Görünen o ki Suriye'de sona yaklaşılıyor. Beşar Esad, Rusya'nın yardımı, Rus Hava Kuvvetleri'nin ciddi desteği ile hakimiyetini yeniden sağlıyor. Suriye ordusu büyük olasılıkla karada da Rusların lojistik ve teknik desteğine sahip. Halep için verilen mücadele, savaşın belirleyici çatışması olma karakterini taşıyor. Esad'ın birlikleri Halep'in tamamını ele geçirir ise bu, Suriyeli despot için bir çatışmayı kazanmaktan çok daha fazlası anlamına gelir. Beşar Esad böyle bir durumda, alev alev yanan ve parçalanan Suriye'de yeniden herşeye hakim bir aktör konumuna gelir. Halka ise sadece kaçmak, boyun eğmek ya da ölmek seçeneği kalmaya devam eder.
Öte yandan Suriye artık nerede ise yalnızca yapay bir coğrafi kavram. Farklı bölgeleri, meydan, köy ve şehirlerinde kimi zaman Suriye ordusunun, kimi zaman çeşitli muhalif grupların, kimi zaman da El Nusra Cephesi ya da IŞİD gibi katil çetelerinin söz sahibi olduğu bir mozaik. Suriye halkına ise bu savaşta düşen tek bir rol var: kurban olmak. Onların hayatının hiçbir önemi yok.
Esad'ın destekçisi Rusya
Esad'ın yeniden dirilmesini Rusya sağladı. Oluşan iktidar boşluğunu kullanan Putin kararlı bir şekilde bölgeye girdi. Hedeflerinden biri Esad'ın iktidarda kalması. Kremlin'in Suriye ile ilgili önceliği bu. Tereddütsüz ve sert askeri kararlılığı da bundan kaynaklanıyor. İkinci bir hedef ise bölgede istikrarın sağlanması, otokratik bir rejimle bile olsa. Artık kimse Arap Baharı'ndan ya da Arap demokrasisi fikrinden söz etmiyor. Bu hayal bir ilüzyon olarak çoktan kenara atıldı. Ancak 'silah zoru ile yeniden bir araya getirilmeye çalışılan bir Suriye, bölgede istikrar faktörü olabilir mi?' sorusuna kimsenin yanıtı yok.
Batılı ülkelerin tamamı ama hepsinden önce ABD, yani Barack Obama olan biteni çaresiz izlemekle yetiniyor. Askeri bir hamlenin işe yaramayacağını ve bunun, çok dafa fazla taraf arasında daha korkunç bir çatışma ortamı doğurması riskinin farkındalar. Batı orduları kimin tarafında savaşa girebilirler ki?
Batı'nın çaresizliği
Politikacılar bu sebepten dolayı, şubat ayı sonuna ertelenmiş de olsa yeniden Cenevre‘deki barış görüşmelerine büyük önem veriyor. Suriye'de savaş devam ederken, Batı umudunu müzakere masasındaki olası bir çözüme bağlamış durumda. Belirleyici soru ise şu: Müzakere ile sağlanan bir barış sonrası Suriye'yi kim yönetecek? Arkasında halkın geniş çaplı desteği olmayan muhaliflerden biri mi? Rusların desteği ile ayakta duran Esad mı? Açık konuşalım: ya da radikal İslamcı gruplar mı? Ve 2011 öncesindeki gibi bir Suriye yeniden var olabilecek mi? Batının bu çaresizliği terör çeteleri, Putin ve Esad'ın doldurmaya çalıştığı bir iktidar boşluğu yarattı.
Geriye bölgesel iki gücün, Suudi Arabistan ile İran'ın temsili savaşı kalıyor. Riyad tereddüt ve olanı biteni izlemekle birşey elde edilmeyeceğini gördü. ABD, Suudi Krallığını ancak kısmen destekleyecektir. Suudilerin kendi gücü ile harekete geçilmesi gerektiği kanaatinde, hatta IŞİD'e karşı kara birliklerini devreye sokma kartını masaya koydu. Sonucun doğurabileceği korku ile açığa çıkan nedereyse devrimci bir bilinçsel dönüşüm. Bu ölümcül iktidar oyununun gerçek kazananın adı ise İran. Tahran, Suriye'deki savaş ile birlikte ve savaş sonrasında da Ortadoğu'nun hakim bölgesel gücü olacak. Kudüs için endişe verici gelişmelere bunlar. Suriye'de son perde başladı.