Bundan sadece birkaç hafta önce Almanya Cumhurbaşkanı Gauck "Sığınmacı akınının ülkemizi değiştireceğini hissediyoruz" diye konuşmuştu. Almanya’nın ne kadar hızlı ve ne yöne doğru değiştiği ise çok korkutucu. Korkutucu ama şaşırtıcı değil. Zira suni komada olduğu sırada Köln Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği kesinleşen Henriette Reker’e vahşice yapılan bıçaklı saldırı, toplumda giderek radikalleşen tutumun ulaştığı geçici bir doruk noktası.
Sosyal medya ve büyük haber portallarının kullanıcı forumlarında haftalardır nefret içerikli mesajlar had safhaya ulaşmış durumda. Buralarda komplo teorileri yayılıyor, dedikodular gerçekmiş gibi pazarlanıyor, polemikler ve ağır hakaretler yapılıyor. Tüm bunların odak noktasında ise Almanya Başbakanı Angela Merkel yer alıyor. "Vatan haini" ve "mülteci fahişesi" ona düzenli olarak yöneltilen ithamdanlardan ikisi. Sadece internetin sunduğu anonim kişilikle değil, hayır, artık bunlar kamuya açık etkinliklerde bile dile getirliyor.
Darağacı ve kundaklamalar
Pegida’nın bir hafta önce Dresden’de düzenlediği gösteride kurulan darağacının iki sembolik kurbanı vardı: Başbakan Angela Merkel ve Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel. Neredeyse her gün haberlerde mülteci yurtlarında çıkan yangın haberlerini okuyoruz. Şimdiye dek kimsenin hayatını kaybetmemiş olması aslında bir mucize. Ve şimdi de büyük şehri belediye başkanlığı seçimlerinden bir gün önce cumartesi günü şimdiye dek çalışma alanı sığınmacıların yerleştirilmesi olan bağımsız adaya düzenlenen neredeyse ölümcül saldırı...
Tüm bunların federal hükümetin mülteci politikalarına karşı "raydan çıkma" veya "endişeli vatandaşın" yasal direnci ile hiçbir ilgisi yok. burada olanlar terördür. Organize değil ama yine de tüm ülkeye yayılmış bir terör. Şimdiye dek kundaklama yapılmayan hiçbir eyalet ve hiçbir bölge kalmamıştır.
Büyükşehir belediye başkanı adayına yapılan bıçaklı saldırı, Pegida’nın memleketi Saksonya’da değil, aksine Almanya’nın en liberal, dünyayaya en açık metropolü Köln’de düzenlenmiştir. Gözaltına alınan failler ise şimdiye dek poliste kayıdı bulunmayan kişilerden oluşuyor.
Sanki o ana dek yaşananlar alarm verici düzeye ulaşmamış gibi cumartesi günkü saldırının ardınan her şey kaldığı yerden devam etti: Köln’ün merkezinde spontane düzenlenen dayanışma etkinliğine, bu tarz etkinliklere hep katılan ünlü politkacılar bir araya geldi. Onlar toplumun, eylül ayı başında Alman tren garlarında sığınmacıları alkışlarla karşılayan, onlara düzenli bağışta bulunan ve kayıt merkezleri kurulmasında sorumluluk üstlenenlerle aynı kesimi.
Saldırının ardından durmaksızın devam
Sanki Henriette Reker’e yapılan saldırı, açık ve demokratik bir toplumun temel değerlerine yapılan bir saldırı değilmiş gibi internet platformlarında küfürleşemelere devam ediliyor. Reker’in bu saldırıyı hak ettiği, ona yazık olmadığı, bunun sadece bir başlangıç olduğu konuşuluyor. Alman toplumda açılan (aşılması zor?) derin yarık hiç bu kadar su yüzüne çıkmamıştı.
Henriette Reker pazar günü yoğun bakım ünitesinde suni komada iken Almanya’nın en büyük dördüncü kentinin büyükşehir belediye başkanı seçildi. Bunda mağduriyetinin hiçbir etkisi olmadı, aksine Reker, Seçim Araştırma Enstitüsü’nün 6 hafta önce bildirdiği oy oranını tutturdu. Seçimlerin saldırıya rağmen yapılmış olması çok önemliydi. Köln’ün idari zirvesi de bunun bilinmesini istedi. Çünkü işlerin nasıl yürüyeceğinin, terörist ve şiddet yanlıları tarafından dikte edilmesine izin verilmez. Doğrusu da budur.
Ama bundan daha önemli bir sinyal pazar günü seçime katılım oranının yüzde 70 veya 80’leri bulması olurdu. Bu demokrasiyi güçlendiren bir unsur olurdu.
Almanya’daki kitleler hala toplumun 2015 sonbaharında nasıl bir zorukla karşı karşıya kaldığını anlamış görünmüyor. Zorluk, kalabalık insan kitlelelerine kalacak yer bulmak ve onları topluma entegre etmekte değil, aksine toplumun temel değerlerinin savunulmasında: Sadece herkesin korktuğu radikal İslamcı muhtemel göçmenlere karşı değil, aksine kendi orta sınıfımız içindeki demokrasi ve özgürlükleri hor görenlere karşı.