24 Nisan 2024

"Milletin Meclisi" akla şimdi geldi!..

Yeni bir Anayasa için sıkışınca, gelsin Millet Meclisi

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meclis kürsüsünde konuşuyor

İşçi eylemlerine katılanlar arasında yer alan bir dülger Sovyet İhtilaline giden yolda Karl Marks için
Ukrayna dilinde bir "dumka" besteliyor, sözlü müzik parçası.
"Dumka... Kelimenin kökeni hiç yabancı değil, Duma."
Duma, yani Rusya’daki Meclis.
1905’te Çarlık Rusyası döneminde kurulan, Rusya’nın seçilmiş ilk Meclis’i. Rusya’daki Meclis hala
Devlet Duması” adını taşıyor.
Duma ne anlama geliyor?..
Besteyi yapan dülger hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra Sovyet Devrimi’nin üç liderinden biri olan
Troçki bizim burada Büyükada’da yazdığı otobiyografisinde buna yer veriyor:
Duma... Düşünmek, hayal etmek anlamında.” (Lev Troçki, Hayatım, s.129, Kımızı Kedi Yayınları).
Düşünmek ve hayal etmek Rusya’daki Meclisin temelini oluşturuyor.

Parlamento

Meclis, Meclisler...
Kıta Avrupa’sına ve İngiltere’ye baktığımızda...
Meclisler genellikle aynı kavramla anılıyor:
“Parlamento...
Fransızca parler kelimesinden türüyor.
Konuşmak anlamında. Konuşmak, tartışmak, müzakere etmek anlamında”.
Parlamento Latince, İtalyanca, Portekizce hep “konuşmak” fiilinden türüyor.
Parlamento bizim siyasal tarihimize 1720’lerde Paris Büyükelçisi Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin
Paris Sefaretnamesi eseri ile geçiyor.

Üç farklı örnek

Meclis için genel kabul görmüş parlamento deyimi dışında, farklı üç örnek vermek mümkün.
Alman Meclisi’nin adı “Bundestag”.
Bund yani, birlik, federe, eyaletlerin birlik hali. “Tag” aslında gün demek, Bundestag birliklerin belli
konuları konuşmak için toplandıkları gün anlamında.
Bir başka örnek, Danimarka. Orada Danca dilinde Meclis “Folketinget” olarak anılıyor, “yasaları
kabul eden, hükümeti denetleyen organ” anlamında.
İsrail Meclisi “Knesset” çok farklı bir anlam taşıyor, İbranice “ibadet edilen yer” anlamında.

Bizde "Millet Meclisi"

Her 23 Nisan’da olduğu gibi, Türkiye dün büyük bir şenlik halinde 23 Nisan Ulusal Egemelik ve Çocuk
Bayramı’nı kutluyor. Kurtuluş Savaşı’na giden yolun başlangıcında en temel dönemeçlerden biri.
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasından sonra o yolun ilk kilometre taşı 22 Haziran 1919’da
dünyaya ilan edilen “Amasya Tamimi”, yani genelgesi.
Orada Mustafa Kemal ömrü boyunca hep vurgulayacağı “millet” kavramına o ünlü cümlesiyle yer
veriyor:
“Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.”
Amasya Genelgesini Erzurum ve Sivas Kongreleri izliyor, sonra da 23 Nisan 1920’de...
Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıyor.
Ne açılıyor?..
“Millet Meclisi!..”

Parlamento değil

Nasıl yönetilirse yönetilsin, demokrasilerden monarşilere, hatta diktatörlüklere kadar çok büyük
çoğunlukla Meclisler “parlamento”, yani “konuşmak” için toplanılan mekanlar iken...
Bizde...
“Millet Meclisi...”
Milletin seçtiği vekiller elbette “konuşmak, tartışmak” için bir araya geliyor, ama vurgulanan kavram
“Milletin Meclisi!..”
Anayasa hukukunda ve siyasal bilimlerde özel yere sahip olan bir kavram.
Üstelik, TBMM’de kürsünün üstünde bir de kocaman bir deyiş var, “milleti” yeniden vurguluyor:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”

Ya bugün

1920’den bu yana, dün de olduğu gibi, kuruluşunu her yıl coşkuyla kutladığımız Türkiye Büyük Millet
Meclisi bugün yine “milleti” temsil ediyor. “Milletin” seçtiği vekillerden oluşuyor.
Ancak, günümüzde bir soru var:
“Son yıllarda özellikle son yedi yılda Meclis, gerçekten milletin vekilleri gibi mi davranıyor
yoksa, tek bir kişinin iradesi doğrultusunda mı karar alıyor?..”
Anayasa'da kuvvetler ayrılığı yazıyor olsa bile, fiilen...
Kuvvetler birliğini mi yaşıyoruz, yasama, yargı ve yürütme iç içe mi girmiş bulunuyor?..
Ve o iç içe geçmişliğin pratikteki öncüsü yürütme mi?..

Kimse kanmaz

Meclisi kimi “hayal” ediyor, kimi “konuşuyor”, kimi “ibadet yeri” olarak kabul ediyor.
Ama, biz...
“Milletin yeri” olarak görüyoruz.
Milletin yerine seçilen vekiller ne ölçüde milletin sesine kulak veriyor, tartışmaları ne sonuç veriyor?..
Yoksa, kim ne söylerse söylesin, iktidarın “ben bildiğimi okurum” mantığı mı geçerli?..
Buna karşılık, yeni bir Anayasa için sıkışınca, gelsin Millet Meclisi!..
Hiç kulak asmadığı, yıllardır bir kez bile dinlemediği her kesimi temsil eden milletin vekillerine
danışmak, onları dinlemek iktidarın aniden önde gelen tercihine dönüşüyor.
Buna kimse kanmaz!..

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Taksim yasağı 1 Mayıs yasağı değil!..

31 Mart seçimlerini genel olarak kaybetmenin hazımsızlığı var, derin yoksulluk ve ekonomik krizin hırçınlığı var, İktidarın sallandığı korkusu var...

"Hava kurşun gibi ağır", "demokratik ve sivil anayasa" mı!..

Sıkıyönetim ve OHAL'i andıran türde, 1 Mayıs'ın bir gün öncesinden her yer polis kaynarken... Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmazken... Bir de demezler mi: "Demokratik ve sivil anayasa yapacağız!.."

“Yeni Anayasa” tam da bu hafta, öyle mi?

“Demagoji?” Türk Dil Kurumu’na göre “laf cambazlığı” demek. İlgisiz konuları birbiriyle bağdaştırmak, sapla samanı karıştırmak anlamında