Dünya
Deutsche Welle

Almanya için kader oylaması

Hristiyan Birlik partileri ile Sosyal Demokratlar arasında koalisyon kurulması SPD üyelerinin oylarına bağlı. Sonuç sadece Alman iç politikası değil, Almanya'nın Avrupa'daki rolü açısından da belirleyici olacak.

02 Mart 2018 22:20

Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker geçen hafta bir tartışma forumunda, Komisyon'un olabilecek en kötü senaryoya hazırlandığını söylemişti. Juncker'i en çok endişelendiren, İtalya'da Pazar günkü parlamento seçimlerinde çoğunluğa ulaşılamaması ve "işlerliği olan" bir hükümet kurulamaması. Bu durumda finans piyasalarında türbülanslar yaşanabileceğini belirten Juncker, sonrasında sözlerinin yanlış anlaşıldığını söylemişti. Avrupa Komisyonu Başkanı, Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) üyelerinin oylamasıyla ilgili endişelerini de dile getirmişti. Sonuçta SPD üyelerinin onayı olmadan büyük koalisyon kurulamayacak, Avrupa'nın öncü gücü hükümetsiz kalacak.

Angela Merkel, Almanya'da kurulacak hükümetin Avrupa için taşıdığı önemin farkında. Geçen hafta Avrupa politikalarıyla ilgili yaptığı bir hükümet açıklamasında, "Avrupa'da yeni bir atılıma ihtiyaç olduğunu" söylemişti. Bu, koalisyon sözleşmesinde de yer alıyor, 2018 geleceğe giden rayların döşenmesi gereken yıl olarak nitelendiriliyor. Ama Merkel şu an sadece görevi geçici olarak yürüten bir Başbakan. Merkel AB özel zirvesinden de, "Avrupalı partnerlerin Alman siyasetinden istikrarlı bir hükümet bekledikleri ve SPD'yi Hristiyan Birlik partileriyle koalisyonu onaylamaya çağırdıkları" mesajını getirmişti.

Peki, Berlin'de büyük koalisyon kurulamazsa Brüksel'de panik mi çıkacak? Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Politika Merkezi'nden Yannis Emmanuilidis panik olmasa da "Zor kararların alınmasına katkıda bulunabilecek en güçlü aktörlerden birinin hükümetsiz kalmasının belirsizliklere yol açacağı" değerlendirmesinde bulunuyor. Emmanuilidis bu nedenle Brüksel'in büyük koalisyon'un kurulmasını umduğunu belirtiyor.

Merkel artık "Bayan Avrupa" değil

Ancak büyük koalisyon kurulsa bile Merkel seçimler öncesindeki gibi Brüksel'de herkesin kabul ettiği önder figür konumunu yitirmiş durumda. Amerikan haber dergisi "Time" birkaç yıl önce Merkel'i "Bayan Avrupa" diye nitelendirmişti. Hatta Donald Trump ABD'de Başkan seçildiğinde İngilizce yayın yapan bazı medya kuruluşları Merkel'i tüm Batı dünyasının lideri diye ilan etti. O günler geride kaldı. Geçen yılın sonunda "Time" dergisi Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'u "Avrupa'nın gelecekteki lideri" diye tanımladı. Merkel'in partisi Almanya'daki seçimlerde büyük oy kaybına uğrarken Macron Fransa'daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde parlak bir zafer elde etmişti. Macron, Trump, Putin, Erdoğan gibi zor liderleri kendine güvenli bir şekilde başarıyla ağırlarken Merkel son altı ayı koalisyon ön görüşmeleri ve koalisyon müzakereleriyle geçirdi.

Ludwigsburg'daki Alman-Fransız Enstitüsü Direktör Yardımcısı Stefan Seidendorf, "Gerçi Markon Merkel'in önüne geçmiş değil. Ama Fransa'nın Avrupa ve dünyadaki nüfuzunu pekiştirmek için diplomasi ya da ordu gibi güç araçlarını çok iyi bir şekilde kullanıyor" diyor. Macron Avrupa düzleminde bir maliye bakanı olması, Euro Bölgesi için bütçe oluşturulması gibi reform önerileriyle öne çıktı. Almanya'da ise özellikle Hristiyan Birlik partileri bu önerilere sıcak bakmıyor. Berlin bir kez daha savunma pozisyonunda. Hür Demokrat parti lideri Christian Lindner, Fransa'nın yön belirleyici konuma yükseldiği eleştirisinde bulunuyor, Paris'in fikirlerini aksettirmekle yetinmenin Alman hükümetinin rotası olamayacağını söylüyor.

Fransa ile denge

Yannis Emmanuilidis, Merkel'in büyük koalisyonun kurulmasının ardından gelecekte yeniden güçlü bir önder rol üstleneceği görüşünde. Sonuçta Almanya'nın önemini koruduğunu belirten Emmanuilidis, "aynı zamanda AB üye ülkeleri arasında daha güçlü bir denge bulunduğunu, özellikle de Almanya ile Fransa arasındaki ilişkilerin birkaç yıl öncesine göre daha dengeli olduğunu" belirtiyor. Emmanuilidis'e göre bunda Macron liderliğindeki Fransa'nın yeniden yükselişe geçmesinin yanında Almanya'da uzun süren koalisyon süreci de rol oynuyor. Uzun koalisyon müzakereleri, Euro krizinin yatışması ve yeni zorlukların ortaya çıkması ile Berlin'in eski gücünü ve ağırlığını yitirdiğini belirten Emmanuilidis, "Ama bu Avrupa açısından iyi bir haber. Çünkü bu şekilde ortak reformlar daha kolay yürürlüğe sokulabilir" diyor.

Zaman daralıyor

Ancak kötü haber ise Avrupa'daki bölünme. Doğu ve Orta Avrupa'daki Vişegrad devletleri özellikle de mülteci politikalarında Merkel'in çağrılarını dinlemiyor, tavize yanaşmıyor. Bir sonraki büyük kavga AB bütçesi konusunda çıkabilir. Merkel daha şimdiden Brexit nedeniyle doğacak boşlukta İngiltere'nin AB'ye ödediği aidatların bir kısmını karşılama önerisinde bulundu. Almanya'da Merkel'in kendi ülkesini sattığı suçlamaları yükselmeye başladı. Hür Demokrat Parti lideri Lindner, "Merkel'in Almanya'nın müzakerelerdeki pozisyonunu zayıflattığı" eleştirisinde bulunurken Almanya için Alternatif (AfD) partisi meclis grubu başkanı Alice Weidel, "Başbakan açısından Avrupa için daha fazla sorumluluk üstlenmek, daha fazla para harcayıp egemenlikten vazgeçmek anlamına geliyor" dedi.

AfD demişken: Avrupa Parlamentosu'nda sağ popülistlerin temsil oranı daha şimdiden yüzde 20. Ilımlı partiler Mayıs 2019'daki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sağcıların oranının daha da artmasından korkuyor. O zamana kadar Komisyon ve hükümetler AB vatandaşlarına sorunlarıyla ilgili somut çözümler sunmak istiyor. Amaç, sağa oy vermelerinin önüne geçmek. Ama fazla zaman yok. SPD üyeleri büyük koalisyona "hayır" der ve Almanya'da yeniden seçimlere gidilecek olursa muhtemelen bir altı ay daha, Avrupa'nın en önemli ülkesinin şekillendirici gücünü kullanamayacağı bir şekilde geçecek. O zaman da hareket edecek zaman kalmayacak.

Christoph Hasselbach

© Deutsche Welle Türkçe

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle