Gündem

Hiçbir Düş Yarım Kalmayacak kitabı Suruç mağduruna umut olacak

Kitabın geliri Suruç katliamı mağdurunun ayağa kalkması için kullanılacak

09 Aralık 2016 19:37

Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerine yönelik canlı bomba saldırısından sağ kurtulan yazar Mehmet Lütfü Özdemir’in katliamı anlattığı Hiçbir Düş Yarım Kalmayacak isimli kitap satışa sunuldu. Özdemir kitabın gelirinin Suruç katliamında ağır yaralanan, tekerlekli sandalyeye mahkûm kalan 20 yaşındaki Güneş Erzurumluoğlu'nun tedavisi için kullanılacağını açıkladı. Erzurumoğlu tedavisi için daha önce düzenlenen bağış kampanyasıyla ilgili olarak "İsviçre’deki hastanedeki tedavim yaklaşık yıllık 900 bin lira. Bu parayı ancak dayanışmayla toplayabilirdik. Devlet beni terör mağduru gazi olarak dahi saymadı. Valilik ülkemde bağış toplanmasına dahi izin vermedi" demişti.


Katliamdan kurtulan yazar, Suruç’u kitaplaştırdı: Hiçbir Düş Yarım Kalmayacak

Suruç katliamı mağduru 'terör gazisi' sayılmadı; tedavi kampanyasına "Teröre destek" dendi, izin verilmedi!


Özdemir'in bugün kitabıyla ilgili TBMM'de yaptığı basın açıklaması şöyle:

Hiçbir düş yarım kalmayacak, Suruç katliamı dosyası

Bugün yeryüzünde eşitlik ve özgürlük için aşk ile mücadele eden insanlar, büyük bir düşün, düş yolunun yolcularıdır. Bizler, yaşamı mülkiyetten, emeği sermayeden, insanı nesnelerden üstün görüyoruz ve yine gücün mülkiyetten değil, yaratmaktan doğmasına; şartların insanı değil, insanın şartları yönetmesini savunuyoruz. Dolayısıyla bizler bu dünyada sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz, savaşsız ve saldırısız bir yeryüzü ‘cenneti’ istiyoruz. İşte bizim büyük düşümüz budur.. Kıyametin koptuğu yere zeytin ağacı dikmeye, kütüphane yapmaya ve çocuklara oyuncak götürmeye giden bizler de bu büyük düşün temsilcileri olarak yola çıkmıştık.

20 Temmuz 2015 günü Türkiye tarihini değiştiren katliama maruz kaldık. Tırlarla çetelere silah taşıyanların çeteleri, çocuklara sırtında oyuncak taşıyan bizleri katletmiştir. 33 yoldaşımızı, aşkımızı, sevdamızı, geleceğimizi, umudumuzu ölümsüzlüğe uğurladık. Yüzlerce arkadaşımız yaralandı. Bugün hala tedavi süreci devam eden ve vücudunda şarapnel parçalarıyla yaşayan yoldaşlarımız var. Suruç katliamı ile sevgiye, dayanışmaya, paylaşmaya, umuda ve düşlerimize saldırdılar. Gezi’nin çocuklarının Kürt halkının çocuklarının yarasını sarmasına, acılarını paylaşmasına engel olmaya ve kurulan kardeşlik köprüsünü yıkmaya çalıştılar. Suruç’tan sonra ki aylar içerisinde gazileri gözaltına aldılar, tutukladılar. Faşizme karşı mücadele etmeyi sürdüren birçok düş yolcusu cezaevlerinde. Suruç şehidimiz öğretmen Süleyman Aksu’nun Yüksekova’da ki evini yaktılar yıktılar ve mezarını tahrip ettiler. Suruç şehidimiz Ece Dinç’in mezarına saldıran faşistler mezarı tahrip ettiler. Suruç’tan sonra birçok düş yolcusunun cenazesi polis tarafından kaçırıldı! Daha iki gün önce Gazi Mahallesi'nde Suruç şehitleri anısına kurulan şehit Uğur Özkan Parkı'na polisler üçüncü kez saldırdı. Biz gaziler ve aileler olarak yaralarımızı sarmaya, faşistler saldırdıkça bir arada omuz omuza mücadele etmeye ve Suruç şehitlerinin anılarını yaşatmaya devam edeceğiz..

Suruç katliamı, 508 gün oldu, 17 ay geçti adalet yok!

Suruç Katliamı’nın üzerinden on yedi ay geçti ve on yedi ayda hiçbir gelişme yok! On yedi ay boyunca çocuklarını, sevdiklerini, yoldaşlarını, dostlarını yitiren insanların acısı ve öfkesi gizlilik kararı sürdüğü sürece katlanarak devam ediyor. Bugüne kadar katliamla ilgili üç savcı değişti. Hiçbir savcı aileler ile görüşmedi ve katliam soruşturmasındaki gizlilik kararını kaldırmadı. Biz Suruç katliamının tüm sorumlularının yargılanmasını istiyoruz.. Suruç katliamı nedeniyle “Görevi kötüye kullanma ve ihmal”le suçlanan dönemin Emniyet Müdürü Mehmet Yapalıal 29 Kasım günü yapılan duruşmaya da katılmadı! Mahkeme oldu bittiye getirilmek isteniyor! Mahkeme sanık polisin duruşmaya getirilmesi talebini reddetti ve duruşmayı 9 Ocak’a erteledi. Belli ki, sanık polis hakkında alt sınırdan ceza verip bunu da ertelemek istiyorlar. Mahkeme, katliamın faillerini bulma, kimin nasıl bir sorumluluğu olduğunu ortaya çıkartma yönünde en küçük bir niyeti dahi olmadığını göstermiştir. Suruç’ta MİT’in faaliyetlerinin yoğun olduğu bir bölgede ve yine istihbarat alınmasına rağmen ‘önlenmeyen’ bir katliamın hesabını devlet vermek zorundadır, eğer hesap veremiyorsa DAEŞ kadar devlet de suçludur!

Hiçbir düş yarım kalmayacak: Gerçeklerin üstünün örtülmesini engellemek adına yazıldı

Hiçbir Düş Yarım Kalmayacak kitabı Suruç Katliamı’nın iddianamesidir! Suruç için adalet herkes için adalet diyerek katillerden her alanda hesap sormaya devam edeceğiz. ‘Hiçbir Düş Yarım Kalmayacak’ bir kitap isminden ziyade, düş yolcularının önce ezilenlerin tarihine sonra tüm dünyanın tarihine bıraktığı bir izdir. Suruç’ta katledilen yoldaşlarımızın düşleri bizlere emanet kaldı. Bizim yoldaşlarımıza bir sözümüz var; eşitlik ve özgürlük mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. Dolayısıyla kitabımız erdemli bir yolun düşünü kuran düş yolcularını anlatmaktadır; bu yola niçin çıktık, ne yapmak istiyorduk bunu herkesin bilmesi gerekiyor. Katliamın öncesi, yolculuğumuz, katliam anı ve sonrasında yaşanılanlar ve katliamın siyasi arka planını kitapta anlatmaya çalıştım. Ayrıca ve en önemlisi şudur;‘Düş Yolcuları’nı katleden sistemin halktan ve tarihten gerçekleri saklamasının önüne geçmek için bu kitap yazılmıştır.

“Umuda el ver, güneş yeniden doğsun”

Bu kitabın gelirini Suruç’tan ağır yaralı olarak kurtulan ve felç kalan düş yolcusu yoldaşımız Güneş Erzurumluoğlu’nun tedavisinde kullanılmak üzere ‘Güneş yeniden doğsun’ kampanyasına aktaracağız.. Biz Güneş’in yeniden doğmasını istiyoruz. Güneş’in ayağa kalkması demek adaletin ayağa kalkması demektir ve yineumudun, sevginin ve eşitliğin ayağa kalkması demektir.

Şimdi DAEŞ ya da IŞİD bir terör örgütüdür dolayısıyla Güneş teröre maruz kalmış birisidir fakat devlet bunu kabul etmiyor! Yaralandığı andan itibaren bir yıl boyunca günlük kırk beş dakikalık bir fizik tedavi hakkı veriliyordu kendisine ve bu süre de sadece kemiklerinin kireçlenmesini önlüyor. Güneş, İsviçre’nin Basel kentindeki bir rehabilitasyon kliniğinin çok iyi olduğunu duyunca raporlarını gönderdi. Doktorlar, ‘Tedavi edebileceklerini, umudun olduğunu’ söylediler. Sonrasında Güneş için dayanışma kampanyası başladı. Kampanyanın başladığı ikinci gününde valilik izni alınmadığı gerekçe gösterilerek kampanya donduruldu! Güneş belgelerle Kocaeli Valiliği’ne gitti. Valilik, ‘Ne kadar sürede iyileşeceğine dair bir rapor getirmen gerekli’ diyor Güneş’e.. Heyet raporunda ömür boyu bakıma muhtaç yazan birinden böyle bir rapor istediler utanmadan! Üstelik Kocaeli Valiliği, Güneş’in Kabahatlar Kanunu’na aykırı davrandığı gerekçesiyle Güneş’e 1500 TL para cezası kesti. Emniyet, Valiliğe Güneş için ‘terör örgütüne bağış topladığını söyleyen’ bir yazı yazmış. Yani bağış parasını terör parası gibi gösterdiler.

Güneş yaşadığı ülkede bağış kampanyası başlatamıyor çünkü buna devlet izin vermiyor! Devlet izin vermediğinden başka yollar denendi. Güneş için uluslararası bağış ve destek sitesi www.generosity.com adresi üzerinden ‘Umuda el ver, Güneş yeniden doğsun’ adlı bir kampanya başlatıldı. Güneş eğer yeterli desteği bulursa tedavi olabilecek. Güneş’in yeniden sağlığına kavuşmasını çok istiyoruz. Özetlersek, Güneş yaşadığı ülkede, devletin istihbarat almasına rağmen önlemediği bir katliamdan ağır yaralı olarak kurtuldu. Bu katliamı önlemediği için katliamın baş sorumlusu devlettir. Devlet hem suçlu hem güçlü bir tutum içerisindedir! Bir yandan önlemediği bir katliam var, bu katliamdan ağır yaralı kurtulanlar var, diğer yandan tedavi olamazsınız size destek yok diyen ve destek verenleri dayanışma içinde olmak isteyenleri engelleyen bir devlet ile karşı karşıyayız. Yaşam hakkımızı her manada gasp eden bir durumla karşı karşıyayız!

Son söz

Sonuçlarına baktığımız zaman adeta devlet eliyle öldürülmek, yok edilmek isteniyoruz ve bu açıkça saf bir kötülüğün ta kendisidir; bu faşizmdir. Bugün devlet, sadece kendi ağzından devleti savunan insanların mağdur edebiyatı yaparak var olmaya çalıştığı, yalan ve hilelerle dolu yaşamlarını ve alışkanlıklarını devlet haline getirenlerin devletleştiği aciz, zavallı bir durumdadır.

Asıl güçlü olan bizleriz, çünkü biz insanız nesne değil! Toplumu nesne gibi görüp yönetenlerde nesneleştiklerinin farkında değiller! Bir nesnenin planı, programı, vizyonu olmaz dolayısıyla kendisini yalanlar ile var etmeye çalışır ki bu aptalcadır! İşte böylesi bir düzenin sonuçları ortadadır. Katliamlarla ve yalanlarla işledikleri suçların, hırsızlıkların üstünü örtmeye ve toplumdan saklamaya çalışıyorlar. Biz Düş Yolcuları, Suruç Aileleri ve Suruç Gazileri olarak gerçekleri insanlara ulaştırmaya ve toplumu aydınlatmaya devam edeceğiz..

Biliyoruz ki zorluklara, acılara ve güçlüklere karşı sevgi ve merhamet yumağı olanlar erdemlidirler. En başından çıktığımız yolu ve düşleri nasıl paylaştıysak sonuçlarında ortaya çıkan bu ağır yükü yine düş yolcuları omuz omuza verip paylaşmışlardır ve paylaşmaya devam ediyoruz. Bizler ortak bir düşün peşinden koşan insanlar olarak dün olduğu gibi bugün ve yarında Hiçbir Düş Yarım Kalmayacak demeye devam edeceğiz.

Yazar & yaşam hakkı savunucusu
Mehmet Lütfü Özdemir
09.12.2016
Ankara