Avrupa Birliği (AB) üyesi 28 ülkenin seçmenleri 22-25 Mayıs tarihleri arasında Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri için sandık başına gidiyor. Yaklaşık 380 milyon seçmen gelecek 5 yıl süresince AB hakkında önemli kararlara imza atacak AP'nin yeni üyelerini seçecek. AB’nin 2008 yılından bu yana içinde olduğu ekonomik kriz nedeniyle Avrupa idealine inancını büyük ölçüde yitirmiş seçmenlerin bir bölümü tepkisini ya sandık başına gitmeyerek ya da aşırı sağcı, popülist ve radikal partilere yönelerek gösterme eğiliminde.
AP nedir, ne işe yarar, ne yapar, nasıl çalışır? ABD Kongresine mi benzer, yoksa Fransız ya da Alman parlamentolarına mı? Avrupalı seçmenin büyük bölümü bu soruların yanıtlarını bilmiyor. Son 50 yılda oluşmuş Avrupa teknokrasisi kullandığı dille, aldığı kararlarla ve lobileriyle o kadar halktan uzaklaşmış durumda ki Avrupa halkları onun kurumlarını artık kendisine yabancı görüyor. Oysa AP 1962 yılından bu yana mevcut, 1979 yılından bu yana AB ülkelerinin halkları tarafından doğrudan seçiliyor. Yetkileri sürekli artmakta. Kağıt üzerinde de olsa 500 milyon AB vatandaşını temsil ediyor. Evet, AP ABD Kongresi veya Fransız ve Alman parlamentolarıyla kıyaslanamaz. AP’ye seçilen üyelerin çoğunun ulusal siyasette varlık gösterebilmek için Avrupa arenasında politikaya atıldıkları kimse için bir sır değil. Hatta çoğu mazeretler bulup genel kurul veya komisyon oturumlarına dahi katılmıyor, oylamalara katılanların çoğu da gruplarının aldığı kararları onaylamaktan öteye gitmiyor. Kaçının AB konularına hakim olduğu tam bir bilmece. Örnek vermek gerekirse; bugün AP içinde size Türkiye konusunda ne söylediğini bilerek konuşabilecek üye sayısı 10’u geçmez. Elbette her üyenin Türkiye uzmanı olmasını beklemek hayalperestlik olur. Bununla birlikte, eğer bu 10 üyeyi ikna edebiliyorsanız tüm AP’ye Türkiye'yle ilgili bir önergeyi kabul ettirme şansınız oldukça yüksektir.
Avrupa Parlamentosu'nun temel fonksiyonları
İşleyişteki bu anormalliğe rağmen AP’nin üç temel fonksiyonu var. Öncelikle kararlar alır. Aldığı kararların neredeyse tamamı siyasi içeriklidir, devletler için hukuksal yaptırımı yoktur. Fakat AB bütçesi konusunda mutlak söz sahibidir. Bazı AB yasaları konusunda onayı gerekir. İkinci olarak, AB’nin yürütme organları olan AB Konseyi ve Avrupa Komisyonu’nu kontrol yetkisine sahiptir. AP üyeleri, bu kontrol yetkisi kapsamında AB Konseyi ve Avrupa Komisyonu’na yılda ortalama 10 bin soru yöneltir. Üçüncü olarak da Avrupa Komisyonu’nu seçme ve devirme yetkisiyle donatılmıştır. AP, Komisyonu devirme yetkisini bugüne kadar hukuken kullanmamış olsa da bu tehdidi savurması bile 1999 yılında Komisyo'nun topluca istifa etmesine yetmişti.
AP tarihinde ilk kez...
Bu yıl yapılacak AP seçimleri 2009 yılında yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması temelinde AP’ye Avrupa Komisyonu başkanı ve üyelerinin seçiminde daha fazla yetki tanıyor. AP tarihinde ilk defa Avrupa Komisyonu başkanının seçilebilmesi için AP’nin mutlak çoğunluğunun oyu gerekecek. Yani 751 Avrupalı parlamenterin en az 376’sının oyunu alamayan aday Avrupa Komisyonu’nun başına seçilemeyecek. Bu da bu hafta yapılacak seçimler sonrası AB içinde sıkı pazarlıkların başlayacağı anlamına geliyor. Zira AP'deki mevcut siyasi gruplardan hiçbirinin mutlak çoğunluğu elde etme şansı bulunmuyor. AB genelinde gerçekleştirilen son kamuoyu anketleri kısaca “Hıristiyan Demokratlar” olarak adlandırılan Avrupa Halk Partisi’nin (EPP) 221, “Sosyal Demokratlar”ın (SD) ise 194 koltukta kalacaklarını gösteriyor. Tüm göstergeler seçimlere katılım oranının da olağanüstü düşük kalacağına, hatta yüzde 40’ların altına inebileceğine işaret emekte. Böyle olursa seçilecek AP’nin ne denli meşru olduğu da tartışma konusu olabilir. AB karşıtı ve radikal partilerin zemin kazanacağına dair öngörüler de hesaba katıldığında EPP’nin adayı Lüksemburglu Jean-Claude Juncker ile SD’nin adayı Alman Martin Schulz arasındaki Avrupa Komisyonu başkanlığı mücadelesinde son ana kadar belirsizlik yaşanacağı düşünülüyor. Burada bir parantez açıp, yeni parlamentoda Almanya’dan 96, Fransa’dan 74, İngiltere (Birleşik Kraliyet) ve İtalya’dan 73’er, İspanya ve Polonya’dan ise 50’şer parlamenterin görev yapacağını not edelim. Bu altı ülkeden seçilecek parlamenterler tüm AP’nin yüzde 55’ini oluşturacak.
Komisyon başkanlığı için liberaller adına Belçika eski Başbakanı Guy Verhofstadt, çevreciler adına Türkoloji eğitimli Alman Ska Keller ve Yunan siyasetinin yükselen ismi neo-komünist Alexis Tsipras da yarışıyor. Ancak gruplarının AP’de öncü olmaması ve AB’deki hükümetler bünyesinde çok az derecede temsil edilmelerinden ötürü seçilme şansları yok denecek kadar az. Dahası, yürürlükteki AB antlaşmalarına göre, AP seçimlerinden çıkacak sonuçlar temelinde Avrupa Komisyonu’nda Jose Manuel Barroso’dan boşalacak koltuğun adayı ilk olarak AB ülkelerinin devlet ve hükümet başkanları tarafından belirlenecek. Bu isim sonradan AP’nin onayına sunulacak. AB liderlerinin, aylardır seçilmek için kampanya yapan adaylar üzerinde uzlaşı sağlanamaması halinde dışarıdan bir şahsiyeti AP onayına sunma hakları da bulunuyor. IMF genel müdürü Fransız Christine Lagarde, Danimarka Başbakanı Helle Thorning-Schmidt, İrlanda Başbakanı Enda Kenny ve Finlandiya Başbakanı Jyrki Katainen olası “uzlaşı” adayları olarak gösteriliyor.
AP'yi bekleyen önemli gündem maddeleri
Sonuç ne olursa olsun yeni AP’yi çok acil dosyalar bekliyor. AP birçok çevrede Avrupa halklarının AB’ye olan inançlarının tazelenmesi için fırsat olarak görülmekte. Avrupa'da 2008 yılında başlayan ekonomik kriz nedeniyle sokak, başta Güney Avrupa olmak üzere, AB'ye küskün. Bu nedenle AB'nin bundan sonraki ekonomik ve parasal entegrasyonu konusunda AP içinde hararetli tartışmalar yaşanacağına kesin gözüyle bakılıyor. Hıristiyan Demokratlar seçimlerden beklenmedik biçimde farklı skorla galip çıkarlarsa, bu ailenin üyelerinden Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Güney Avrupa devletlerine mali disiplin çağrılarının daha da artması bekleniyor. Oysa Fransa ve İtalya gibi AB’ye karşı bütçe açığı konusundaki yükümlülüklerini yerine getiremeyen ülkeler borçların ortak bir sepette toplanması ve AB içi daha fazla dayanışma çağrısında bulunuyor. AP içinde oluşacak dengeler bu konuda alınacak kararları doğrudan etkileyecek.
AP'yi bekleyen önemli gündem maddelerinden biri de AB’nin yakın komşularıyla ilişkileri. Ortak dış politikadan yoksun AB Ukrayna krizinde yine gerçek anlamda müşterek tutum sergileyemedi. “Stratejik ortak” gördüğü Rusya’yla ilişkileri gerginleşti. AB’nin genişleme politikası da artık neredeyse çökmüş durumda. AB içindeki klasik siyasi partiler bile artık genişleme sürecinin askıya alınmasını, en azından görünür bir gelecek için askıya alınmasını talep ediyor. Dolayısıyla AP’nin yeni siyasi panoraması genişleme sürecinin bundan böyle nasıl ele alınacağını etkileyebilir. AP, katılım müzakereleri tamamlanmadan önce aday ülkelerin üyelikleri hakkında doğrudan söz sahibi olmasa da bu süreci tepkileriyle tıkayabilir, alacağı kararlarla zora sokabilir. AP üyeleri, AB'nin göç, göçmenler, mülteciler ve Schengen serbest dolaşım alanının işleyişi gibi politikaları konusunda da daha fazla söz sahibi olmak istiyorlar.
Enerji konusu da AP’yi bekleyen bir diğer önemli gündem maddesi. Ukrayna krizi nedeniyle enerji alanında Rusya’ya yönelik bağımlılığın azaltılması konusunda AB içinde görüş birliği mevcut. Ancak bunun nasıl yapılması konusunda görüş ayrılıkları var. AB'de “ortak enerji politikası” oluşturulması projesi önümüzdeki aylardan itibaren AP gündemine gelecek. AB'nin ABD ile serbest ticaret anlaşması müzakereleri de gelecek aylardan itibaren AP içindeki en önemli tartışmalardan biri olmaya aday.
AP 2014-2019 yasama döneminde AB içindeki bölgesel milliyetçiliklerle ilgili tartışmalara da sahne olabilir. Eylül ayında İskoçya’da düzenlenecek bağımsızlık referandumundan “evet” oyu çıkması halinde İspanya, Belçika ve İtalya gibi ülkelerde benzer tartışmaların gündeme gelmesi ve bu tartışmaların AP gündemine de yansıması kaçınılmaz görünüyor. Bu da ister istemez AB’nin geleceğiyle ilgili yeni tartışmaları tetikleyici bir unsur olarak değerlendirilmekte. Mevcut AB’ye karşı tavır alan popülist ve aşırı sağcı partilerin AP seçimlerinde elde edecekleri koltuk sayısına göre “çok vitesli Avrupa” tartışmalarının Strasbourg parlamentosu gündemine taşınma olasılığı da bir hayli yüksek.
AP seçimlerine katılım bu yıl belki bugüne kadar görülmemiş düzeyde düşük olacak. Parlamento içinde AB karşıtlarının oranı da büyük olasılıkla artacak. Tüm bunlar AB’nin geleceğini nasıl etkiler, bu henüz bilinmiyor, zaman gösterecek. Çünkü AB çok bilinmeyenli bir denklemi andırıyor. Fakat kesin olan bir şey var: yeni AP AB’nin geleceğinin belirlenmesinde başrol oyuncularından biri olacak. Zira AB için ne olacağına, neye dönüşeceğine karar verme vakti geldi. Siyasi nedenlerden ötürü bugüne kadar bu tartışmadan itinayla kaçan AB için artık kaçış yolu kalmamış görünüyor.