09 Aralık 2024

Barış iki tarafı da mutsuz ederse gerçek barıştır: İrlanda örneği

Barış masası her canın yandığında kolayından terk edilmez. Aksi takdirde savaş çok geçmeden hortlar, üstelik bu kez çok daha şiddetli ve yıkıcı olur.

“Barış” güzel bir kelime. Çıktığı ağzı ve muhatabını iyi, güvenli hissettiren bir sıcaklığı var.

Kökeninde Eski Türkçe “bar-” yani “gitmek” fiili var.

Barışmak “karşılıklı gitmek” anlamına geliyor.

Yani bir bakıma bir adım sen atacaksın, bir adım karşıdaki atacak; böylelikle ortada bir yerde buluşacaksınız.

Karşınızdaki adım atarken işler kolay. Onun size doğru geldiğini görmek iyi hissettirecek. Karşıdakini değişime zorladığınızı bir kez daha fark edecek ve verdiğiniz mücadelenin amacına ulaştığını göreceksiniz.

Fakat sonra adım atma sırası size gelecek. İşte burası biraz zor. Düşündüklerinizden, yaptıklarınızdan bir miktar taviz vermeniz gerekecek. Biraz hüzünlenecek, biraz mağlup hissedeceksiniz. Buna rağmen barışa ulaşmak adına bir adım atmaya cesaret edeceksiniz.

İşte bu yüzden barışmak güzel ama uygulanması zor bir eylemdir.

En ideal ve kalıcı barışa, iki tarafın da memnuniyetsizlik yollarından yürümeyi kabul etmesiyle ulaşılır.

Büyük barışmaların ardından büyük kutlamalar tam da bu nedenle yapılır: Taraflar yürüdükleri o sancılı yolu unutsunlar diye.

Şenlikler düzenlenir, sofralar kurulur, şarkılar söylenir.

Yıllardır mücadelesini verdiğin davada artık aynı noktada değilsindir ve bunun acısı pansuman gerektirir.

Kuzey İrlanda’da öldürmenin ve hafızanın gerçek öyküsü

Bir dizi izledim yakınlarda. Çok satan ödüllü bir kitabın uyarlaması. Disney+’ta yayımlanan dizinin de diziye ilham olan kitabın da ismi “Say Nothing” yani “Hiçbir Şey Söyleme.” Kitabın alt başlığı “Kuzey İrlanda’da öldürmenin ve hafızanın gerçek öyküsü.”

Yazarı Patrick Radden Keefe İngiltere, Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti arasında 1960’ların sonlarından bu yana devam eden kavgayı iki kız kardeş ve bir öldürülme vakası üzerinden anlatıyor.

O coğrafyada “The Troubles” olarak bilinen bu kavga, uluslararası alanda ise “Kuzey İrlanda Sorunu” olarak biliniyor.

Özetlemek gerekirse İngiltere’ye daha doğrusu Birleşik Krallık’a bağlı İrlanda adasının kuzeyi (bu bölgeye de Ulster deniyor ama bugün Kuzey İrlanda’daki devlet Ulster sınırlarını tam olarak kapsamıyor) ve tabii ki Birleşik Krallık’ın merkez yönetimi ile İrlanda Cumhuriyeti arasında 38 yıl devam etmiş bir kavga bu.

The Troubles’ın aynı zamanda dini bir yanı da var. Kavgayı Kuzey İrlanda’nın Birleşik Krallık’ı destekleyen Protestanlarıyla o bölgede sıkışan bağımsız İrlanda yanlısı Katolikler üzerinden okumak da mümkün.

Tartışmaların odağında ise Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast yer alıyor. İrlanda Kurtuluş Ordusu’nun (IRA) Belfast bölümü eylemlerine özellikle 1970’lerden sonra hız veriyor ve İngiltere adası dahil tüm coğrafyada pek çok silahlı eyleme imza atıyor.

Belfast bugün hala bir duvarla ikiye bölünmüş durumda. Sadakatçiler ile Cumhuriyetçilerin mahallelerini bugün bile bu duvar ayırıyor.

Kuzey İrlanda Sorunu’nun tam olarak çözüldüğünü söyleyemeyiz ancak 1998’de imzalanan “Hayırlı Cuma Anlaşması”yla (Good Friday Agreement) en azından kanlı dönem sona eriyor.

3500’den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan sürecin sonunda Kuzey İrlanda’nın statüsü belirleniyor ve o bölgedeki Ulster Sadakatçileri olarak bilinen yapının İngiltere’nin bir parçası olduğu karara bağlanıyor.

Bunları bir kenara not düştükten sonra biz yine dönelim dizimize, yani aslında kitabımıza.

IRA’in bile utançla andığı bir cinayet ve iki kız kardeşin öyküsü

Say Nothing, IRA’in Belfast yapılanmasını ve bu yapılanmanın silahlı mücadelesini örgüt üyesi iki kız kardeş ve IRA’in bile utançla andığı bir zalim cinayet üzerinden anlatıyor.

Kız kardeşlerin isimleri Dolours ve Marian Price. İngiliz ajanı olmakla itham edilerek IRA tarafından evinden alınıp katledilen on çocuk annesi kadın ise Jean McConville.

Anne ve babaları da İrlanda kurtuluş hareketinin içinden gelen Price kardeşler IRA’in Belfast yapılanmasında merkezi bir rolde yer alıyor. İkiliden özellikle Dolours örgütte daha üst bir pozisyonda. 1973’te Londra’da gerçekleştirilen bombalı araç saldırısı gibi büyük eylemleri onun organize ettiği biliniyor.

Say Nothing’in hikayesinin merkezinde Dolours Price ve IRA’nın bir başka üst düzey yöneticisi Brendan Hughes’un Belfast Projesi isimli çok özel bir sözlü tarih çalışmasında ölmeden önce yayımlanmamak şartıyla verdikleri ifadeler yer alıyor.

Belfast Projesi sahiden çok ilginç bir sözlü tarih çalışması. Projenin amacı Kuzey İrlanda’nın kanlı tarihine ışık tutmak. 2000 yılından 2006’ya kadar süren röportajlarda IRA mensuplarının röportajları kaydediliyor ve röportajlar ancak bu isimler öldükten sonra yayımlanmak üzere ABD’deki Boston College’ın arşivinde kimseyle paylaşılmamak üzere koruma altına alınıyor.

Fakat bu koruma uzun süremiyor. Kuzey İrlanda polisi maktul Jean McConville’in ölümüyle ilgili adli soruşturma kapsamında kayıtları ABD’den talep ediyor. Amerikan yargısı da “Söz konusu bir devletin cinayet soruşturması olduğunda akademik vetonun geçerliliği kalmaz” diyerek kayıtları Kuzey İrlanda’yla paylaşıyor.

İşte Say Nothing kitabının yazılması da bu kayıtların açığa çıkmasıyla mümkün hale geliyor.

“Verilen her karar Gerry Adams’tan geliyordu”

Belfast röportajları açılınca Dolours Price ve Brendan Hughes’un o dönem IRA’in Belfast yapılanmasının başında bugün İrlanda siyaseti için çok önemli bir ismin, Gerry Adams’ın olduğuna dair ifadeleri ortaya çıkıyor.

Röportajlara göre 1970’lerde gerçekleştirilen tüm kanlı eylemlerin emri bizzat Adams tarafından veriliyordu. Örgütün en tepe yöneticisi olarak onun dışında birinin emriyle silahlı eylemlerin gerçekleştirilmesi ve hatta Jean McConville cinayeti gibi acımasız cinayetlerin işlenmiş olması mümkün değildi.

Adams sıradan biri değil. 1983’ten ta 2018’e kadar İrlanda’nın en güçlü siyasi hareketi olan Sinn Fein partisinin başkanlığını yapmış, Hayırlı Cuma Anlaşması’nın mimarı, bugün hala gölgesi Sinn Fein’in üzerinde dolaşan bir isimden bahsediyoruz.

Adams kendine yönetilen “eski IRA üyesi” suçlamalarını bugün bile asla kabul etmiyor, inatla reddediyor. Bu inkara rağmen Birleşik Krallık’ta ve İrlanda’da Gerry Adams’ın eski bir IRA üyesi olmadığını düşünen pek yok. Yani aslında onun eski bir IRA’li olduğu bilinen ama gerekmedikçe yetkililer tarafından dile getirilmeyen bir gerçeklik.

Fakat ortaya çıkan Belfast Projesi röportajlarından Adams’ın alelade bir üye olmadığını, Belfast yapılanmasının en tepe ismi olarak tüm eylemlerin emrini bizzat verdiğini öğreniyoruz.

Adams röportajlar ortaya çıkınca 2014’te McConville cinayetiyle ilgili suçlanıyor ve gözaltına alınıyor ama yargılanmıyor.

2018’de kitabın, geçtiğimiz günlerde ise dizinin yayımlanmasıyla birlikte İngiliz ve İrlanda kamuoyunda fırtınalar kopuyor fakat Adams bu konudaki sessizliğini korumayı sürdürüyor.

Buna karşın Adams’a ilişkin herhangi bir yargılama, bir soruşturma emaresi de yok.

İşin çarpıcı yanı Price kardeşlerden bugün hayatta olan Marian da dahil olmak üzere bir grup eski IRA üyesi Adams’ı davayı satmakla suçluyor. Keza ölümlerinden önce Belfast Projesi’ne konuşan Dolours Price ve Brendan Hughes da aynı şekilde Gerry Adams’ın hain olduğunu, Hayırlı Cuma Anlaşması’nın İrlanda özgürlük hareketinin tüm amaç ve hedeflerine ihanet ettiğine inanıyorlardı.

Bugün hala İrlanda’da Adams’ın bir işbirlikçi, bir hain olduğuna inananların sayısı hiç de az değil.

Yani bir taraf için Gerry Adams eli kanlı bir katil. Diğer taraf içinse düşman için çalışan bir hain ve işbirlikçi.

Peki öyle miydi?

İnanın bilmiyorum. Sanırım bu sorunun cevabı meseleye nereden baktığınızla ilişkili.

Kimine göre barış elçisi, kimine göre hain

Gelelim konunun yazının en başında değindiğim barışma meselesiyle ilişkisine…

Gerry Adams belli ki zamanında kanlı eylemlerin emrini vermiş bir IRA yöneticisiydi. Belli ki, bir noktada İrlanda’daki sorunun daha fazla kanla çözülemeyeceğine kanaat getirdi ve İngilizlerle masaya oturdu.

İngilizler masaya otururken karşılarında tam 1049 İngiliz kolluk gücünün hayatına kasteden emirleri veren adamın oturduğunu biliyordu.

Jean McConville gibi masumlar da dahil pek çok sivil de bu eylemlerde kurban gitmişti.

Buna rağmen sustular, “ama bu adam katil” demediler ve barışa giden o sancılı yolu yürümeye razı oldular.

Öte yanda İrlandalılar Kuzey İrlanda’nın varlığını tanıyan, Belfast’ı Kuzey’in bir parçası olarak İrlanda Cumhuriyeti’nden koparan bir anlaşmaya imza atmaktan belli ki hicap duyuyordu. Bir kısmı Gerry Adams’ın hain, işbirlikçi olduğuna emindi.

Buna rağmen onlar da sustular, “ama bu adam hain” demediler ve tıpkı İngilizler gibi barışa giden o sancılı yolu yürümeye razı oldular.

Demem o ki, barış ancak taraflar yaralarına tuz basmaya razı olduklarında kalıcı hale gelir.

“Gel bakalım genç adam, otur şöyle. Özür dile de seni affedeyim” hissiyatıyla barış yapılmaz.

Yapılsa da kalıcı olmaz.

Biriyle barışmak istiyorsanız sürecin en başında o kişinin sizinle savaşmasına neden olan koşulların en azından bazılarını ortadan kaldırmanız gerekir. Karşınızdakine barışmak için anlamlı bir neden sunmanız gerekir.

Size ağır gelen adımları gönülsüz de olsa atmanız gerekir. Ödün vermeniz, yeri geldiğinde yutkunmanız, acınızı içinize gömmeniz gerekir.

Barış masası her canın yandığında kolayından terk edilmez.

Aksi takdirde savaş çok geçmeden hortlar, üstelik bu kez çok daha şiddetli ve yıkıcı olur.

Barışmak isteyenlere duyurulur.

İyi haftalar…

Eray Özer kimdir?

Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.

Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.

Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.

Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Güney Kore’den bir darbe hikâyesi: Öldürdü, iktidarı aldı ama sonu hiç iyi olmadı

Darbecilerin, diktatörlerin hikâyeleri dünyanın hiçbir yerinde iyi bitmiyor. Dün sıkıyönetim ilanıyla bir tür darbeye girişen Güney Kore devlet başkanı da aynı şekilde şimdi köşeye sıkışmış durumda, istifası isteniyor

Her şeyi gibi gidişi de radikal oldu: Devrimci Sadık Varer’i kaybettik

Ressamdı Sadık Abi. Diğer ressamlar gibi ressam değildi ama. Sokağın, mahallenin, işçi sınıfının ressamıydı. Enternasyonalizmden de ödün vermezdi ama… Paris, Dortmund, Wuppertal, Duisburg, Nice, Cannes ve Marsilya… Buralarda 18 kişisel sergi açtı. 100 kadar karma sergiye katıldı

Sadece savaşmayı bilenler gezegenin sonunun geldiğini görmüyor

İklim Zirvesi zengin ülkelerin fakir ülkelere yılda 300 milyar dolar vereceği taahhüdüyle sona erdi. Beklenti 1 trilyon dolar seviyesiydi. Soğuk Savaş artığı asık suratlı yaşlı amcalar ve teyzeler yönetiyor dünyayı ve sadece savaşmayı biliyorlar. Yarınlar yokmuşçasına…

"
"