17 Nisan 2025

Kuram, kural, hukuk

Yöneticiler, popüler olmak adına zaman içinde tutarlı davranmayabilirler. Bu nedenle önceden belirlenen bir kural oluşturulmalı ve yönetenler, istinai durumlar dışında bu kurala uymalıdırlar

Son dönemde iktidarı destekleyen bazı yayın organlarında “Faizi yükselttiler de ne oldu?  Enflasyon düşmedi. Buna karşılık ekonomi durakladı. Bu politika değişmeli” söylemini okuyoruz, duyuyoruz.

2021 ortalarında hakim olan bu düşünce, acaba tekrar hakim düşünce mi oluyor? Bu yazıda amacım bu konuya eğilmek ve bu düşüncenin ana akım iktisattaki yerine ve politika uygulamasına bakmaktır. 

Faiz enflasyon ilişkisi ve Cavallo etkisi

Başlıktaki kuramı (teori), bilimsel kuram anlamında kullandım. Bilimsel kuram; doğadaki, toplumdaki, piyasadaki bir olayın gerçeklere dayalı bir açıklamasıdır. Bu açıklama gözlemlerle, deneylerle ve sınamalarla yanlışlanmış olmamalıdır.  

Kuram, aynı konuda doğru öngörüde bulunabilmelidir. Açıklaması ve/veya öngörüsü yanlış çıkan kuram, geçerli değildir, artık bilimsel kuram değildir ve dikkate alınmaz.

Örneğin, “su 100 derecede kaynar, 0 derecede donar” kaynama ve donma konusundaki kuramlardır. Normal mal ve hizmetler için diğer şeyler aynı kalırsa, “arz düşerse fiyat artar”; “faiz düşerse talep yükselir”; “talep yükselirse enflasyon artar” ifadeleri de kuramlardır.

Haliyle, bu ifadelerin tersi geçerli olamaz. Örneğin, “faiz düşerse talep düşer ve enflasyon da düşer” demek yanlışlanmış bir açıklamadır, bir kuram olamaz. Bu yanlış ifadeyi temel alarak yapılan açıklama, politika ve öngörü de yanlış olur.

Ancak faiz ile enflasyon ilişkisini başka bir şekilde ifade edenler de olmuştur. Örneğin, Arjantinli iktisatçı Domingo Cavallo, 1977’de sunduğu doktora tezinde, “yüksek faiz sermayenin, örneğin işletme sermayesinin maliyetini arttıran bir unsurdur” demiştir. Buradan, yüksek faiz maliyet enflasyonunu arttırır sonucuna varmıştır. Bu etkiye “Cavallo etkisi” denmiştir.

Bu noktadan hareketle Cavallo, belli koşullarda, “faiz düştüğünde enflasyon da düşebilir” demiştir. Burada belli koşullardan birisi faizin, döviz talebi dahil, toplam talep üzerinde etkisinin önemsiz olduğunu varsaymasıdır.

Cavallo’nun, enflasyonu düşürmek için faizi indirmeyi bir genel politika önermesi olarak yapmadığı anlaşılıyor. Nitekim, 1991-1996 döneminde Arjantin ekonomi bakanlığı yapan Cavallo, ülkesindeki yüksek enflasyonu düşürmek için faizi indirmek yoluna gitmemiş, tersine politikalar uygulamıştır.    

Bu da gösteriyor ki, Cavallo, akademik çalışmasında daha soyut olarak söylediğinin tersine, faizi indirerek Arjantin’de enflasyonu düşüreceğine inanmamıştır.

100 yıl önceki Almanya’da faiz politikası

Aslında faizi indirerek veya yüksek enflasyona karşılık faizi yükseltmeyerek enflasyonu düşürme deneyimini I. Dünya Savaşı sonrasında, yaklaşık 100 yıl önce Almanya yaşamıştır. Bu politika uygulaması, 1919’dan 1933’e kadar süren Weimar Cumhuriyeti döneminde olmuştur.  

Bu dönemdeki ekonomik gelişmeleri, enflasyonu ve para politikalarını Bresciani-Turroni (1937) kitabından izleyebiliyoruz. Almanya’daki 1922-1923’teki hiperenflayonu da ayrıntıyla ele alan bu kaynağa kısaca B-T (1937) diyorum.

1). O dönemin Alman Merkez Bankası Reichsbank yönetimine göre, faiz veya iskonto oranında artış enflasyonda düşürücü etki yapmaz. Tam tersine, böyle bir artış üretim maliyetinde yükselmeye neden olur ve fiyatları, enflasyonu yukarı çeker.

2). İskonto oranını arttırmak yerine, kredileri tayınlamak ve daha çok hak edenlere daha fazla kredi vermek uygun olur. B-T (1937, s. 50). Böylece banka bazılarına yüklü mikarlarda para aktarırken, başka bazılarının da zarar görmesine neden oluyordu.

3). Halbuki krediler yoluyla aktarılan paralar dövize veya ithal ürünlere gidiyordu ve Mark değer kaybediyordu. Yani, verilen kredilerle Marka karşı spekülasyon yaratılıyordu! B-T (1937, s. 51)

4). Yükselen ve önce iki hanelere sonra üç hanelere varan enflasyona karşılık, Reichsbank iskonto oranının 1915 başından 1922 Temmuzuna kadar yüzde 5’te sabit tutmuştu. B-T (1937, s. 76).

Belirttiğimiz bu görüşleri, politika uygulamalarını ve sonrasındaki dövize yönelişi Türkiye’de de 2021 ortasından başlayarak yaşadık. Bir farkla; Türkiye’de faizler sabit kalmak yerine düşürüldü.

5). İskonto oranları bu kadar düşük iken ve enflasyonla birlikte Markın değer kaybı bu kadar yüksek iken, Reichsbank ticari krediler için sonsuz bir talep olduğunun farkında değil miydi sorusu akla geliyor.  

6). Ekonomi politikaları, hedef olarak büyümeyi ve istihdamı almıştı. Enflasyonu görmezden gelmişti. Reichsbank’a göre, dolaşıma çıkan para miktarı artmakla birlikte, enflasyona neden olmazdı. Çünkü bu paranın rezerv olarak karşılığı vardı. Halbuki rezervlerin içinde, altın yanında, iç borçlanma senetleri de yer alıyordu!” B-T (1937, s. 50).

7). Yönetim çevrelerindeki hakim görüşe göre, Almanya’nın yaşadığı enflasyon ve paranın değer kaybı gibi sorunlar “ödemeler dengesi” sorunundan kaynaklanıyordu. Ödemeler dengesindeki açığın bir nedeni de savaş tazminatları idi. Ödemeler dengesi sorunu çözülürse diğer sorunlar da çözülecekti. Haliyle, enflasyon, yüksek borçlar ve yüksek para artışı ile ilgili değil idi. B-T (1937, s. 42, 45)

8). Enflasyonda nedensellik, döviz kuru artışı ile başlıyordu. Döviz kuru artınca ithal fiyatlar yükseliyor, bu yolla etki içerideki fiyatlara geçiyor, buradan da ücretlere yansıyordu. Döviz kurunu düşük tutabilmek gerekirdi. B-T (1937, s. 42, 45).

Türkiye’deki enflasyonun ve kur artışının da cari açığın bitirilmesi ile sonlanacağı 2021 sonrası politikalarının açıklanmasında sıkça dile getirildi. Yukarıda da belirttiğim gibi, Almanya’daki 1920’lerin bazı düşünce ve politikaları, Türkiye’deki 2020’lerin düşünce ve politikalar ile şaşırtıcı biçimde benzeşiyordu. 

Bu düşünceler ve politikalar zaman zaman öne çıkıyor. Örneğin 17 Nisan 2025’te ve sonrasında açıklanacak politika faizleri hangi etkilerle belirlenip açıklanacak? Faiz politikası yalnızca bir örnek.

Genel olarak politikalar bir kurama ve onunla tutarlı kurallara göre mi belirleniyor? Bu soruya, geçmişe bakarak, genellikle hayır yanıtını veriyoruz. Gelecekte nasıl olacak? Belirsiz. Söylemek istediğim şudur; oluşturulan politkaların arkasında bir ekonomi kuramı var mı belli değil. Örneğin, politikalar inançlara göre mi belirleniyor?

Yönetenlerin takdiri (isteği) mi, politika kuralları mı?

Ana akım iktisatta, 1980’lerden bu yana üzerinde genellikle anlaşılmış bir politika yaklaşımı var. Bu yaklaşıma göre ekonomiye yön veren politikalar yönetenlerin takdirine veya isteğine, hatta keyfine bırakılmamalı, tam tersine önceden oluşturulan kurallara göre uygulanmalıdır.

Burada kurallar kuram çerçevesinde oluşturulmalıdır. Yönetenler, politikalara karar veren hükümetler ve politikacılar olarak anlaşılmalıdır.

Kuramsal çerçeve Kydland and Prescott (1977) makalesine ve benzer çalışmalara dayanıyor. Bu makalede yöneticiler için bir zaman tutarlılığı / tutarsızlığı sorunu vardır.

Yöneticiler, popüler olmak adına zaman içinde tutarlı davranmayabilirler. Bu nedenle önceden belirlenen bir kural oluşturulmalı ve yönetenler, istinai durumlar dışında bu kurala uymalıdırlar.

Özellikle merkez bankasının para politikası uygulaması açısından, önerilen ve sonraki çalışmalara örnek olan bir kural Taylor (1993) kuralıdır. Taylor kuralı merkez bankasının politika faizini nasıl belirleyeceğini göstermektedir.

Bu kurala göre, politika faizi bankanın enflasyon hedefinden sapmasına ve potansiyel büyümeden (veya işsizlik oranından) sapmasına göre belirleniyor. Böylece yöneticilerin faize müdahale etmesi mümkün olmuyor.

Türkiye’de 2021 ortasından 2023 ortasına kadar herhengi bir kurama ve ona dayalı kurala göre politika belirlendiği söylenemez. 2023 ortasından başlayarak bu durumun bir ölçüde değiştiği söylenebilir.

Ancak yine de yönetenlerin, özellikle cumhurbaşkanının politika takdirleri, istekleri her zaman dikkate alınmalıdır. Bu baskının her zaman olduğu gibi bugünlerde yine var olduğunu söyleyebiliriz.

Bir ülkenin ekonomisi için kuramlar dikkate alınmıyor, kurallar konulamıyor veya konulsa da işlemiyorsa, hukukun kuralları da işlemez demektir. Bu durumun son örneklerinden birisi ABD’de son dört aydır yapılanlar, uygulanan politikalardır.

ABD’de ekonomi kuramları ve kuralları artık işlemiyor. Özellikle dış ticaretle ilgili yap-boz tahtasına benzeyen saçma kararlar göstergedir. Haliyle iç ve dış hukuk kuralları da işlemiyor.

İki örnekle bitireyim. 1). Önce GATT, sonra Dünya Ticret Örgütü bünyesinde getirilen hiçbir kurala ABD uymuyor, tüm dünyayı dağıtmış durumda. 2). Gazze’de İsrail’in ABD desteği ile yaptığı vahşi katliamı eleştiren üniversite öğrencileri zorla alınıp götürülüyor, tutuklanıyor, yabancı ise sınır dışı ediliyor. Hiçbir hukuk kuralı işlemiyor.

Bunları dikkkate alarak, Türkiye’de iktidarı eleştirdikleri için tutuklanan öğrencilerin, seçilmiş yerel yöneticilerin ve siyasi parti başkanlarının serbest kalıp yargılanması gerekir. “Kaçma şüphesi var” diyerek insanları hücrelere atmak hukuk kuralına uymaz. Zaten kaçarlarsa siyasi hayatları biter, iktidarın istediği de bu değil mi?  


Kaynaklar:

Bresciani-Turroni, Costantino (1937) The Economics of Inflation: A Study of Currency Depreciation in Post-War Germany. John Dickens & Co: Northampton.

Kydland, Finn E. ve Edward C. Prescott (1977) “Rules Rather than Discretion: The Inconsistency of Optimal Plans.” Journal of Political Economy, Vol. 85, 1977, pp. 473-91.

Taylor, John, (1993) “Discretion vs. Policy Rules in Practice,” Carnegie-Rochester Conf. Ser. Public Pol. 39, 1993, p. 195–214.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye ve ABD’de otokrasi

ABD’de olduğu gibi, Türkiye’de de Anayasa Mahkemesinin kararları dahil bazı yargı kararları uygulanmıyor. Yine aynen ABD’de olduğu gibi, beğenilmeyen kararların yargıçları değiştiriliyor

Cumhuriyet’in çökertilen bir kurumu

Yaralanan ve darbe yiyen, eğitim yoluyla yalnızca bugünümüz değil, belki daha çok yarınımızdır

Dünya lideri

Kabul etmek gerekir ki, Erdoğan, dünyanın sevdiği, saydığı, örnek aldığı bir kişi değildir. Güvenilir ve kapsayıcı kabul edilmez. Bu nedenle bir lider kabul edilmez. Bu, Erdoğan’ın kişi, kişilik olarak yarattığı bir sonuç mudur? Yoksa, Türkiye’nin ülke olarak ekonomisi, tarihi ve kültürü ile katkı yaptığı bir sonuç mudur?

"
"