05 Ağustos 2023

Trajik kötülük varsa, Thomas Sankara da var!

İçimizden birkaç Thomas Sankara çıksaydı bütün bunları yaşar mıydık?

Bir tiyatro terimi olan trajedinin hayatımızın merkezine yerleşmesi, onun bizim oyun oynadığımızı sanması olabilir mi?

Biz acı çekiyoruz ya, o da bir ağlatı sanatı olarak bize olan yakınlığını kanıtlamak istiyor.

Yunanca Tragoidia'dan gelen trajedi, Tragos ve Oidie sözcüklerinin birleşmesi sonucu "Keçilerin Türküsü" olup ağlayarak en doğal işlevini yerine getiriyor. Köleleri simgeliyor zaten (Dionysos şenlikleri) bize yakınlığı bundan.

Ama biz köle miyiz?

Ya da bir talihsiz mi?

Zira yönetenlerin ekonomi politikalarıyla hiçliğe mahkûm edilip yok sayılanlara tarihsel literatürde "köle" deniliyor. Talihsizlik ise, herkese yönelmiş öznesiz bir saldırı illizyonu sadece.

Yaşadığımız zamanda modern kölelerin yakınma sözcüklerinin başına 'talihsizlik' sözcüğü boşuna yerleşmiyor. Hayattan her geçen gün biraz daha uzaklaşanların içlerinde biriktirdikleri öfke patlamaları kolonlarını paramparça ediyor. En yakınındakine karşı bile kendini güvenceye almak zorunluluğuysa acil bir durum göstergesi. İçlerinde kan kaybından ölenler var; bunların arasında dostluklar ve aşk başı çekiyor.

Modern köleler olarak trajediyle samimiyetimiz ilerledikçe, yüreğimiz daha bir katılaşıyor ve kötülükle dans ediyoruz.

Hannah Arendt'in "sıradan kötülük" diye tanımladığı şey, içimize yerleşip talihsizlik yanılsamasını besleyerek, bizi ve çevremizi yiyen bir canavara dönüşmüş olabilir. Zira çevrilen dolaplarda, gereksiz hırs ve rekabetlerde, iftiralarda, ayak oyunlarında, değersizleştirme çabalarında, iki yüzlülükte, gösterişte… bu kötülüğün payı büyük gibi gözüküyor.

Asıl can alıcı soru ise şu: İçimizden birkaç Thomas Sankara çıksaydı bütün bunları yaşar mıydık?

Doğru sorun tespitinin çözümü kolaylaştırdığını söylemeye gerek yok. Düşünsel sağlıksızlığın ruhsal dünyada oluşturduğu tahribatı da.

Yani aslında Sankara olmak varken kötü olmaya gerek yok(!)

Çok yakın bir tarihte (1949-1987) Batı Afrikalı bir lider olarak Thomas Sankara geçti bu dünyadan. Bir ülke/toplum nasıl kendi kaynaklarıyla geliştirilip, mutlu edilirin dersini vererek iç ve dış sömürgenlere meydan okumuş. Üstelik yönetimde olduğu 4 yıl gibi kısa bir sürede. (Tabii öldürülene kadar.)

Her ne kadar Afrika'nın Che Guevarası olarak anılsa da reel ekonomi politikalarıyla Che'nin çok ötesinde bir rolü olduğunu söylemek mümkün.

Neler mi yaptı Sankara?

"Thomas Isidore Noel Sankara (21 Aralık 1949-15 Ekim 1987), 2,5 milyon çocuğu birkaç hafta içinde menenjit, sarı humma ve kızamığa karşı aşıladı.

Ülke çapında bir okuryazarlık kampanyası başlatarak okuryazarlık oranını 1983'te yüzde 13'ten, 87'de yüzde 73'e çıkardı.

Çölleşmeyi önlemek için 10 milyondan fazla ağaç dikti.

Dış yardım olmaksınız ulusu birbirine bağlamak için yollar ve bir demiryolu inşa etti.

Kadınları yüksek devlet görevlerine atadı, onları çalışmaya teşvik etti, askere aldı ve eğitim sırasında hamilelik izni verdi.

Kadın haklarını desteklemek için kadın sünnetini, zorla evlilikleri ve çok eşliliği yasakladı.

Hükümetin Mercedes araba filosunu sattı ve Renault 5'i (o dönemde Burkina Faso'da satılan en ucuz araba) bakanların resmi hizmet arabası yaptı.

Kendi maaşı dahil tüm kamu görevlilerinin maaşlarını düşürdü, devlet şoförleri ve birinci sınıf uçak bileti kullanımını yasakladı.

Toprağı feodal toprak sahiplerinden yeniden dağıttı ve doğrudan köylülere verdi. Buğday üretimini üç yılda hektar başına 1700 kg'dan hektar başına 3800 kg'a çıkararak ülkenin gıdasını kendi kendine yeterli hale getirdi.

'Sizi besleyen sizi kontrol eder' diyerek dış yardıma karşı çıktı.

Afrika Birliği Örgütü gibi forumlarda, Batı ticareti ve finansı yoluyla Afrika'da devam eden neo-sömürgeci nüfuza karşı konuştu.

Dış borçlarını reddetmek için Afrika ülkelerine birleşik bir cephe çağrısında bulunarak, yoksulların ve sömürülenlerin zenginlere ve sömürenlere para ödeme zorunluluğu olmadığını savundu.

Ouagadougou'da Sankara, ordunun erzak deposunu herkese açık devlete ait bir süpermakete (ülkedeki ilk süpermarket) dönüştürdü.

Memurları kamu projelerine bir aylık maaş ödemeye zorladı.

Böyle bir lüksün bir avuç Burkinabe dışıda kimseye sunulmadığı gerekçesiyle ofisindeki klimayı kullanmayı reddetti.

Başkan olarak maaşını 240 dolara düşürdü ve mal varlığını bir araba, dört bisiklet, üç gitar, bir buzdolabı ve bozuk bir derin dondurucuyla sınırladı.

Kendisi de bir motosikletçi olarak, tamamı kadınlardan oluşan bir motosiklet koruması oluşturdu.

Devlet memurlarının Burkinabe pamuğundan dokunmuş ve Burkinabe ustaları tarafından dikilmiş geleneksel bir tunik giymesini şart koştu. (Gerekçesi yabancı sanayi ve kimliğe değil, yerli sanayi ve kimliğe güvenmek).

Diğer Afrikalı liderler için bir norm oluşundan hareketle, neden resminin halka açık yerlere asılmasını istemediği sorulduğunda Sankara, 'Yedi milyon Thomas Sankara var' yanıtını verdi." Alıntı, kaynak.

Görüldüğü gibi; trajedi oyun oynadığımızı sanıp bu kadar yakınımıza sokulmuşken, bir Sankara olup köleliği alt etmek mümkün.

Yazarın Diğer Yazıları

Edebiyat sosyetesi, baskıcı iktidar(lar) ve arzunun halleri…

Arzunun ta kendisinin kitap halindeki tasarımcılarıyla karşı karşıyayız. Ve onlar büyümüş bir kibirle nesnelerini piyasaya sürerken "iktidarsız öfke"leri körükleyip, celladıyla kurbanı arasındaki ilişki misali, çift taraflı ulaşılamazlık yanılsaması yaratıyorlar

Gayya Kuyusu’ndaki Gregor Samsa…

Düşman olarak görülenlerin de hakları olduğunu unutmamakta yarar var; öyle ki, düşmanın bile olsa kara çalamazsın, iftira atamazsın!

"Türkiye beni yedin"den, Dante'nin cehennemine…

Koray Feyiz'in Dante'nin Cehenneminde Yanan Bahtsız'ı, -adının da çağrıştırdığı gibi- Türk şiirinin Bahtsız'lığına bir ayna mı tutuyor? Ya da bu yola baş koymuş entelektüellerin, aydınların, yazarların, şairlerin doğup, büyüdükleri ülkelerinin kaderine mi?