Essen kentinde yayımlanan Neue Ruhr/Neue Rhein Zeitung adlı gazete, üç hafta önce Batı Şeria'da kaybolan ve önceki gün ölü bulanan 3 Yahudi yerleşimci gencin öldürülmesine ilişkin yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Üç Yahudi gencin vahşi bir biçimde katledilmesi İsrail ile Filistinliler arasındaki sonu gelmeyen anlaşmazlığı yeniden alevlendiriyor. İsrail Başbakanı Netanyahu üç gencin kaçırılması sırasında bile olayı, El Fetih ve Hamas örgütlerinin oluşturucağı ve kendisinin hiç hoşlanmadığı birlik hükümetini gözden düşürmek amacıyla kullanmak istemişti. Netenyahu liderliğindeki hükümet tamamen orantısız tavırlarıyla aylardan bu yana üçüncü İntifada, yani direniş hareketine hazırlanan fanatik Filistinlilerin ekmeğine yağ sürmüş oluyor. İtidalli olmak gerekirken şimdi bunun tam tersi gerçekleşiyor.”
Nürnberg'de yayımlanan Nürnberger Nachrichten adlı gazetenin aynı konudaki yorumunda ise şu satırları okuyoruz:
“İsrail'in üç Yahudi gencin hunharca öldürülmesine tepkisi ilk bakışta anlaşılabilir gibi görünüyor ama aslında sorunlu. İsrail jetlerinin Gazze Şeridi'ndeki hedefleri bombalaması Filistinli radikal güçlere yarıyor. Bu tür bir ‘kollektif cezalandırma' Gilad Schaer, Naftali Frankel ve Ejal Jifrach adlı üç genci geri getirmediği gibi, radikal güçlere yeni yandaş kazandırarak, terörün yeniden tarmanmasına yol açıyor. İşte tam da bu durum, radikal İslamcıların sürekli düzenledikleri füze saldırıları ve masum üç genci katlederek ulaşmak istedikleri amaçtır.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung'un Fransa'daki Burka yasağını haklı bulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararına ilişkin yorumu ise şöyle:
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerçi Fransa'nın 2010 yılında Burka'yı yasaklama kararını hukuka uygun buluyor ancak devletin bu konuda abartmaması gerektiğini de ima ediyor. Fransa'nın getirdiği yasak, sadece Burka'nın değil, bir insanın kimliğinin tanınamaz hale geldiği, yüzün her türlü şekilde tamamen kapanmasına genelde yasak getirilmişti. Bu noktada devletin sadece güvenlik gerekçesiyle böyle bir önleme baş vurduğu gibi bir izlenim yaratılıyor. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu konunun toplumu da sadece güvenlik nedeniyle değil, kendi varlığını koruması açısından da ilgilendirdiğine karar vermiş oldu. Çünkü kamuoyunun gözü önünde oluşturulan bariyerler, toplumun ‘birlikte yaşamasının' içini boşaltmış oluyor.”
Frankfurt Rundschau gazetesi de Ukrayna krizini yorum sütunlarına taşımış:
“Rusya Yönetimi'nin Ukrayna krizine ilişkin tavırları öyle bir duruma erişti ki, artık bu ülke ile farklı ilişkiler oluşturmak zorunlu oldu. Ancak AB'nin bu durumu pek de idrak etmemiş olduğu anlaşılıyor. AB'nin elinde çok fazla enstrüman yok. Sadece diplomasi ve yaptırım gücü bulunuyor. Ancak AB bu iki imkânı birbirine bloke eder şekilde kullanıyor. Yaptırım uygulamamak için, sonuç çıkmayacağını bilmesine rağmen görüşmeleri sürdürüyor ve Rusya'nın görüşme masasına gelmeyeceğinden çekindiği için yaptırımlar konusunda hep çekingen kalıyor.”