Almanya'da partilerin seçim programlarına önem vermeyenlerin sayısı az değildir. Her seçimden önce seçim programında vaat edilenlerin zaten yerine getirilmeyeceği ve programda yer almayan tatsız sürprizlerle karşılaşılacağı söylenir.
Hristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) Eylül ayındaki meclis genel seçimlerini kazanıp Angela Merkel'in başbakanlık görevini sürdürmesi ihtimalinin yüksek olmasına rağmen hazırladıkları seçim programının aynı zamanda hükümet programı olduğu da sanılmamalı. Birlik partilerinin önce bir ya da iki ortak bulup koalisyon kurmaları gerekeceğinden hükümet programı ancak seçimden sonra açıklanabilir.
Hükümet değil, seçim programı
Koalisyon hükümetlerinin icraat programı hazırlanırken atılacak ilk adım "sondaj niteliğindeki görüşmelerdir”. Bu görüşmelerde müstakbel koalisyon ortaklarının "kırmızı çizgileri” belirginleşir. Kırmızı çizgiler çoksa görüşmelere son verilir. Ortak noktalar daha fazla çıkarsa resmen koalisyon pazarlığı başlatılır. Bu görüşmelerde hangi noktalarda uzlaşılabileceği sınanır. Programın bazı maddeleri rafa kaldırılır ya da değiştirilir. Diğer konularda da ortaklar karşı tarafın hiç istemedikleri hedeflerine onay vermek zorunda kalırlar.
Demokrasilerde hükümet kurmanın prosedürü böyle işler. Dikta rejimleriyle tek bir partinin çoğunlukta olduğu yerlerle arasındaki fark budur. Almanya'da hiçbir parti yasama dönemine tek başına hükümet kurarak başlamadı. Bavyera haricindeki eyaletler düzeyinde de bir parti tek başına iktidara gelmedi.
Lakin Almanya aynı zamanda bir "başbakan demokrasisi” de sayılır. Temel ilkeleri başbakan belirler. Angela Merkel geçmişte bu yetkisini sıkça kullandı. Nükleer enerjiye son verilmesi, mecburi askerlik hizmetinin kaldırılması ve Suriyeli mültecilerin Almanya'ya kabulü Merkel'in direktifiyle kararlaştırıldı. Almanya Başbakanı güncel gelişmelere hemen ardından tepki gösterme yetkisine haizdir. Yetkisini kullanacağı gelişmelerin seçim programında yer alması bu bakımdan mümkün değildir.
Merkel: Hayal kurulamaz mı?
Başbakanın özel yetkileri seçim programının çöpe atılmasını gerektirmez. Somut tedbirler kadar stratejik yön tayini de önemlidir. Yine de bu durumu göreceli kuşkuyla karşılamak yerinde olur. Angela Merkel seçim programının tanıtıldığı basın konferansında "seçim programlarında hayallere yer olduğunu, çünkü sonradan dar bir korseye sığmak gerekeceğini” söylemişti. Merkel bu sözlerle, "mali kaynakların siyasi kararları gerçekleştirmeye imkân tanıdığı bir dönemde hayal kurulabileceğini” kastetmekteydi.
Merkel'in ilk cümlelerinden biri "ülkeyi bölmek değil bütünleştirmek istediği” idi. Başbakan açıkça adını koymamakla birlikte Almanya'daki sağ popülizme gönderme yapıyordu. Almanya Başbakanı sağ popülizmin panzehirinin "iyi siyasi yönetim” olduğunu vurguluyordu. Angela Merkel ekonomik durumu iyi olan seçmenin geride bırakılmış hissine kapılmayıp geleceğe daha güvenle bakmasının Almanya için Alternatif (AfD) partisine verilen oyları azaltacağını düşünüyor. Bu düşünceden, ekonomiyi iyi yöneterek uzun vadede AfD'ye karşı bağışıklık sisteminin güçlendirilebileceği sonucu çıkıyor.
Durum iyi, daha da iyileşecek mesajı
Hristiyan Birlik partilerinin liderlerinin 2025 yılına kadar işsizlik oranını yüzde 3'ün altına indirip tam istihdam hedefine varmakta kararlı olduklarını dile getirmeleri kısmen şaşkınlıkla karşılandı. Merkel, geleceğin bu kadar tozpembe görülebileceğinden endişe duyanlara 2005 yılından günümüze kadar kaydedilen ekonomik başarıları örnek gösterdi.
Başbakan olumlu gelişmenin sürdürülebilir kılınması için araştırma ve geliştirmeye daha fazla kaynak ayrılacağını, başbakanlığa bağlı dijitalleşme müsteşarlığı oluşturulacağını, dışarıdan kalifiye işgücü alımının arttırılacağını, mülteci sayısının düşük kalacağını, kamu borçlarının ve vergilerin artmayacağını söyledi.
Almanya gerçekten bu kadar iyi durumda mı? Başbakan Merkel geçtiğimiz yıllardan farklı olarak geleceğin konularına (nüfus, dijitalleşme ve göç) daha fazla odaklandı. Böylece bakışları iç politik problemlerden kaydırmaya çalıştı. Göçmenlerin entegrasyonu, enerji dönüşümündeki problemler, sosyal eşitsizliğin artması ve diğerleri çözüm bekleyen sorunların başında geliyor. Diğer taraftan Almanya'nın son on yılda olumlu gelişme gösterdiğini de teslim etmek gerekir. Angela Merkel yere son derece sağlam basıyor. Anketler Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) onu kolay deviremeyeceğini gösteriyor. Bu pozisyondaki Merkel bakışlarını daha uzaklara çevirebiliyor. Siyasette de başarının cazibesi dayanılmazdır.
© Deutsche Welle Türkçe
Kay-Alexander Scholz