27 Kasım 2014

Erdoğan’ın esnafı sopalarınız hazır olsun...

O zaman, esnafımıza düşen görev belli. Sopalarınızı hazırlayın.

1920’li yıllarda, Almanya’da Nazi partisinin kurulup yükselmeye geçtiği dönemde sokaklarda, kollarında gamalı haçlarla, genellikle gruplar halinde dolaşıp hareket eden gençler görülmeye başlanır, bir çığ gibi büyüyen bu gruplara özellikle toplumun orta ve alt sınıflarından insanlar, esnaf grupları ve işsiz gençler katılır. Ortak özellikleri,  Almanya’nın geçmiş günlerini yüceltip , yaşanan ekonomik sıkıntılar konusunda, Yahudileri, işçi hareketlerini, sendikaları, komünistleri suçlamak, bir de gamalı haç taşımak olan bu gruplar, ilerleyen yıllarda Nazilerin SA (Sturm Abteilung) olarak bilinen hücum kıtalarını oluştururlar..

Bu hücum kıtalarını ağırlıklı olarak esnaf kesimi oluşturur. Fırıncı, Kasap, berber, bakkal, tesisatçı... Güler yüzlü Alman esnafı, mesailerini bitirince sokağa çıkarlar. Üstlerine giydikleri gömleklerinin renginden dolayı “Kahverengi Gömlekliler” diye de anılan bu Hücum Kıtaları (SA) önlerine geleni dümdüz etmekle nam salarlar. Yasa filan tanımazlar. Kendilerinden olmayan herkese şiddet uygularlar, sorguya çekerler, işkence uygularlar. Etraflarına büyük korku salarlar.

Kimlere yaparlar peki bunları?
Nazileri desteklemeyi, Nazilere katılmayı reddedenlere, liberallere, demokratlara, sendikacılara, komünistlere...yahudilere. Kaba güç kullanmaktan asla çekinmeyen bu paramilitarist güçler, Hitler iktidara geldikten sonra da her tür muhalefeti sindirmek için ve Yahudilerin tasfiyesi için daha büyük bir güç olarak eylemlerine devam ederler. Öyle ki, kendisini iktidara taşımakta büyük rol oynayan SA’lar, 1934’te Hitler tarafından tehlikeli görülüp tasfiye edilir.

Hem İtalya’da hem de Almanya’da faşizmin kitle tabanını, esnaf da diyebileceğimiz, küçük mülk sahipleri (dükkan ve atölye sahipleri), çeşitli şirket ve işletmelerde çalışan orta sınıf insanları ve küçük memurlar oluşturur. Faşist ideoloji en çok bu gruplar üzerinde çalışır, aşırı milliyetçi söylemlerle beslenen ve İtalya ve Almanya’ya eski şaşaalı günlerini anımsatan söylemler en çok bu grupları etkiler. Bir de bunlara  işsizler ve lumpenler eklenince geniş bir taban elde edilmiş olur. Sık sık büyük büyük ve çok çok bayraklı, sopalı, silahlı gösteriler yapılır. Bu gösterilerde her zaman “güç” öne çıkarılır. Herkesin bu “güç” sayesinde kendisini iyi, güçlü ve değerli hissetmesi sağlanır. Bu “güç” asıl gücünü ise führerinden / liderinden alır ve onun koruması altındadır.

Hem İtalya hem de Almanya’da sokak ve sokaktaki muhalefet faşist ve nazi partilerince oluşturulan/örgütlenen bu paramiliter güçler tarafından kontrol edilir.

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne diyor?

 

4. Esnaf ve Sanatkarlar Şurası’nda konuşan Erdoğan,

"Bizde esnaf ve sanatkar demek, ticaret yapan, alan – satan sırf ekonomik faaliyette bulunan insan demek değildir. Bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir hakemdir, gerektiğinde de şefkatli kardeştir. Taksici deyip şoför deyip geçemezsiniz. O mahallenin eminidir, ağabeyidir, mahallenin bekçisidir. Bakkal deyip kasap deyip manav terzi deyip geçemezsiniz. O mahallenin adeta ruhudur. Sokağımızın semtimizin vicdanıdır. Esnafı çıkartıp aldığınızda Türkiye tarihinden geriye hiçbir şey kalmaz." diyor.

 

Bunu ne zaman diyor?

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu sözleri, Eskişehir’de Gezi Parkı protestolarına katıldığı sırada, polis ve esnafın birlikte döverek öldürdükleri 19 yaşındaki üniversite öğrencisi  Ali İsmail Korkmaz’ın katillerinin yargılandığı duruşmanın yapıldığı günde.

Kimin güvenliği için bilinmez davanın, Eskişehir’de değil de, Kayseri’de yapılan 5. duruşmasının olduğu gün.
Kayseri Adalet Sarayı ve çevresinde dava nedeniyle geniş güvenlik önlemlerinin alındığı gün.
Savcının sanık polis hakkında “kasten adam öldürmek” suçlamasıyla müebbet hapis,
Ali İsmail Korkmaz’ı polisle birlikte döverek öldürmekten yargılanan fırıncı esnafı 4 kişi için ise 8-12 yıl hapis cezası istediği gün.
Sanık polis memurunun “Bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı, ‘Gezi Parkı bir darbedir’ diyor. Eğer bu darbeyse ben darbenin bastırılmasında görev yaptım, beraatimi talep ediyorum” dediği gün.
Sanık fırıncı esnafının ise, “bu ülkenin cumhurbaşkanı, ‘esnaf gerektiğinde asayişi tesis eden polistir’ diyor. Biz de fırıncı esnafı olarak, görevimizi yapıp, asayişi tesis ettik, beraatimi istiyorum” diyebileceği günde söylüyor.

 

O zaman sopalarınızı hazırlayın

 

Cumhurbaşkanı diyor ki, benim esnafım sadece ticaret yapmaz.

Eee başka ne yapar?
“Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir, hakemdir.”

O zaman, esnafımıza düşen görev belli.
Sopalarınızı hazırlayın.
Kimin için?
Yarın sokağınızda, mahallenizde iktidarı eleştiren, şikayet eden, hak isteyen, bunun için sokağa çıkan, gösteri yapan herkes için.
Onlar ki huzuru bozuyorlar bakmayın gözünün yaşına, girişin.
Ölümüne vurun.
Sizler ki, mahallenizin polisi, hakimi, hakemisiniz.
Her biriniz birer alperensiniz.
Bunu sizden iyi kim yapabilir?

@ymbymb

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti