06 Kasım 2022

Nefessiz

Nefessiz kalsak dahi hikâyesiz kalamayan garip bir türüz...

Pandemi başladığında "bizi nefesimizden hastalandıran bir virüs" tanımını çokça kullanmaya başlamıştım.

O sırada ABD'nin ırkçı, bilim karşıtı başkanı Donald Trump'ın coşturduğu seçmen kitlesi sokaklarda siyahi avına başlamıştı.

Bu şiddet iklimi, pandemide sağlık sistemine erişemedikleri ya da kendilerine güvenli bir ev, güvence için para, geçim temin edemedikleri için "nefessiz" kalıp ölenlerden daha trajik, daha çaresiz bir sahneye yol açtı.

Gözaltına alınan bir siyahi, ırkçı olduğu anlaşılan bir polisin dizinin altında "nefessiz kalıyorum "çığlıkları ile üstelik saniye saniye çekimleri yapılıp ama kurtarılmazken evlerimizdeki ekranlara, hisleri olanların ise yüreklerine ve bilinçlerine düştü.

Hakikat hafızaya kaydedilemeyecek kadar sertti.

Başka ırktan, başka dinden, başka cinsiyetten olmak, egemen olmak isteyenlerce öldürülme sebebi sayılıyordu.

Bu korkunç akıldan çıkmayan sahne bize nefessiz kalmış yerküredeki pandemiden daha ağır bir gerçeklikle kuşatılmış olduğumuzu anlatıyordu.

Yürüyüş yaparken kulağımda mutlaka müzik ya da bir "podcast" oluyor.

David Quammen, kurgu roman yazarak başladığı yazarlıktan geçim sağlayamayınca, doğadaki bilim araştırmalarına katılmış ve böyle on altı adet kitap yazmış önemli bir bilim yazarı.

Kendisini yazar William Faulkner'ın büyük hayranı olarak tanımlıyor.

Geçimini sağlamak için başladığı bilim yazarlığını, bir kurgu bilime öykünen pandemiyi yazmaya kavuşturan bir yaşam.

Onun adını görünce "nefessiz" adlı sesli akışı dinlemeye başladım.

Pandeminin daha ilk ayında yabancı basındaki bir röportajını yakalamıştım.

Pandeminin başladığı bölgede, Vuhan'daki yaban yaşam araştırmalarına dayanan ve 2012'de yazılmış kitabında, yaşadığımız pandeminin gelişinin bir kitaba sığacak kadar çok veri ile ve açıkça ortaya konulmuş olduğunu kayıt altına almıştı. (Spillover; Animal Infections and the Next Human Pandemic)

Bu kitaptan sıkça söz ettim çünkü bilgi bilmeye, bilmek önlemeye yetmemişti.

 Üstelik politik ve ekonomik nedenlerle kulak arkası edilen bu yaşamsal öngörünün nasıl geçiştirildiğini pek kimse duymamış, duysa da kafa yormamıştı.

Aslında bu kitap en çok satan kitaplardan olmuştu.

Ama konuyla en ilişkili olanlardan ben dahi kehanet sayılamayacak kadar ayrıntılı ve bağlantılı veriye dayalı bu kitaptan pandemi sırasında haberdar olmuştum.

Kulaklarımızı çınlatan, gözümüzü boyayan bir dolu fuzuli bilgi, yaşamsal olan veriyi görmeye mani oluyordu.

Afetin, ayrıca politik olarak da beslenilen, duygusal fırtına boyutu da başlayınca bunları tartıp tartışacak zaman da çoktan geçmişti

"Nefessiz (Breathless)" adlı yeni kitabını anlattığı akışta, pandeminin ilk anından itibaren pandemiyle uğraşan Çin'dekiler dahil bilim insanlarıyla yapılan röportajlar ve bilimin bu ölümcül virüsle yarışı anlatılıyor.

Aslında bu pandemi, teknoloji ve ilaç üreten, bilimin öncü ülkeleri sayılan bölgelerde tam bir sağlık sistemi krizine neden oldu.

Ama hekimler ve sağlık çalışanları tabir yerindeyse kahramanca savaştılar.

Güreş tutarcasına virüs mücadelesi verenlere "evrimin kara melekleri "demiş Quammen.

Kitabı hemen ve itiraf edeyim oldukça yüksek fiyata sipariş ettim ve yurtdışından geleceği için zaman alacak.

Nefessiz sözcüğü kitapta nefes nefese bir yarışa atfedilmiş belli ki.

Ama bu sözcük benim yakın ve uzak-yakın belleğimde, her gün nefes alırken fark edemeyip, hoyratça savurduklarımızı, bir zamanlar sahip olup yitirdiklerimizi, nefesimizi, özgürlüğümüzü, neşemizi sessiz bir teslim oluşla eksiltişimizi, yokluyor.

En çok da kaostan beslenen bizim coğrafyada kadına, bilime, gerçeklere, bilene, anlatana, insan hakkı, hukuk diyene her türden şiddet ikliminin boğuntusunda, nefessiz kalana dek seslendirdiklerimi düşününce, kendimi "evrimin kara meleği" olarak teselli ediyorum.

Quammen "bu pandemi bu yüzyılın ne son ne de en kötü pandemisi olacak" demiş.

Katılıyorum.

Ama bizim gibi coğrafyalarda hayat, henüz içinden çıkamadığımız hasarlar bir yana, yakın gelecekteki bir pandemiyi öngörmekten çok farklı endişe ve kederle cansızlaşıyor.

Akmakta zorlaşan "yaşam zamanlarımızı" yola katık etmekte zorlanıyoruz.

Bu yaz beni nefessiz bırakabilecek bir distopyanın baş dönmelerinde, yanlışlıkla bize yakın kıyılarda konuşlanmış iki deniz kaplumbağını dost edinmiştim.

Kederime teselli, endişelerime gölge olmuşlardı.

Biraz derine dalınca sırtlarına dokunuveriyordum.

Sanki bir bağ kurulmuştu aramızda.

Son gün "göremedim ama" diye kederlenirken, büyük olan yanımdan süzülüvermiş, vedamı şenlendirmişti.

Kendi kıyılarından uzağa düştükleri için, bana yakın olan kıyılara vuran o iki karetta hücre belleğime sızarak tanıdık bir gizi araladı.

Nefessiz kalsak dahi hikâyesiz kalamayan garip bir türüz vesselam.

"Bir insan her şeyden önce insandır, nerede ve nasıl olursa olsun." William Faulkner

Esin Şenol kimdir?

Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. 

Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 

1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir.

Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir.

Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup,

Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 

2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. 

Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007).

Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve 

Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir.

TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir.

ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022).

ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır.

Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.

Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir.

Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır.

33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır.

İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sakuralara yürüyorum

Sakuralara yürüdüğüm sabahlar, zihnimden bilincime paragrafını arayan sözcükler, yaşanmışlıkları yoklayan anılar da yürüyor

Hekimlerin odası, sekterlik ve ideolojik körlük

Adanmak üzere yola çıktığınız hastalarınızın sağlığı ile aranıza girmekle kalmayıp sizi yıldıran, dövdüren, sürükleyen bu sisteme karşı direnişimizi, inadımızı sürdürebilmek öyle önemli ki...

Hekimliğe övgü

Ölümlülüğümüzle aramızdaki mesafede, yaşamla ölüm arasındaki köprülerde, dost düşman ayırmayan, kimlik, millet gözetmeyen, bence yerküredeki en kutsal, yaşamsal olan o yemini etmiş hekimler var hep