23 Temmuz 2015

Suruç’ta oyuncaklarıyla öldürülen çocuklar

Bedenleri havaya uçurulan o çocuklar, yaralananlar, o dehşeti yaşayanlar ve bizler biliyoruz katilleri

Ne söylenebilir ne yazılabilir ki?

Bazen dil de susar kalem de...
‘Suruç’ta patlama’ diye duyunca korkuyla baktım bilgisayara, aklımda Kobani’ye yardım götüren çocuklar vardı. Dün görmüştüm fotoğraflarını, Kobani’ye gidiyorlardı.
Ahh, korktuğum şey oldu, saldırı onlaraydı.
Aylar öncesinden hazırlıkları yapılan, heyecanla yürütülen bir kampanya, bir dayanışma girişimi.
İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den...
Giysi, oyuncak, defter, kitap, kalem toplamışlar, Kobani’nin yaralarını biraz olsun sarmaya gidiyorlar.
Çocukların yüzlerini güldürmek için onlara oyuncak götürüyorlar, onlarla oynamaya, onlara tiyatro yapmaya gidiyorlar.
Kendileri de çocuk zaten.
Çocuklara park yapmaya gidiyorlar.
Yıkılmış binaların molozlarını temizlemeye, kreşleri onarmaya gidiyorlar.
Kobani topraklarına, mermilerin açtığı deliklere ağaç dikmeye gidiyorlar.
Biraz olsun umut götürmeye gidiyorlar, İŞİD çeteleri bekliyor çünkü kapıda.
Bunlar yürekleri sevgi dolu, yürekleri başkaları için de atan çocuklar.
Hepsi çok heyecanlı, hepsinin yüreği pır pır.
Hepimizin, yeryüzünün umutları.

İşte ortalarında haince bomba patlatılan çocuklar bu çocuklar.
Kan, şiddet, ölüm. Korku ve dehşet.
Kötülüğün, vahşetin, akıldışılığın sıradanlaşması.
Birilerinin tam da istediği bu işte.
İnsanı umutsuzluğa düşüren bir tablo.
Sanki lanetlenmiş bir coğrafyadayız, barış bir türlü filizlenmiyor, yeşermiyor.
İzin vermiyorlar.
Çantalarında oyuncak taşıyan çocuklar öldürülüyor.
Ölüm sürekli etrafımızda kol geziyor.

32 masum genç insanın öldürüldüğü, yüzlerce gencin yaralandığı bir gündeyiz.
Birileri “çok kısa sürede Suriye’ye ya da diğer ülkelere benzeyebiliriz” diye korku salacak.
Birileri “HDP’ye oy veren beyaz Türkler... Patlatırlar tabi bombayı.” diyecek
Birileri aman kamu düzeni bozulmasın, hükümeti suçlamayın hemen.
Her türlü teröre karşı ortak bildiri yayınlayalım diyecek.
Birileri çıkıp katilleri lanetleyecek, terör nereden gelirse gelsin karşı olduklarını söyleyecek.
Birileri üzüntü duyduğunu söyleyecek, başsağlığı dileyecek.
Birileri ama başka birileriyle derin bir muhabbet içinde olacak.
Birileri için ‘yardım tırları’ gidecek.
Birileri, başka birilerinin başını okşayacak, bütün kapıları açacak, besleyip büyütecek.
Birileri başka birilerinin eline silah ve bomba tutuşturacak.

Bu çocukların bedenlerini havaya uçuran katilleri bilmeyen, tanımayan var mı acaba?
İŞİD çetelerini kimin besleyip büyüttüğünü dünya alem bilmiyor mu?
Ortada katil arayanlar, kem gözlerini Kobani’ye dikip, yıkılmasını bekleyenlere bakmalıdırlar.
Dış politikada ülkemizi maceralara adım adım sürükleyenlere bakmalıdırlar.
“PYD İŞİD’den daha tehlikelidir.” diye manşet atanlara bakmalıdırlar.
Bayramlık ağzını Kürt’lere hakaret etmek için açanlara bakmalıdırlar.

Bedenleri havaya uçurulan o çocuklar,
Ceplerinde oyuncak, yüreklerinde umut taşıyan o çocuklar biliyorlar katillerini.
Yaralananlar, o dehşeti yaşayanlar,
Onların acısını duyanlar,
Bizler de biliyoruz katilleri.
Bu da onların cehennem azabı çekmesi için yeter sanırım.

 

 

@ymbymb
 



 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti