10 Şubat 2016

Çılgın Ankara'ya fren: NATO

Erdoğan'a güvensizliğin temel noktalarından birisi olası Türkiye-Suriye savaşı

Almanya'nın gözünde Tayyip Erdoğan:

Otokrat, hiddetli, pek güven vermeyen, Türkiye’nin coğrafi konumundan dolayı onlar için önemli ve fakat “ne kadar uzakta kalırsa, o kadar iyi.”

Önemli bir siyasal ve ekonomik ortak olmasına rağmen, Türkiye hele de, AKP iktidarı ile birlikte Almanlar için hiçbir zaman “kucak açılacak bir ülke değil.” İlişkilerin son on dört yıllık bilançosunda pasifler aktifleri çoktan aşmış bulunuyor.

Türkiye artık hukuk devleti değil, Türkiye’de temel hak ve özgürlükler askıya alınmış, Türkiye’de insan hakları ihlalleri var.

Bu koşullarda AB üyeliği mi? Teşekkürler, şimdilik kalsın.

Ya doğrudan Almanya Başbakanı Merkel’in gözünde Erdoğan nitelemesi: “Hiç hoşlanmıyor, ama şu sıralarda ona mecbur.”

Bunlar benim değerlendirmem değil. Bunlar dün Alman basınından Der Spiegel, Die Zeit ve Die Welt dergi ve gazetelerinin internet sitelerinde yayınlanan yorumlar. Merkel’in Türkiye gezisi nedeniyle.
 

NATO önerisi Merkel'in


Alman Basını Merkel’in Erdoğan ve Davutoğlu ile iki ayda dört kez görüşmesiyle dalga geçiyor:

“Kendi koalisyon ortağı ile bu kadar sık görüşmüyor.”

Sık görüşüyor, çünkü Merkel tedirgin:

“Bahar yaklaşıyor, baharda Suriye ve Irak’tan gelecek sığınmacıları durdurmak çok daha zor olur. Türkiye ile birlikte şimdiden önlem almak şart.”

Şu anda Almanya ve genel olarak Avrupa için en önemli sorun sığınmacı krizi. Binlerce insan kapıya dayanmış, sorun nasıl çözülecek?

Bir yandan insani yanı ağır basıyor, öte yandan binlerce insanı barındırmak, beslemek, çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak hangi parayla, nasıl mümkün olacak?

Merkel Ankara’da bizimkilere ‘NATO ile birlikte yapalım’  önerisini getiriyor. Hareket noktası, sığınmacıların Avrupa’ya Ege Denizi üzerinden gitmeleri.

Yunanistan’ın Türkiye ile Ege’de komşu olması nedeniyle, ortak şemsiye NATO.

Türkiye bunu kabul ediyor, iyi fikir.
 

NATO boşuna değil

 

Ancak, NATO önerisi insanın uykularını kaçıracak türde. Çünkü:

Türkiye’nin Suriye ile savaşa tutuşabileceği ihtimalini Berlin yabana atmıyor.

Görüşmelerde Merkel’in Rusya vurgusunu da var, “Rusların bombardımanı bizi şoke etti” diyor.

Suriye’de aynı zamanda Rusya da var.

Eğer Türkiye Suriye’ye girmeye kalkarsa, sığınmacıları önlemek üzere NATO’nun devreye girmiş olması, bir Suriye savaşında işe NATO’nun doğrudan müdahalesini sağlayacak.

Her ne kadar, NATO konseptinde herhangi bir NATO üyesine saldırı, bütün NATO’ya saldırı anlamını taşıyor olsa bile, Almanya işi bir de buradan sağlama bağlıyor.

Yeniden vurgulamakta yarar var, buradaki varsayım vahim:

Almanlar bir Türkiye-Suriye savaşını ihtimal dışı tutmuyor. Erdoğan’a güvensizliğin temel noktalarından biri bu.

Merkel’in Rusya vurgusu ise, insanın tüylerini diken diken ediyor.

Türkiye Suriye’ye girerse, karşısında bir de, Rusya’yı bulacak.

Kabus ötesi.
 

Görünmeyen görev
 

Masaya oturan NATO’ya Berlin bir de görünmeyen bir görev yüklüyor.

Savaş ihtimalini düşünerek, NATO’yu devreye sokup, Ankara’yı frenlemek hedefi.

“Sığınmacılara fren” derken, aslında Ankara’nın çılgın adımlarına fren getirmek.

Bir taşla iki kuş. Onlara göre, kuşların ikisi de birbirinden hayati. “Hangisi daha hayati” diye bir soru yok. “Elin kadını” ciddi kaygılı.

Hem Suriye politikası, hem Güneydoğu ve terör, kısacası “toplam Türkiye”, Almanya’da Türkiye’yi fena halde gözden düşürüyor. Bunu çok ağır bir maliyeti var bize:

Türkiye’ye gelmeyi planlayan Alman turist sayısı yüzde kırk oranında azalıyor.

Malum bir de, Sultanahmet faciası var, on bir Alman turistin hayatını kaybetmesi.
 

Para öyle hemen değil

 

Merkel’in Ankara görüşmelerinde diğer bir başlık Türkiye’ye sığınmacılar karşılığı verilecek para, şu ünlü üç milyar Avro.

Sonunda İtalya da çekincesini kaldırıyor ve AB, Türkiye’ye üç milyar Avroda karar kılıyor. Bir milyar Avro AB bütçesinden, kalan iki milyar 28 ülkeden. En çok Almanya 427.5 milyon, sonra İngiltere 327.6 milyon, ardından Fransa 309.2 milyon Avro veriyor.

Verilecek para “al sana üç milyar, istediğin gibi harca değil.”

Para proje karşılığı verilecek.

AB Türkiye ile oturacak, tek tek, şu projeye şu kadar, bu projeye bu kadar hesabıyla, ödenecek.

Ne olur, ne olmaz.
 

Anabasis

 

Davutoğlu Merkel ile görüşürken Halep’te büyük bir insanlık trajedisinin eşiğindeyiz” diyor. Halep’in bombalanmasını, oradan yeni bir göç dalgasının başlamasını kastediyor.

Gerçekten insanlık trajedisi.

Ya Güneydoğu?

Güneydoğu’da yaşananların tamamı ve oradan göç etmek zorunda kalan iki yüz bin kişi insanlık trajedisi değil mi?

Hep Suriye, hep Suriye, yetti artık.

Bırakalım Davutoğlu’nun takıntısını, tarihe, mitolojiye dönelim.

Akla iki bin dört yüz yıl öncesi geliyor. Ksenefon’un milattan önce 400 yılında kaleme aldığı “Anabasis, On Binlerin Dönüşü” kitabını.

O da bir savaş. O da bir göç. Lidya’dan (İzmir ve çevresi) yola çıkan ordu Mezopotamya’ya gidiyor. Bugünkünün tersine. Anabasis Yunanca, tırmanma anlamında. O ordu savaşı kaybediyor.

On binler tırmanıyor, on binler düşüyor.

Bunca uygarlık, bunca hukuk, bunca insan hakları, ama günümüzde hala “On Binlerin Dönüşü”.

NATO, Rusya, Suriye, hep birlikte umalım ki, “On Binlerin Dönüşü” gibi bir faciayı yaşamayalım.

Yazarın Diğer Yazıları

Üst kattaki odalardan birinde Ali oturuyordu

Ali Sirmen gözümün önünde hep aynı sahnelerle canlanıyor: Elinde sürekli oynadığı kalemi, piposu, koltuğunun altına sıkıştırdığı Fransa'nın ünlü gazetesi Le Monde, yüzünden eksik olmayan hınzırca tebessüm. Ali Sirmen adı geçtiğinde de... Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Hasan Cemal...

Üç büyük devrimin yüzüncü yıldönümü

Yarın 3 Mart 2024... Cumhuriyet'in temellerini oluşturan üç büyük devrimin yüzüncü yıldönümünde bu yasaları saptırmaya uğraşanlar var. Boşuna!.. Ne hilafet, ne medrese, ne şeriat!.. Laik Cumhuriyet!..

Bir Türkiye klasiği: Ankara Mimarlar Odası seçimi

Geçen pazar günü Ankara Mimarlar Odası seçimleri bir yandan benzer baskılara tanıklık ederken...