Gündem

Hablemitoğlu davasında eski ÖKK’cı Nuri Gökhan Bozkır: Zamanaşımı dursun diye senaryo uydurdum

“Göktaş bana 500 bin dolar zarar verdi, helali hoş olsun”

14 Şubat 2023 14:13

Doç. Dr Necip Hablemitoğlu suikastına ilişkin davada eski ÖKK’cı Yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır savunma yaptı. Gazeteci Zihni Çakır’ın telkinleriyle, dosyanın zaman aşımına uğramaması için aralarında Levent Göktaş’ın da bulunduğu sanıklar hakkında bir senaryo uydurduğunu öne süren Bozkır, “Ukrayna’dan Türkiye’ye tabut içerisinde getirildim. Esenboğa’da MİT’çilere teslim edildim. 25 gün bir insana yapılmayacak muamelelere maruz kaldım, köpekmişim gibi. Bana Hablemitoğlu cinayetini değil, silah ticaretini sordular. Tarkan Mumcuoğlu ve MİT’i karıştırma dediler. Ben de MİT’te çalıştığı ve bana böyle muamele edilmesine neden olduğunu düşündüğüm için Tarkan Mumcuoğlu’nun adını verdim. Tamam yalan beyanda bulundum ama zamanaşımını durdurdum. Ben araştırılsın istedim, üzerime yıkılsın değil” dedi. Levent Göktaş’ın kendisine suikast konusunda hiçbir emir vermediğini kaydeden Bozkır, “Bana 500 bin dolar zarar verdi. Helali hoş olsun. Uçağım var gitsin, evim var gitsin, zırhlı aracım var gitsin. Ama böyle aşağılık şekle sokulmam yanlış” diye konuştu. Ukrayna’dayken silah ticareti yaptığını, Afrin operasyonu sırasında kendisini riske atarak şirketi üzerinden Türkiye’ye mühimmat gönderdiğini söyleyen Bozkır, “Afrin’de atacak mermileri yoktu. Kendi şirketimi kullanarak ihracat yaptım” dedi. MİT’te geçirdiği 25 günü anlatırken gözyaşlarını tutamayan Bozkır, zaman zaman da fenalaştı.

 Doç. Dr Necip Hablemitoğlu’nun 18 Aralık 2002’de evinin önünde öldürülmesine ilişkin davanın görülmesine başlandı. Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, tutuklu sanıklar Levent Göktaş, Nuri Gökhan Bozkır, Fikret Emek, Ahmet Tarkan Mumcuoğlu, Aydın Köstem katılırken Enver Altaylı SEGBİS ile bağlandı. Tutuksuz sanık Mehmet Narin de duruşma salonunda hazır bulunurken, Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hablemitoğlu ve kızları Uyvar ve Kanije Hablemitoğlu da müşteki sıfatıyla duruşmaya katıldı.

 “Zihni Çakır telkinde bulunuyordu”

 İddianamenin okunması ve usule ilişkin taleplerin alınmasının ardından sanık Nuri Gökhan Bozkır’ın savunmasına geçildi. Bozkır savunmasında özetle şunları söyledi: “Ben savunma yapmayacağım. Suç işleyen insan savunma yapar. Ben suç işlemedim. Bu olayda hiçbir dahilim yok. Ondan savunma diye başlamayacağım. 10 yıla yakın Özel Kuvvetler Komutanlığında (ÖKK) devletime vatanıma en şerefli şekilde hizmet verdim. FETÖ’nün kumpasıyla ordudan atıldım. Bunu hazmedemiyordum. Askeri mahkemeden ceza aldım. O davada beni yargılayan tüm hakim ve savcılar FETÖ’den içerideler. Sivilde kendime bir yaşam kurma çabasındaydım. Tamer Topsakal tarafından Zihni Çakır isimli gazeteciyle tanıştırıldım. O zaman bu kişinin zihniyetini bilmiyordum. Bir kafeste duruyorsunuz, dışarıda kimin ne olduğunu bilmiyorsunuz. Orada devamlı telkinlerinde Zihni Çakır bana bu kumpasın FETÖ’cüler tarafından yapıldığını, günü geldiğinde bunun intikamını almam gerektiğini söyleyip telkinlerde bulunuyor, Ankara ve İstanbul TEM Şube ile aralarının iyi olduğunu söylüyordu. Ankara TEM’de bir kısım FETÖ’cü polislerin olduğunu ama İstanbul’da bunun ayıklandığını söylüyordu.

 "Fidan bana “delillendiremeyiz” dedi"

 Benim İstanbul’a giderek FETÖ konusunda ifade verebileceğim yönünde telkin veriyor, FETÖ’nün belinin kırılmasının Mit tırları ve Hablemitoğlu cinayetinin aydınlatılmasıyla olacağını anlatıyordu. Bu bahsettiğim yıllar 2014-2015 tir. İstanbul TEM’e gittiğimde mit tırları konusunda bir bilgim olmadığnı ama işlerine yarayacak bir personeli getireceğimi söyledim. Ki getirdim ve bu yüzbaşıyı gizli tanık yaptılar. Benim buradaki faaliyetim yüzbaşını getirip İstanbul TEM ile irtibatlandırmaktı. Aynı dönemde Hablemitoğlu cinayeti konusunda öngörülerimi anlattım, ÖKK’de bir yapının olabileceğini söyledim. Hatta savcı İrfan Fidan’a da Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili öngörülerimi anlattım. O da bana bunun öngörüden oluştuğunu, delillendirilemeyeceğini söyleyip bu konuyla ilgilenmeyeceklerini söyledi.

 "Avrupa’da serbest dolaşım hakkım vardı"

 12 Eylül 2015’te Ukrayna’ya gittim. Ukrayna’da da Zihni Çakır ile Hablemitoğlu cinayetini konuşuyorduk. Orada Çakır bana Enver Altaylı ve Mustafa Özcan ilişkisini anlatıyordu. Anlatırken de Hablemitoğlu cinayetini ÖKK içerisindeki FETÖ yapılanması bunu yapmış olabilir diyordu. 2015’te Urfa’da yakalanan bir tırla ilgili olarak soruşturma geçirdim.  Ukrayna’ya gitmemden hemen sonra 20 eylül civarında hakkımda yakalama emri çıktığını görünce geri dönemedim. Türkiye’de ailem kaldı, ben oradaydım ama kaçak değildim. Süresiz oturum izni olan, Ukrayna devleti tarafından verilen Avrupa’ya serbest dolaşım hakkı olan kimlik kartım vardı.

"Yalan da olsa zamanaşımı durdu"

 Zihni Çakır ile görüşmelerimiz olduğu sırada 2016’da da darbe olunca artık kurumların temizlendiğini, rahat rahat FETÖ konusunda her türlü atakta bulunabileceğimi belirterek Hablemitoğlu cinayeti konusunda da bildiklerimi anlatabileceğimi, bu konuda yeni savcının atandığını beni de gizli tanık olarak Türkiye’ye getirtebileceklerini, bu konunun yeter ki aydınlığa çıkarılması, benim bu konu hakkında ne bilgim varsa anlatmamı istedi dilekçe halinde. Bu cinayetin ortaya çıkması için en büyük savaşanlardan biriyim, yoksa bu sümenaltı olacaktı. Ben de bu dilekçeyi verdim ve bu sayede yalandan da olsa zaman aşımını durdurdu.

 Beni tabutun içinde getirdiler

 Ben alakam olmadığı, keşifte bile bulunmadığı halde olayın içine sokuldum. Ben devletime 10 yıl hizmet ettim. Bir madalyam 72 tane taktirim var. Ukrayna istihbaratı beni tabutun içine koyarak Esenboğa’da MİT personeline teslim ettiler. Gavur denilen Ukrayna istihbarat personeli 50 kere benden özür diledi, hala da arayıp özür diliyorlar. Bunu biz yapmadık, sizin istihbaratınız yaptı diye. Beni Ukrayna istihbaratı getirdi, Esenboğa’da MİT’e teslim ettiler. Bana vuruyorlar, beni sopalıyorlar bir köpekmişim gibi. Beni 1 metrekarelik yere soktular. Bir insana yapılmayacak muamele gördüm.

“Afrin’de atacak mermileri yoktu, ben getirdim”

Ben devletim için Ukrayna’da bile ülkeme hizmet ettim, her şeyi göze almıştım. Orada savunma sanayii alanında çalışıyordum. Afrin’de atacak bir mermileri yoktu. Kendi şirketimi kullanarak ihracat yaptım. Mühimmatsız kalmasınlar diye yaptım. Bana MİT’te rahmetlinin cinayetini hiç sormuyorlar. Bana daha çok silah ticaretini kimlerle yaptığımı sordular. Ben rahmetlinin olayına bakın diyorum, bana MİT’i karıştırma, Tarkan Mumcuoğlu’nun ismini geçirme diyorlar.

 “Rahmetliyi ben de severdim”

 Akabinde TEM şubeye getirildim. Orada hiç baskı görmedim. Halimi gördüler, ifade vermeyebilirsin dediler. Çünkü sağlık durumun, psikolojin iyi değil dediler. Ben ifade vereceğimi söyledim. Yeter ki bir şeyler ortaya çıksın. Bu konu sulandırılacak, unutturulacak dava değil. Rahmetliyi ben de çok severdim. Ama bu şekilde insanlar mağdur edilerek, insanlar itibar suikastına uğratılarak çözülmez. Ukrayna’da tutuklandım, Zihni Çakır tamam sen gizli tanıksın, sen şunları şunları belirt yeter dedi. Bu yazdıklarım bizzat şahit olduğum şeyler değil, gözlemlerim, değerlendirmelerim. Orada senaryo olarak yazdım. Gizli tanık olarak gelirim hiç olmazsa zaman aşımını durdurup ortaya çıkarırım düşüncem vardı. Tutuklandığım 6 ay basında çıkmadı. Ne zamanki bana ev hapsi verildi, o gün basına düştü. O an anladım bana büyük bir oyun kurulmuş. Zihni Çakır’ı aradım “ben bilmiyorum” dedi. Abi ben hani gizli tanıktım gelecektim, olayı ortaya çıkaracaktım.

 “Verdiğim ifade hep yalan”

 Emniyet ifademde dedim ki, MİT bana bu kadar aşağılık hareketler yaptı, beni bu kadar mahvetti psikolojim 1 yıl geçti hala düzelmedi. O dönem MİT personeli Tarkan Mumcuoğlu’nun ismini verme demişti. Ben de kendimi de yakarak Mumcuoğlu’nun adını verdim. Keşif ve gözetlemede ben yokum. Yalan ifade vererek olay araştırılsın istedim Bir baktım olay bana bırakılıyor. Verdiğim ifade hep yalan. Savcılıktaki de emniyetteki de. Ama ben bir şeyler açığa çıksın istedim. En kötüsü zaman aşımı durduruldu, gerçek failleri hep beraber bulalım. Ben MİT’te çalıştığı ve bana böyle muamele edilmesine neden olduğunu düşündüğüm için Tarkan Mumcuoğlu’nun adını verdim. Zihni Çakır’ın telkinleriyle senaryo kurdum.

"Günah keçisi ben miyim?"

 Ukrayna’da serbest kaldıktan sonra devamlı rahatsız edildim. Kiev merkezde restoranım vardı. Birileri restorana geldi, Türkiye’de tutuklanacaksın dediler. Gelen şahısların elinde belgelerle görünce şaşırdım. Benim avukatım ulaşamıyor dosyada gizlilik var diye ama Türk iş adamlarının ellerinde benim dava dosyamın gizli bilgileri vardı. Gazetecinin elinde gizli belgeler vardı. Ben bu olayların ortaya çıkmasını isteyen adamken sanık oldum. Bunun günah keçisi ben miyim? Bugün utanarak mahkemenin önündeyim. Ben katil değilim, kimseye yardımcı olmadım. Ben o rahmetliyi, güzel insanın gerçek katillerinin bulunması için savaş verdim ama ben bir takım oyunların içine atıldım.

 “Uçağım, zırhlı arabam, evim var, gitsin”

Uçağım var gitsin, evlerim var gitsin, zırhlı aracım var gitsin önemli değil ama bu şekilde aşağılık şekle sokulmam çok yanlış. Bana kimse emir vermedi. Benim amacım bu işin durdurulup derince araştırılmasıydı. Ben bu olayın içerisinde hiçbir zaman bulunmadım. Sadece ön görümü ve Zihni Çakır’ın bana telkinlerini vücut bulması amacıyla anlattım. Bunun nedeni de bir şeyler ortaya çıkmasıydı. Tarkan Mumcuoğlu’nun ismini neden verdim? Bu işkenceyi bana bu yaptırdı diye düşünüp verdim. Urfa’da yakalanan tırların DEAŞ ile bir ilgisi yok. Levent Göktaş bana git şuraya keşif yap demedi. Ben orada bir senaryo yarattım. Bütün amacım ÖKK içindeki bir yapı bunu yaptıysa ortaya çıksındı. Ama anladım ki bu bir tuzak.

 “Beni şüphelendiren hareketlilikti”

 Bozkır, mahkeme başkanının “Neden ÖKK’nın bu işin içinde olduğunu düşündün?” şeklindeki sorusuna da, “ÖKK en özel kapalı bir birimdir. Örtülü görevler yapıldı ama anlatamayacağım. PKK ve diğer örgütlere yapıldı. Kuzey Irak’ta yapıldı. Bunları burada anlatamam” yanıtını verdi. Mahkeme başkanının “Maktul milliyetçi Atatürkçü biri, neden ÖKK’nın yaptığını düşünüyorsun?” sorusu üzerine de Bozkır, “Zihni Çakır bana FETÖ’cü bir yapı var, bu yapı yapmış olabilir dedi. Bu bana çok mantıklı geldi. Dedim ki Fikret Emek? Annesi Eskişehir imamı. Zihni Çakır bana söyledi annesi böyle diye. Bir de o dönem hareketlilik vardı ÖKK’de. Bir şeyler oluyor, toplantılar oluyor. Belki bununla ilgili belki başka bir şey, araştırmak lazım. Bir hareketlilik var o dönem beni şüphelendiren bu oldu” yanıtını verdi.

 “Zihni Çakır beynime işledi”

 Bozkır, mahkeme başkanının, “Bu olayda somut olarak ne biliyorsunuz?” şeklindeki sorusunu da şöyle yanıtladı: “Ben şahıs olarak hiçbir şey bilmiyorum ama araştırılsın, ÖKK’ye bakılsın diyorum. Özel kuvvetlerin içine bakılsın. Ama suçsuz insan ortaya atılmasın. Araştırma bu değil. Ben şüphelendiğim için bu isimleri verdim. Fikret Emek’i Zihni Çakır beynime işledi. Kötü mü yaptım efendim? dosyayı durdurdum. Gerçekler bulunsun istedim”

 "Yalan da olsa dosyaya bir şeyler girdi"

 Mahkeme başkanının “Neden bu olayın ortaya çıkması için çaba gösterdin?” sorusunu da

“Mesleğim FETÖ’cüler tarafından elimden alındı. Bu adamların yaptığından emindim. İrfan Fidan da bunu söyledi. FETÖ’nün belini kırmak istiyorsak bir Mit tırları, iki Hablemitoğlu dedi” diye cevapladı. Bozkır, her bir sanık açısından teker teker ne bildiği yönündeki sorusu üzerine de, şunları kaydetti: “Aydın Köstem’i 2010’dan sonra tanıdım. MİT’te de bunu söyledim. Davaya dahil olduğunu Ukraynada öğrendim. Bu konuyla bir ilgisi olup olmadığını bilmiyorum. Tarkan Mumcuoğlu araştırılsın dedim. Mitteki olaydan sonra ismini verdim, araştırılsın dedim. Direkt suçsuz diyemem ama araştırılsın. Direkt gördüm demiyorum. Fikret Emek için bana dediler ki o FETÖ’cü. Yaptı etti diyemem ama birlikte hareket etmişlerdir diye düşünerek ismini verdim. Herkesin aklında soru işareti var. Levent Göktaş bana hiçbir talimat vermedi. Bana 500 bin dolar zarar verdi ama o yaptı diyemem.  Husumetimiz var ama bana yap diye emir vermedi ama o dönem bir hareketlilik vardı. O verdiğim ifadelerden sonra bir şeyler ortaya çıktı. Yalan da olsa yanlış da olsa dosyaya bir şeyler girdi.

 “Bu vebalin altında kalamazdım”

 Efendim bu adamlardan biri cezaevinde ölse vebalinde kalamazdım, Ben sadece araştırılsın istedim. O dönem hareketler oluyor cinayetten bir yıl öncesinde ve sonrasında. 2011 yılında Aydın abinin evinde Enver Altaylı ile tanıştım. Bir de Angora Pastanede misafirlerimi ağırlardım. Bir kez orada görüştüm. İki kez gördüğüm bir insan bir şey diyemem. Mustafa Özcan’ı ise tanımıyorum. Enver beyi iki kez gördüm. Serhat Ilıcak’ı da tanımıyorum görmedim. Büyükelçiliği verdiğim 4 sayfalık dilekçem de doğru değildir. Mogan Gölü bir senaryoydu”

 Duruşmaya yarın tetikçi olmakla suçlanan Mumcuoğlu’nun savunmasıyla devam edilecek.