Haftalık
Die Zeit gazetesinde, Kırım krizinin ekonomik boyutuna dikkat çekiliyor:
“Söz
konusu olan öfkeli bir lidere haddini bildirmekse, rant ve iş rol oynamamalı.
Gerçekten de böyle mi peki? Avrupa'nın ekonomik gücü, Doğu Avrupa'daki
mücadelenin ne şekilde sonuçlanacağı konusunda belirleyici olacak. İstensin veya
istenmesin, Kırım'ın Ukrayna'dan ayrılması ile sistemlerin de rekabeti başlayacak.
Batı, Kiev'i yeni kriz yardım projesi olarak destekleyecek ve orta sınıf için bir takım
fırsatları barındıran bir piyasa ekonomisinin oluşmasına çabalayacak; bu sırada Rusya
ise eski ve yeni yarımadasındaki
ekonomik durumu istikrara kavuşturmak için petrol ve
doğalgazdan kazandığı milyarların bir kısmını feda etmek zorunda kalacak. Siyasî bir
seçeneğin bedelini ihmal etmek şimdiye kadar kimseye yarar sağlamadı.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung'da yer alan bir yorumda ise Batı'nın krizdeki rolü
ele alınıyor:
“Batı,
soğuk savaşın sona ermesinden bu yana geçemediği jeopolitik bir sınavın
eşiğinde duruyor. Kendisini, milliyetçi
bir hezeyana kapılmış, –Sivastopol 21. Yüzyılın
Stalingrad'ıdır nidalarıyla- ‘büyük güç' çanları çalan Rusya'nın karşısında görüyor.
Geçmişte birbirini umursamazlık ve artan ilgisizlik ile suçlayan Avrupalı ve Amerikalı
ortaklar şimdi AB, NATO ve G7 içerisinde ve aynı zamanda ikili olarak kararlı bir
tepki vermek zorunda. Almanya Başbakanı Merkel'in bu krizde Obama için merkezi
bir rol oynaması tesadüf değil. Merkel, onun en önemli Avrupalı takım arkadaşı.”
Die Tagespost, Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin'in tutumunu eleştiren bir
yoruma yer veriyor:
“Rusya
Devlet Başkanı Avrupa'daki barışın yıllardır temelini oluşturan unsurların
hepsini tartışmaya açıyor: Devletler hukuku, uluslararası düzeyde tanınmış sınırların
dokunulmazlığı, komşu ülkenin egemenliği, uluslararası kurumların arabuluculuğu...
Rusya, BM Güvenlik Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Avrupa Konseyi
ve G8'de bir ortak olarak görülmesine ve bu oluşumlarda da belli bir ağırlığa sahip
olmasına rağmen, rövanşist şiddet politikasına bel bağlıyor. Bu politika 20'nci
yüzyılda soğuk ve sıcak savaşlarda etnik temizliklere, sürgünlere, birçok halkın acı
çekmesine ve yeni hukuksuzluklara yol açmıştı. Putin, Avrupa'daki barış düzenini
tehlikeye atıyor. O yüzden bu yöntemle başarılı olmasına izin verilmemeli.”
Alman basınından seçtiğimiz son yorum konusu ise Almanya'daki asgari ücret
düzenlemesi ile ilgili. Almanya'da 1 Ocak 2015 tarihinde saatte 8,5 euro olmak üzere
asgari ücret uygulamasının yürürlüğe girmesi üzerinde uzlaşmaya varıldı. Reutlinger
General Anzeiger gazetesindeki yorum şöyle:
“Sosyal
Demokratların hayata geçirmeyi istediği bu projeye büyük umutlar bağlandı.
Bunun gerçekten bir başarı hikâyesine mi dönüşeceğini, yoksa yeni düzenleme ile
istihdama darbe mi vurulacağını uygulama gösterecek. Bu nedenle taslağın
sunulmasının ardından işveren ve sendika temsilcilerinden oluşan bir komisyon
tarafından incelenmesini engelleyen hiçbir şey yok. Böylece dezavantajlar asgariye
indirilip, avantajlar azami seviyeye çıkartılmış olmaz mı? Oysa bunun yerine koalisyon
ortakları her sorunun cevabının masa üstünde bulunabileceği izlenimi veriyor. Bu çok
ağır bir hataya yol açabilir.”
