yalıkavak, Gümüşlük, Turgutreis, Akyarlar, Bağla, Yahşi, Bitez, Gümbet, Konacık ve merkeze geliriz.

Azra Erhat'ın 1957'de anlattığı ''Mavi Yolculuk'' ancak onlardan, Mina Urgan'dan okunabilir. Türkiye, Yunanistan, Hırvatistan ve İtalya gibi ülkelerin kıyılarındaki muhteşem sular, batıklar, antik kentler, doğal lezzetler kitap yapılabilir ancak.

Gökova, Hisarönü, Yunan Adaları, Cennet koyu, Dalyan, Ölüdeniz, Kaleköy, Babadağ, Göcek, Sarsala, Tersane, Hamam, Binlik, 12 Adalar, Bozburun, Kaş, Kekova, Adrasan gibi her birinin tuzu kokusu tadı ısısı farklı koylarda Mitolojik hikâyeleri yaşarsınız aslında.

Bodrum koyları, Fethiye koyları, Marmaris koyları... Hangisinden çıkmışsanız yola, rotayı oraya çevirir, tadına kokusuna tuzuna doyamadan dönersiniz başladığınız yere. Ve Balıkçı'nın Merhaba'sı ile karşılaşmışçasına, aynı duygular uyanır içinde.

Merhaba
Yokuş başına geldiğinde
Bodrum'u göreceksin
Sanma ki sen,
Geldiğin gibi gideceksin.
Senden öncekiler de böyleydiler,
Akıllarını hep Bodrum'da bırakıp gittiler.

Cevat Şakir Kabaağaçlı, öyle iz bırakmış öylesine doldurmuş ki Bodrum'u...

Yahşi yalısı, Ortakent Yalısı, Bitez yalısı tanımları ayrıca çok güzeldir. Başka bir hikâye oluşturmaz mı içimizde?

Türküleri ile yer etmez mi?

İslamhaneleri, Gürece ayrı bir ruh taşır yaşarken...

Her semtte kurulan pazarlarında, başlarındaki tülbente sıkıştırılmış fesleğeni ile, boynundaki kurutulmuş karanfil dizimli altınlı kolyesi ile, Çomakdağ'ın Yörük kadınları rengarenk gezer.

Parfüm niyetine karanfil, sinek gelmesin diye fesleğen, akrep yılan gelmesin diye çivit boyalı kapı pencere...

Bu pazarlar böyle iki cümle ile anlatılamaz. Çomakdağ'da yaşlı, incecik kadınlar sokaklarda çorap örer, minik tezgahlarda çeyizlik ipekler dokurlar. Kışlık odunlarını öyle bir dizerler ki, uzaktan gördüğünüzde sanat eseri diye algılarsınız, yakına gelince odun olduğunu farkedersiniz.

Mehmet Ertüzün ise kendisini ''iflah olmaz bir Bodrum Sevdalısı'' diye tanımlayıp, Myndos Kapısı'na gönderme Mindos gazozunu, Raşit'in kahvesinde oturan Vedat Türkali'yi, Cahit Kayra'yı, Mina Urgan ve Azra Erhat'ı, Fikret Kızılok ve Olcay Akkent'ti bir masaya toplayıp bana bilgi aktarmakla ne kadar duyarlılık göstermiş.

Sanırım dört bin yıllık Antik Myndos Kenti'nin birinci derece Arkeolojik sit alanı olmaktan çıkartılıp, üçüncü dereceye alındığını henüz net olmasa da, az kişi biliyor.

Çarşı İçindeki Han'ın şu anda ne kadar yozlaşmış olduğunu da az kişi biliyor.

Selçuklu yapalım derken canın okumuşlar, Geleneksel ögelerle donatmaya çalışıp, kilim desenli minderlerle, kimliksiz aydınlatmalarla katletmişler.

Nasıl izin alarak yapıldığına bakmak ve hızla yok olan değerlere nasıl sahip çıkılması gerektiğinin de bir turizm stratejisi içinde değerlendirilmesine çalışmak iyi olur.

Aynı deniz, aynı martı, aynı tarihsel süreç. Bodrum'dan yarım saatte gittiğiniz Yunan Adaları'nda ne terlikli garson, ne de çöp görüyoruz. Yemek kültürüne ve diğer detaylara girmeye gerek yok. Bu kültür farkı ne zaman eşitlenir ise, biz o zaman daha uygar bir yaşamda olacağız.

O yüzden yine demek istiyorum ki, bu global dünya markası başka bir vizyon ile sahiplenilmeli ve yönetilmeli.

Yazarın Diğer Yazıları

Semboller ve renkler

Has yaratıcılık budur bence.. Renkler ve sembollerle oynayanların ilkesi ile yaşanacaklar.. Bir anlamda duyguları, duyarlılıkları, hazları, umutları öznel biçimde kurgulamak.. 

'Günlük!' diye başlayan yazılar..

Anılar gelir, aslında kendi kalakalmışlığına ağlarsın; varken hiç düşünmediğin olayları, birlikte geçirilen zamanları anımsarsın..

Özgürlük üzerine..

Acıdan, ayıplardan, baskılardan, hayata dayatılan engellerden ne zaman korkulmaz ve özgürleşilir?