İdamların zamanlamasının rastlantı olmadığı varsayılabilir. Suudi Arabistan neyi ne zaman yapacağını biliyordur. Riyad yönetimi idamların nelere yol açabileceğini düşünmeyecek kadar saf olamaz. İdam cezalarını infaz etmekle, aynı zamanda siyasi bir mesaj vermiş de oluyor. Demek istediği: ‘Kimse bize sataşmasın! Ne içte, ne de dışta! Bize sataşan sonuçlarına katlanmak zorunda kalır!'
İçe ve dışa verilmiş mesaj
Bu mesajın muhatabı ilk planda Suudi Arabistan'daki muhalefettir. İdamlar onlara yapılmış en sert uyarı sayılır. Suudi Arabistan adaleti her türlü muhalefete acımasızca davranıyor. Liberal blog yazarı Raif Bedevi, modern kültürün temsilcisi şair Aşraf Fayad ve idam edilen Suudi Arabistan'daki Şiilerin en yüksek temsilcisi Şeyh Nimr Bakır el-Nimr hoşgörüsüzlüğün son örnekleridirler. Şeyh'in idama mahkum edilen yeğeni Ali el Nimr suçlu bulunduğunda 16 yaşındaydı. Bu örnekler kraliyetin nerede tehdit gördüğünü açıkça gösteriyor ve rejim düşman bildiklerine Şam kasabı Beşar Esad'dan farklı davranmıyor.
Dışarıya ise idamlarla güç ve kararlık mesajı vermek isteniyor. Suudi Arabistan hamisi ABD'nin angajmanını azaltmasından bu yana 30 yaşındaki savunma bakanı veliaht prens Muhammed Bir Salman kanalıyla bölgenin güçlü ülkesi olduğunu göstermeye çalışıyor. Şii İran ile arasındaki vekalet savaşının sahnelendiği komşu Yemen Suudi Arabistan'ın başını çektiği Müslüman koalisyon tarafından bombalanıyor. 3 bin sivilin öldürülüp 2,5 milyon Yemenlinin iç mülteci durumuna düşmüş olması anlaşılan Riyad'ı rahatsız etmiyor.
Suudi Arabistan şimdi de Suriye'deki ‘anti terör' ittifakının başına geçti. İran, Irak ve Şii Hizbullah'ı idamlarla tahrik eden Suudi Arabistan Suriye savaşında da Sünni'ler arasındaki safları sıklaştırmaya çalışıyor. Kriz mezhepleştirilip kızıştırılıyor. Bu açıdan bakıldığında idamların sadece kuşku götürür hükümlerin infazından ibaret olmadığı anlaşılır. İdamlar stratejik hesapların ürünüdür ve yargı da siyasi araç olarak kullanılmaktadır.
Tahran'ın tepkisi de hesaplıydı
İran'ın protestosu da kuşku uyandırıyor. İran yönetiminin Suudi Arabistan büyükelçiliğinin basılıp tahrip edilmesine göz yumması, Tahran'daki mollalar rejiminin de ihtilaflı dindirmeye niyetli olmadığının işaretidir. İran da siyasi hesaplarını devletler hukukundan daha fazla önemsiyor. Çünkü devletler hukukuna göre Suudi temsilciliğinin derhal koruma altına alınması gerekirdi. Aksine İran kendini bütün Şiilerin hamisi ilan ediyor. Bu da protesto sınırlarını aşıp krizi tırmandırmayı amaçlayan bir davranıştır. Hele, İran'ın, Çin ve Suudi Arabistan ile birlikte en çok idam cezasının infaz edildiği ülke olduğu düşünülecek olursa.
Batının ‘ortakları' mı?
İdamlar ve ona gösterilen tepkiler, Ortadoğu'da söz sahibi olan her iki rejimin de gerçek yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi. Her ikisi de iyi niyetli olmaya yanaşmıyor. Krizin tırmanması Suriye ve Yemen'deki sivil ölümlerinin daha da artacağına işaret ediyor. Batılı hükümetlere de, körfezdeki düşman rejimleri daha ne kadar ‘ortak' kabul edeceklerine karar vermek düşüyor.