19 Aralık 2013

Al Capone, Hitler ve 'yeşiller geldi...'

Bugünlerde Tiyatroadam tarafından sahneye konulan, Brecht’in, Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmaşı’ndan, sağlaması yapılacak çok şey bulunuyor…

Bugünlerde Tiyatroadam tarafından sahneye konulan, Brecht’in, Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmaşı’ndan, sağlaması yapılacak çok şey bulunuyor…

“Kişilerin yoktur bir önemi, çerçevedir var eden o dönemi. Siz de görün resmi değil onu içine alan çerçeveyi” sözleriyle başlıyor oyun. Aynı zamanda bu sözler, Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı’nın temasını da özetliyor. Ama asıl olarak, Bertolt Brecht’in 1941’de yazdığı söz konusu oyun, 2013’ün sonuna geldiğimiz bugünün dünyasına nasıl bu kadar denk düşüyor? Peki, oyunun başat karakteri Arturo Ui’yle, 4.5 milyon doları ayakkabı kutularına saklamadan önce, “yeşiller geldi” diye haber veren kadın arasında nasıl bir benzerlik bulunuyor. Brecht’in 1941’in toplumsal gerçeklik içinden çekip çıkardığı, sokakların dehşetiyle büyüyerek ve de aynı dehşet tecrübesini yanına alarak, devletteki kendisinin başka bir benzeriyle işbirliği yapan Arturo Ui’nin, sıradan bir kadıncağızla maalesef bir ilişkisi bulunuyor.

Hatta ve hatta evlendiği adam Azeri uyruklu Reza Zerrab aracılığıyla geçmişteki yoksulluğunun hıncını alan Ebru Gündeş’le de bir ilişkisi bulunuyor. Overlokçuluktan şarkıcılığa geçiş yapan varoş kızı Gündeş, bunca aşırı paranın, milyon dolarların, gök kubbelere yapılan döner evlerin kaynağının nereden geldiğini düşünmek istememesiyle de arasında bir ilişki bulunuyor.

Ama daha kötüsü, günümüzün Arturo Ui’leri giderek çoğalıyor. Bakanlar, Zerrab’lar, banka müdürleri, onların eşleri ve çocukları Arturo Ui’lerin açtığı yolda, tarihe ironik bir adla yazılan Hitler’e güç veriyor ve bugünün Hitler’in de rahatlıkla semizlenmesinin koşullarını yaratıyor (lar). Diğer bir yandan da, Brecht, Artura Ui’yi bugünün Türkiyesi için mi yazdı diye düşünmeden edemiyor insan. Brecht’in diğer oyunlarıyla birlikte, söz konusu oyunu yazarken tek olmadığını, düşüncelerinin, öngörülerinin Marksizmden beslendiğini, tüm çağların düşünürlerin de ona eşlik ettiğini bilsek de, yine bugünü bu denli isabetli tarif etmesi doğrusu dudağımızı uçuklatıyor. Zira şimdilerde yaşanan yolsuzluk, zorbalık öyküleriyle Arturo Ui’nun Önlenebilir Tırmanışı’nın öyküsü, birbirlerine ‘aynısı’ denilecek ölçüde çok benziyor.

 

Hitler’i besleyen toplumsal zemin

Tiyatroadam tarafından sahneye konulan ve her Perşembe saat 20.30’da Afife Jale Sahnesi’nde oynanan Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı’nın, yaşadığımız sosyal-siyasal gerçekliğe denk düşmesi ise bir tesadüf değil. Brecht’in oyunlarında, toplumsal gerçeklik zemininden beslendiği göz önünde bulundurulursa, bu daha iyi anlaşılır. Zira Brecht oyunlarında, toplumsal yapının sıradan insanın üzerine heyula gibi çökmesini hedef alıyor, egemen sistemlerin iç yüzünü görünür kılıyor. Ama asıl önemlisi de, bireye, varlığını tehdit ederek, yaşamını daraltan yapıyı değiştirme fikrini sunuyor, ona bunu yapabileceği mesajını ve cesaretini veriyor. Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı’na da aynı izlek hakim. Tiyatroadam’ın, sahne- kostüm arasındaki hareketli geçişlerle çoklu tipler yaratarak, -tam da Brecht’in istediği gibi- izleyici üzerinden, bireye sorgulama gücü taşıdığını söyleyebiliriz.  

Brecht’in 1941’lerde yazdığı Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı, asıl olarak Hitler’i yaratan koşullara yöneltiyor oklarını, izleyiciye de bunu göstermek istiyor. Daha açık bir söyleyişle, bireyden harekete geçmesini, sorumluluğunu yerine getirmesini istiyor. Asıl olarak da, sürekli, uyarı tonlu fisıltılarla Hitler(ler)’i besleyen şeylerin merkezinde, çağın insanının toplumsal sorunlar karşısındaki edilgenliği olduğunu, bu ortadan kalkmadığı sürece de benzeri sorunların yaşanmaya devam edeceğini söylüyor.

 

Özgürlük, yasaları sorgulamayı gerektiriyor

Brecht oyunlarıyla, edilgenliğe, bireyin eylemsizliğine savaş açarken, aynı dönemlerde çağdaşı Hannah Arendt de, Hitler faciasını besleyen şeyin ne olduğunu -Brecht’in tanımlamasının başka bir versiyonu olarak- analiz ediyor(du). Buna da, “Radikal kötülük” ve “Sıradan kötülük” diyordu. Yani edilgen insanın yaşanan kötülükle ironik bir bağlantısı vardı. Arendt, sıradanlaşan kötülükle, bireylerin sorumlulukları arasında bir bağ kurarak şöyle söylüyordu: “Eğer tümüyle anlam ve önemden arınmış bir hayat sürdürmek istemiyorsak, görevimiz, temel yaşantılarımıza aykırı düşen hiçbir şeyi –gelenek ve görenekten ya da yetkeden bile gelse- kabul etmemektir. Belki de yanılgılara düşeceğiz; ama eğer kabul etmemizi istedikleri gerçekler, yaşantımızdaki gerçeklere uymuyorsa, kendi kendimizi tanımlamamız (our self expression) kökünden yıkılmış demektir. Bunun için de özgürlüğün koşulu, güçlünün ve yetkenin ısrar ettiği düzen ve yasaları her zaman kuşkuyla karşılamaktır… Bizler otuzlu ve kırklı yıllarda, kamusal ve özel hayatta tüm yerleşik ahlak standartlarının toptan çöküşüne tanık olduk. Bütün bunlar pek fark ettirmeden neredeyse bir gecede çöktü ve sonra sanki ahlak bir kişinin ya da bir halkın sofra adabını değiştirmekten çok da zor olmayacak şekilde bir başkasıyla değiştirilebilecek bir dizi adet, gelenek ve adap olarak açığa vurulmuş oldu.”

Göz göre gelen Hitler faşizminin zemin taşlarının nasıl döşendiğinin anlatıldığı  oyunda da; yolsuzluk, satın alınan devlet adamları, cinayet şebekelerinin son sözü söylemesi, hukuksal zeminin olmadığı bir ülke gerçekliği görünür kılınıyor.

 

Al Capone’dan Hitler’e giden yol

Diğer bir yandan da oyunda, Chicago’lu gangster Al Capone’un öyküsüyle, Hitler arasında bir geçiş yolu kuruluyor. Bu da benzeri birçok ilişkiye kapı aralıyor. Aslında Brecht, sermaye ve iktidarın günübirlik çıkarlar adına yasaları çiğneyerek, ya da kılıfına uydurarak yaptığı işbirliğinden yakalıyor söz konusu ilintiyi. Oyunda ise konu, 1.Dünya Savaşı’nın ardından 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı’yla birlikte devam eden gelişmeler üzerinden kuruluyor. Büyük şirketlerin çıkar savaşları başlıyor derken, bir belediye başkanı da bunun aleti oluyor. Şirketlerin pis işlerine ortak edilen belediye başkanı, suçlu durumuna düşürülüp yargılanınca, aklanmak için çete lideri Arturo Ui’yle işbirliği yapmak zorunda kalıyor. Arturo Ui’nin hızlı büyümesi de böyle başlıyor.

Arturo Ui’nin egemenliği ise sonun başlangıcı oluyor. Aslında Arturo Ui’yi yaratan koşullar daha önemli. Aynı koşullardan Hitler’in de beslendiği mesajlarıyla eş zamanlı gelişen oyun, her ne kadar Arturo Ui’nin etrafında dönse de, asıl olarak Hitler’i yaratan koşullar oyunun ağırlık noktasını oluşturuyor. Zira tröstlerin hükümetle, genel olarak da devletle kurduğu çıkar ilişkisinin başladığı geliştiği yerde/süreçte, yasalar ve adalet de işlerliğini yitiriyor. Daha doğrusu ekonomik krizle birlikte güçlü olan tarafların zorbalığı daha bir açığa çıkıyor. Yasalar ise artık işlemiyor.

Tüm bu yaşananları ise Tiyatroadam, toplam sekiz oyuncu, otuz altı farklı karakter üzerinden anlatıyor. Bu da simgesel kıyafetlerle anında rol değişimi yaparak, -sahne arkasına geçilmeden- ustalıklı dönüşümlerle canlandırılıyor. Tiyatroadam’ın oyuncularını bu yüzden kutlamak gerekiyor. Bize gelince, oyunda adı geçen isimleri değiştirerek, olayları bugüne taşımak kalıyor. Elbette, yaşadıklarımıza aşkın bir yerden bakarak yüzleşmek için…

 

Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı

Yaz: Bertolt Brecht

Yön: Ümit Aydoğdu

Oyn: Aşkın Şenol, Ayça Koyunoğlu, Berk Yaygın,

Çetin Kaya, Deniz Özmen, Fatih Koyunoğlu, Gökhan Azlağ, Neslihan Arslan

Yazarın Diğer Yazıları

Edebiyat sosyetesi, baskıcı iktidar(lar) ve arzunun halleri…

Arzunun ta kendisinin kitap halindeki tasarımcılarıyla karşı karşıyayız. Ve onlar büyümüş bir kibirle nesnelerini piyasaya sürerken "iktidarsız öfke"leri körükleyip, celladıyla kurbanı arasındaki ilişki misali, çift taraflı ulaşılamazlık yanılsaması yaratıyorlar

Trajik kötülük varsa, Thomas Sankara da var!

İçimizden birkaç Thomas Sankara çıksaydı bütün bunları yaşar mıydık?

Gayya Kuyusu’ndaki Gregor Samsa…

Düşman olarak görülenlerin de hakları olduğunu unutmamakta yarar var; öyle ki, düşmanın bile olsa kara çalamazsın, iftira atamazsın!