Herkesle bu kadar tanışmadığım 2020 ve salgının sallamaya devam ettiği 2021 yaz mevsimlerinden beri hiç değilse önceki yazların anılarının tadını çıkaracağım bir yaz mevsimi beklemekteyim.
Ama en azından bizim memlekette o yaz bu yaz da olmayacak bunu biliyorum.
Haziran bitti ama yaz henüz takvim yaprağına düşemedi.
Ankara'da, her akşamüzeri benim çocukluğumda Nisan aylarında yağan kırkikindilere benzeyen yağmurlar yağıyor.
Memleketteki keder ve öfke gibi her an yağmaya hazır gri bulutlar, taşmaya hazır yağmurlar nedeniyle evimin balkonunda, yürüyüşe gittiğim parklarda dahi vakit geçiremedim.
Hastane ve ev arasında kapalı ve boğucu bir yaz başlangıcındayım.
İklim krizi kendini iyiden iyiye hissettirirken, yoksulluk ve yoksunluk derinleşiyor.
Bir enfeksiyon uzman için yoksulluk, Orta Çağ bulaşıcı hastalıklarına davetiye çıkaran bir halk sağlığı sorunudur.
Paylaşılan yoğun ve ortak sıkışık alanlar, hijyen ve beslenme sorunu ve sağlık sistemine erişim güçlüğü pek çoğunu unuttuğumuz, savaştığımız bulaşıcı hastalıkları yeniden hatırlatacaktır.
Üstelik salgın döneminde, salgın yönetiminden sorumlu olanların aşılama ve halk sağlığı önlemleri konusundaki ikircikli hatta redde yakın tutumlarının binbir zahmet sürdürülmekte olan çocukluk çağı aşılamalarına yansıyacağı da mutlaktır.
Bu salgınlı yüzyılda, olası salgınların nasıl ve nereden başlayacağı, henüz bitmemiş olan mevcut salgının nasıl ilerleyeceği, dünyada sessizce çoktan yayılmış ve yayılmakta olduğu düşünülen Maymun Çiçek Hastalığı için hangi bölgelerin zayıf halka olacağının muğlak olmayan tek cevabı şudur; kırılganlaşmış nüfusu yoksullukla artan ve nitelikli sağlık hizmetine erişim sorunlu ülkeler ve bölgeler.
Bu yıl, beşinci dalga ile savrulduktan sonra, nisan ayında en yetkili ağızdan salgın bitti dağılın cümleleri dökülünce biz de hastanede eski düzen sistemimize döndük.
Hemen sonrasında da adeta acil servisle enfeksiyon servisi ve diğer servisler arasında mekik dokuduk.
Salgın nedeniyle sağlık sorunlarını erteleyip hastanelere gelmemiş kişiler sorunları acilleşince ve çoğunlukla gece acil servisi dolduruyordu.
Neredeyse her ilde mevcut olan üniversite, bakanlık ve özel hastanelere rağmen çalıştığım vb . merkezlere bu illerden akan hasta trafiği ise plansızlığın insan sağlığını nasıl oyaladığının tanığı oluyor.
Şartlar elverdiğince uygun servislere hasta dağılımını sürdürmeye çalışırken bir yandan da ilaç ve sarf malzemesi gibi tedarik sorunları hem hızımızı kesiyor ama uluslararası nitelik standartları ile aramızdaki farkın arttığını hissettiriyordu.
Ameliyatlar, işlemler öncesinde ve bulgusuz hastalardaki testle taramanın kesintiye uğramasının yarattığı boşlukta ağır salgın hasarı almış sağlık sisteminin içinde debelenirken bu yılın üçüncü, Omikron'un ikinci dalgasının başlamakta olduğunu fark ettik.
Ne tuhaftır ki, salgın uzmanları olarak bizler bu verisizlikte, o "altıncı his" denilen hisse benzeyen bir yeti geliştirmişiz.
Merkezlerimizde yapılan yetersiz test sayısı içinde dahi test pozitiflik oranları kritik eşikleri geçmeye başlamazdan önce de yeni dalgayı fark etmiş ve artık biraz da bezgince uyarmaya başlamıştık.
Nitekim bu son iki hafta, salgın izlemini kısıtlı da olsa hâlâ sürdürmekte olan ABD ve İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin yeni dalga haberleri de çoktan gündeme düştü.
Ülkelerin Covid - 19 ile yaşama stratejileri en iyi ihtimalle yalnızca aşılama yaparak ağır hastalık ve ölümlerdeki azalmaya kilitlenmiş durumda.
Bir de hem aşılamanın hem tüm önlemlerin bırakıldığı ülkeler var.
O ülkelerde geçirilmiş enfeksiyonlar adeta canlı aşı yerine sayılarak geçici rahatlamalarla oyalanılıyor.
Aslında salgında dünya genel olarak ilk iki yıldan çok daha farklı bir noktada.
Yaşadığımız kitlesel ölümleri ve paniği "aşılar" ve sürdürülebilen diğer halk sağlığı önlemleri ile atlattık.
Hatta seyahatler ve sosyalleşmelere başladık çoktan.
Elbette salgında tüm sağlık sistemleri kırılganlaşıp, toplumun salgın boyunca sağlık merkezlerine ulaşamadığı, ekonomileri dibe vurmuş ülkelerden söz etmiyorum.
Hasar tespiti yapmayan ülkelerde onarım da başlayamıyor.
Hem hasarın hem salgının içindeler, ama hep birlikte, bıkıp uslanmadan salgının nereye varmış olabileceğini bizi kıyıya çıkaran önlemleri terk ederek test ediyoruz.
Tedavi edici hekimliğe yatkın batı toplumları, Asya ile özdeşleştirdikleri maskeyi bitirmeyi salgını bitirmekten daha çok önemsiyor.
Bu yaz mevsimi aşı dışındaki tüm önlemleri bırakan ülkelerin hiç değilse aşılama nedeniyle az hasarlı olması umulan dalgası ile hem aşı hem tüm önlemleri bırakan biz vb. ülkelerdeki hasarlı olması kaçınılmaz dalgasının etkisinde geçecek.
Unutturulmaya çalışılan iki şey var, bunlardan birincisi salgının hâlâ sürdüğü diğeri ise enfeksiyon sonrası uzayarak süren bulguların getireceği bağışıklık problemleri ve hastalık yükü.
Yapılan bazı kapsamlı çalışmalar, neredeyse tüm sistemlerimizi etkileyen Covid - 19 her geçirildiğinde, sistemlerin kalıcı hasar olasılığı, uzamış hastalık olasılığının arttığını gösteriyor.
Virüs evrimini sürdürüyor.
Omikron, ilk özgün ve aşıda kullandığımız virüse uzak akraba kadar yakın.
Yeni dalgayı başlatan ve Omikron'un türevi olan BA5 ise, Omikron'dan da oldukça farklı.
Çok daha bulaşıcı, aşı ve geçirilmiş enfeksiyon bağışıklığından etkilenmeme yetisinde.
Bu nedenle de "tekrarlayan enfeksiyon" yani bireysel hasar olasılığını artırıyor.
Tam mevsimsel olmasına ramak kalmışken virüs yine oyun bozanlık yapıyor.
Salgında, sonun başında mı, başın sonunda mıyız henüz bilmiyoruz.
Ağaçların kökünden sökülüp yolları kapadığı fırtınalarla başlayan bu yazdan ve salgından pek umudum olmasa da belleğim beni sıkça sarı yazların dinginliğine kaçırıyor.
Sarı yaz beklentisi ile avunurken salgını dahi sarsan hüsranlarımızın sonundan medet umacağım.
Esin Şenol kimdir?
Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji’nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır.
Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır.
1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA’da “Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi”nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir.
Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir.
Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup,
Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk “Erişkin Aşı Merkezi” kurmuştur.
2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir.
Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007).
Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve
Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir.
TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir.
ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022).
ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır.
Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.
Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir.
Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır.
33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır.
İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır.
|