İslam Devleti‘ni (İD) zayıflatmak yetmez, bu örgüt kesinlikle yok edilmeli. Önce askeri olarak, sonrasında da mutlaka cihat büyüsünü ve buna gönül veren çevreyi kurutacak siyasi adımları atarak. Ancak ilk iş İD terör milisleri ile cephede mücadele etmekten geçiyor ve ABD ile batı dünyasının tamamından, adeta kendiliğinden bir beklenti oluşuyor. NATO bünyesinde on ülkenin katılımı ile bir gönüllüler koalisyonu oluşturuldu. İD ile mücadele edecek bu koalisyonda, şimdilik sadece politik katkıda bulunmak isteyen Almanya da yer alıyor. Ancak bu mücadelenin askeri olarak yürütülmesi ihtimali de mevcut.
Kabuslara neden olan konular
Aslında herkes biliyor ki, Irak ve Suriye’de ‘İslam Devleti’ne karşı yürütülen mücadele sadece Batı tarafından değil, bölgedeki müttefik ülkeler ile birlikte yürütülmeli. Aksi halde ABD bu mücadeleyi tek başına ya da İngiltere ile birlikte verir ise karşı taraf bunu ‘Haçlı Seferi’ olarak kullanıp çok iyi bir propaganda malzemesi yapar. Demek ki bölgeden müttefik kazanmak gerekiyor. Öncelikle Irak'ı ve çok da saygı görmeyen Şii hükümetini. Fakat Irak Ordusu güçsüz ve demoralize olmuş durumda. Ayrıca Bağdat’taki merkezi hükümetin çok fazla rakibi var: Sünni aşiretler ve gizlice teşkilatlanan Saddam Hüseyin’in Baas Partisi artıkları. Merkezi hükümetin bu durumda çift cephede savaşması gerekir ancak gücü buna yetmez.
İD milislerine karşı bir diğer potansiyel ortak olarak ilginç bir isim karşımıza çıkıyor: Bugüne dek batı tarafından mücadele edilen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad. Bu diktatör ile iş birliğine gitmek korkutucu ve aslında düşünülemeyecek bir şey. Öte yandan Esad olmadan ‘İslam Devleti’ mağlup edilemez. Siyasi anlamda tam bir kabus bu durum. Sonuçta Batı uzun süredir Beşar Esad’ı devirmeye çalışıyor. Ancak reel politikanın gerçeklerini göz ardı etme imkanı yok.
Mecburi fenalık – Dünün düşmanları ile ortaklık
Bir de şimdi silah gönderilen Kürtler var. Ancak, tahmin etmek güç değil, İD’ye karşı galip gelmeleri durumunda, hiçbir ülkenin tam olarak benimsemediği bağımsız Kurt devleti arzusu güçlü bir biçimde canlanacak. Son olarak da, şu an için gelişmeleri izleyen fakat Iraklı Şiilerin zor duruma düşmeleri, mağlubiyetin eşiğine gelmeleri ya da en kötüsü Kerbela’daki kutsal Şii mabedlerine saldırılması durumunda müdahele etmekte tereddüt etmeyecek bir İran var. Arap ülkeleri neredeler peki? Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan... Onlar için şimdi bir anda Esad’ın yanında savaşmak ya da Iraklı Şiilerle aynı safta yer almak tahayyül bile edilemez. Bu sebepten çekimser davranıyorlar. Kendi ülkelerindeki düşmanlarının eline koz vermemek için de böyle davranıyor olabilirler.
İD'e karşı güçlü bir koalisyon
Ne olursa olsun, ‚Halife‘ Ebu Bekir El Bağdadi’nin bu köktendinci cinnetine karşı durulduğunu, hiç kimsenin çağdışı, köhne bir İslam tiranlığı istemediğini, cihat yanlılarına karşı savaşın haklı bir savaş olduğunu göstermek açısından, ‚İslam Devleti‘ ancak güçlü bir koalisyon ile dize getirilebilinir. Ortadoğu’nun dinlerin birlikte var olduğu bir bölge olduğunu, Müslümanların, Hristiyanların, Yezidilerin ve diğer inançlara mensup insanların bir arada yaşayabildikleri göstermek açısından da gereklidir bu. Aksi halde İslamcı bir devletin sarhoşluğu içinde 1200 yıllık bir kültür yok olabilir.