Dünya
Deutsche Welle

Yorum: Kutuplaşan Almanya

DW Editörü Felix Steiner, Almanya’nın Birleşme Günü’nde doğu ve batı arasındaki meseleleri konuşmak yerine ülkenin karşı karşıya bulunduğu sorunları gündeme getirmenin daha iyi olacağı görüşünü savunuyor.

03 Ekim 2016 21:31

3 Ekim çeyrek yüzyıldan beri eski Doğu ve Batı Almanya'nın yaşam koşulları ve duygular açısından ne ölçüde dengelendiğini görmek için bir vesile oluyor. 2016 yılında kutlanan Birleşme Günü ise bunu göstermek için hiç de uygun değil. Zira geçen yılın başından bu yana gelen yaklaşık bir milyon sığınmacı ile ülkede aşılması gereken zorluklar yeni bir boyut kazandı. Ülkenin doğusundaki Erzgebirge bölgesindeki insanların batısındaki Hunsrück kasabasında olduğu gibi iyi yaşıyorlar mı sorusunun artık modası geçti. Batıda da, doğuda da yapısal açıdan zayıf kalan bölgeler olduğu gibi ekonomik açıdan kalkınmış yörelerin de olduğunu resmi olarak kabul etmek, artık siyasetin bir başarısızlığı olarak görülmüyor. Bu durum böyle devam edecek, çünkü devletin parasıyla her türlü farklılık ve dezavantajın giderilmesi mümkün değil.

Almanya'nın birleşmesinden beri en büyük görev

Başbakan Angela Merkel, çok sayıda insanın kabul edilmesi ve topluma entegre edilmesinin Almanya'nın birleşmesinden bu yana en büyük görev olduğunu söylediğinde de bunu biliyordu. Ancak bu konuda artık kendisinin bile duymak istemediği ve bir slogana dönüşen "bunu başarabiliriz” sözlerinin dışında ne Başbakan Merkel ne de Cumhurbaşkanı Joachim Gauck bir şey söyledi.

Evet, devlet bu arada mültecilerin yerleştirilmesinden, temel ihtiyaçlarının karşılanmasından kayıtlarına kadar çok şey başardı. (İçişleri Bakanı Thomas de Maizière geçen yıl kaç kişinin geldiğini ancak Eylül ayının sonunda açıklayabildi). Bakan de Maizière, Merkel’in de dediği gibi "böyle bir durumın bir kez daha tekrarlanmaması için” yani Almanya'ya yeni bir mülteci akını olmaması için çaba gösteriyor. Bu da eldeki bütün yöntemleri kullanarak (yasalar, diğer ülkelerle yapılan anlaşmalar, sınır kontrolleri) gelen mülteci sayısını azaltmaya çalışmaktan başka bir anlama gelmiyor. Ancak bu konuda ne Başbakan Merkel ne de hükümetten başka bir isim açıkça konuşmaktan hoşlanıyor.

Gelen mültecilerin topluma uyumunu ise devlet tek başına sağlayamaz. Bunun için toplumun her kesiminde desteğe ihtiyaç var: İnsanların yeni komşularına hoş geldin demesi, öğretmenlerin gençleri desteklemesi, meslek eğitimi sağlayan işletmelerin belki çok iyi Almanca konuşmayan kişilere bir şans vermesi gerekiyor. Ancak Almanya bu yöndeki çağrıları boşuna bekledi. 3 Ekim ise bu çağrıları yapmak için iyi bir fırsat olabilirdi.

Sosyal medyada nefret söylemleri

Geçen yazdan bu yana aşılması gereken bir zorluk daha ortaya çıktı: Almanya yakın geçmişte hiç yaşamadığı bir kutuplaşma ile karşı karşıya bulunuyor. Geçen haftalarda yapılan eyalet seçimlerinde alınan sonuçlar, ülkede siyasi koordinatların nasıl kaydığına ilişkin ilk belirtileri ortaya koyuyor. Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ile Sosyal Demokrat Parti (SPD)'nin kaybettiği oylar veya Almanya için Alternatif (AfD) partisinin yükselişinden ziyade sosyal medyada her geçen gün artan çiğlik daha ciddi bir rol oynuyor.

Sosyal medyada çok sayıda insan isimlerini saklama gereği bile duymadan, siyasi anlaşmazlıkların çözümü için şiddetin propagandasını yapıyor; ülkeyi yönetenlere yönelik ayaklanmadan söz ediliyor ve en kötüsü ülkeye gelen mültecilere karşı nefret kışkırtılıyor. Üstelik bu sözde kalmıyor, mülteci yurtlarına yanıcı maddeler ve taşlar fırlatılıyor, aileleri tehdit edilen belediye başkanları istifa ediyor, hatta aralarında Almanya için Alternatif partisinin Başkanı Frauke Petry'nin de bulunduğu siyasetçilerin araçları kundaklanıyor.

Dresden'de demokratlar kendilerini gizlemiyorlar

Almanya'nın birleşme kutlamalarının bu yıl Dresden'da yapılması ülkedeki federal yapıdan kaynaklanan bir tesadüf olsa bile belki kaderin bir oyunu ve bir çağrı olarak görülebilir. Çünkü Dresden mülteci krizinden aylar önce kısa adı Pegida olan "Batının İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar” hareketinin başladığı kent. Pegida gösterilerinde "Merkel gitmeli” seslerinin yankılandığı, Merkel için sembolik darağaçlarının kurulduğu kent. Geçen hafta bir cami ve bir kongre merkezinin önünde patlayıcıların infilak ettiği kent.

Kuşkusuz bütün bu gelişmeler korku yarattığı için kutlamalar yoğun güvenlik önlemleri altında gerçekleştiriliyor. Her şeye rağmen Başbakan Merkel, Cumhurbaşkanı Gauck ve diğer siyasetçiler bu kente giderek, demokrasinin bütün bunlara boyun eğmeyeceğini ve kendilerini gizlemeyeceklerini, tam aksine bu ülkenin vatandaşları ile diyalog halinde olduklarını gösterdiler. Belki de bu sayede Dresden'de İslamlaşma korkusunun neden bu kadar yoğun olduğu anlaşılabilir.

Yaklaşık 100 yıl önce bu kentte inşa edilen bir sigara fabrikası, cami gibi görünüyor ve bugün kentin silüetinin bir parçası olarak kabul ediliyor. Dresden'da 1908 yılında gösterilen cesaret ve dünyaya açıklık bugün de gösterilse çok iyi olurdu.

© Deutsche Welle Türkçe

Felix Steiner

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle