10 Şubat 2023

Depremde ayakta kalan binalar

İhtimal ki, Kahramanmaraş merkezli depremle ilgili olarak 2018 yılında çıkarılan ve kısaca ‘İmar affı’ denilen kanun çok gündeme gelecek…

Deprem bölgelerinde çekilmiş fotoğraflara bakarken, yıkılmış binaların hemen yanında sağlam kalan yapılar görülüyor. Belki onlar da hasar almıştır ama en azından ayakta kalabilmişler.  

 Binaların çökmesi veya devrilmesinin zeminle ilgili değil, teknik yapımla bağlantılı olduğu izlenimi veriyor. İnşaat konusunda hiçbir bilgimiz olmasa bile, kendiliğinden bir kanaat oluşmasına neden oluyor.

Yerleşim bölgelerinde yaşananlara “ Artık dayanamıyorum, haberlere bakamıyorum, sosyal medyayı takibi bıraktım” diye karar alıyorsunuz, ama bir güç sizi yine içine çekiyor, bıraktığınız yerden devam ediyorsunuz. Enkaz altından çıkarılan insanları gördükçe seviniyor, organizasyon eksikliğinden doğan kaosu izledikçe korkularınız biraz daha artıyor.

 ***

Lakin dehşet içinde olanlar sadece deprem sahasında olanlar ve uzaktan izleyenler değil.

Yıkılan binaların müteahhitleri, inşasında imzası olan mühendis ve teknikerler de tedirginlik içinde olmalılar.  İmar aykırı bir şey yapmış mıydık, projeye harfiyen uymuş muyduk, malzeme noksanlığımız var mıydı, sorularının karşılığını hatırlamaya çalışıyorlardır.

Belediyelerin inşaat ruhsatı veren ve denetimden sorumlu birimlerinde çalışanlar da  “ Acaba bir eksikliğimiz olmuş mudur” şüphesi taşıyorlardır.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın il müdürlükleri de kaygılı olmalılar.

 Enkazdan çıkarılan her ceset, inşaat yapım ve denetim konusunda yetkisi olanları biraz daha ruhsal yıkıma uğratıyordur.

 Başsavcılıkların da olan bitenleri izlemekle yetindiklerini sanmıyorum. Yıkılan ve hasarlı binaların dökümünü, inşaat ruhsatında sorumlu olarak gözüken isimleri kayıt altına almaya başlamışlardır.

 İnşaat mühendis odalarının il temsilcilikleri de hummalı bir çalışma içine girmişlerdir.

 Baroların olası davalar ve olağan sorumlular hakkında yaptığı hazırlık var mıdır acaba?.

 ***

 İhtimal ki, 2018 yılında çıkarılan ve kısaca ‘İmar affı’ denilen kanun çok gündeme gelecek…

3194 sayılı İmar Kanunu’na eklenen geçici madde 16 ile Afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması” amaçlanmıştı.

Bu düzenlemeyle, 31.12.2017 tarihinden önce imar mevzuatına aykırı olarak yapılan  binalar için yapı sahiplerinin başvuruları üzerine ‘Yapı Kayıt Belgesi’ verilmesi öngörülmüştü. İşte bu ‘yapı kayıt belgesi’ bina sahiplerine mevcut haliyle kullanma hakkı veriyordu. Örneğin yapılarda su, elektrik ve doğalgaz bağlanmasını sağlıyordu.

Fakat aynı düzenleme içinde yer alan “ Yıkım kararlarından ve tahsil edilmeyen para cezalarından vazgeçilmesi, bu yapılarda maliklerin yarısının muvafakatinin bulunması halinde ‘yapı kullanma izin belgesi’ aranmaksızın cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilmesi”  imkanı sağlayan cümle çok tartışılmıştı.

Her ne kadar, ‘yapının depreme dayanıklılığı’ konusunda malikin sorumlu olduğu belirtilmişse de, kanunlaşma süreci sırasında Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nda “ Deprem riski kapsamında yapıların güvenliğine ilişkin endişelerin olduğu, yapının depreme dayanıklılığı hususunun malikin sorumluluğuna bırakılmasının depreme dayanıksız yapıların risk teşkil etmeye devam edeceği anlamına geldiği, bu düzenleme uyarınca depreme dayanıklılık tetkiklerinin tüm yapılar için yapılmasının gerektiği ve Kanun Tasarısındaki düzenlemenin bu haliyle yeterli olmadığı” ifade edilmişti.

İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku’ndan Dr. Sinan Seçkin de benzer bir uyarıda bulunuyordu:

“ Düzenlemede yapı kayıt belgesi alabilecek yapıların, deprem bölgesinde yer alıp almadıklarının belirlenmesi veya depreme dayanıklılıklarının tespitine ilişkin bir düzenleme bulunmaması, bu yapıların ve bu yapılarda yaşayanların deprem riski altında bulundukları anlamına gelmektedir”

***

Belki bunları konuşmak için çok erken ama, deprem bölgelerinden gelen haberleri izleyenlerin zihninde hep şu soru dolaştığını biliyorum: “ Yaşanan felakete neden olan sorumlular ortaya çıkacak mı, hesap sorulacak mı?”

Muhtemelen, 1999 Marmara Depremi’nde olduğu gibi, yargısal fırtına müteahhitler üzerinde koparılacaktır.

Fakat bu sefer, yıkılan binaların teknik düzeydeki inşaat sorumluları ve belediyelerin ilgili birimlerinde yetkili olanlar hakkında da büyük soruşturmalar yürütüleceğini tahmin etmek zor olmaz.

Ancak, devletin öz evladı olarak gördüğü memur düzeyindeki sorumluları ise fazla hırpalayacağını pek sanmam.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ahmet Altan Davası’nın kilit ismi Mehmet Altan…

Avukat Figen Çalıkuşu: Aslında böyle yapılanma adı altında başlamadı süreç. Nazlı Ilıcak ayrı bir davada çok daha önce gözaltına alınmıştı, Mehmet Altan ve Ahmet Altan daha sonra subliminal mesaj vermek suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu bir faciaydı. Dünya literatürüne bir komediydi. Diğer sanıklar da farklı değil. Bu nedenle davanın açılması çok uzun sürdü. Baktılar biz bunları tek tek suçlayamayacağız, o halde toparlayalım, medya yapılanması havası verelim, denildi. Dava açılınca soruşturma biter değil mi? Çünkü artık mahkeme süreci başlamıştır, savcı bir yandan soruşturmayı devam ettiremez. Savcının dosyayı kapatmadığını gördük. Soruşturma numarası açık, baktık hala delil araştırıyor. Çünkü o dosyadan suç çıkmayacağını biliyor. İki polise tutanak tutturulmuş, “Mehmet Altan bu örgütün içindedir, kanaatimiz böyledir” diye. Bu delil olur mu? Tabi ki olmaz. Olmadı da zaten. Gizli tanıkları biz hiç görmedik, duruşmalarda dinlenmediler. İstinaf Mahkemesi “Şu gizli tanığı bir dinleyelim” dedi, sevindik. Onlar da duruşma gününden bir gün önce bizden gizleyerek dinlediler.

Tencere/kapak hukuku

Yeni Adalet Bakanı’nın “Yeni Anayasa” tahayyülü olduğu söylentileri doğruysa, hukuk belki bu minvalde bir nebze gündeme gelebilir, bu konudaki tartışmalar epey gündemi işgal eder, gerisi Allah Kerim...

Osman Kavala: Denizler Altında 20 Bin Fersah

T24’te dün Gökçer Tahincioğlu’nun Osman Kavala’nın yargılama sürecini anlattığı yazısını okuduktan sonra, hayal meyal hatırladığım Jules Verne’nin “Deniziler Altında 20 bin Fersah” romanı aklıma düştü