28 Mart 2018

Bir kayıp hikâye, bir sergi

Sanatçı Etem Şahin’in, “Vivienne Noir, Resimler (1943-1981) “ adlı sergisi 31 Mart’a kadar İzmir Galeri A’da gezilebilir

20. yüzyılın başlarında İzmir, Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’dan sonra, bölgenin en büyük ticaret merkezi, en modern, en gelişmiş ve en gözde şehriydi. Birlikte yaşamanın ilk örneklerini vermiş, çok kültürlü, çok dinli İzmir’in nüfusunu Türk, Musevi, Rum, Ermeni ve Avrupalılar oluşturuyordu. 3-4 dilin konuşulduğu şehrin sokaklarından yükselen yasemin, mimoza kokuları, dans kulüplerinden yayılan müzik seslerine karışıyor, sergiler, tiyatrolar, spor takımları, okullar, hastaneler adeta birbirleriyle yarışıyordu.

O günlerden bugüne taşınan İzmir, bir zamanlar bu topraklarda yaşamış, sevinmiş, âşık olmuş, üzülmüş komşularımızla birlikte, o parıltılı, çok kültürlü yapısını da kaybetti. Bugün yürüyüp geçtiğimiz sokaklarında, kaldırımlarında, denizinde, imbatında çoğunun sonu hüzünle biten yüzlerce hikâye saklı.

26 Mart’ta İzmir’de Galeri A’da açılan sanatçı Etem Şahin’in kişisel resim sergisi, o günlerden kalan hüzünlü bir hikâyeye, bir zamanlar bu topraklarda yaşamış bir başka resim sanatçısı Vivienne Noir’in hikâyesine odaklanıyor.

Fotoğraf: İlyas Hayta

İzmir’in geçmişinde, sanata ve sanatçılara dair izler arayan Ethem Şahin, Vivienne Noir’e Aytamir Deciç’in yazmakta olduğu bir roman taslağında rastlar. “Ejderhanın soluğunda Vivienne Noir” adlı roman, asıl adı Vedia Karaoğlu olan İzmir doğumlu sanatçının günlüklerinden yola çıkılarak yazılmaktadır. Günlüklerinde yaptığı resimlerden söz eden ve onları Vivienne Noir olarak imzalayan sanatçıdan geriye hiçbir eser kalmamıştır. Ethem Şahin, Vivienne Noir’in günlüklerindeki tariflerinden ve onun anılarından yola çıkarak onun resimlerini yeniden üretmeye girişir. Galeri A’da açılan sergi bu çabanın ürünü olan 21 resimle bizi kayıp bir hikâyeye, Vivienne Noir’in hikâyesine götürüyor.

Kimdir Vivienne Noir? Aytamir Deciç’in yazmakta olduğu romanından özetleyelim.

Fotoğraf: İlyas Hayta

Girit göçmeni avukat Ali Refet Bey ile İzmirli pamuk tüccarı Novaro ailesinin kızı Jeanine Hanım’ın ikinci çocukları Vedia 1921 yılında İzmir’de doğar. İzmir’in işgali yıllarında daha doğmadan babasını kaybeden Vedia’yı annesi Jeanine Hanım yanına alarak Zürih’e taşınır. İlk resim derslerini Zürih’te alan Vedia 1935 yılında annesiyle birlikte yeniden İzmir’e döner. Büyük yangının izleri altında solgun bir şehir görünümündeki İzmir’de Jeanine Hanım, yıllar önce yitirdiği aşkı Ali Refet Bey’in hatıralarıyla yeniden hayata tutunmaya çalışır. Genç Vedia dört yıl sonra İzmir’de aşık olduğu Kostas’a veda edip, sanat eğitimi için yeniden Zürih’e döner, fakat iki yıl için gittiği şehirden, 2. Dünya Savaşı nedeniyle ancak 1945 yılında geri dönebilir. Bu sırada savaş yılları ailesi için başka bir felaket getirmiş, Varlık Vergisi nedeniyle annesi varını yoğunu satmak zorunda kalmıştır.

1946 yılında İstanbul’a, Güzel Sanatlar Akademisi’ne davet edilen Vedia burada, Ayetullah Sümer’in fresk atölyesinde,  Aliye Berger, Melek Celâl, Ercüment Kalmuk ve Nurullah Berk gibi sanatçılarla yakınlaşır. 1950 yılında ilk aşkı Kostas’la evlenip yeniden İzmir’e taşınır. Sanatçının kendini resme verdiği mutlu yılları 1955 yılında başka bir trajediyle biter. 6-7 Eylül olayları sırasında gayrimüslim vatandaşların canlarına, varlıklarına göz dikip saldırıya geçen güruh Kostas’ın ölümüne neden olur. Vedia, 34 yıl önce annesinin yaptığı gibi, dokuz yaşındaki oğlunu ve üç yaşındaki kızını yanına alarak Zürih’e gider, bir süre sonra Paris’e yerleşir ve bu topraklara bir daha da dönmez.

Fotoğraf: İlyas Hayta

Sergide yer alan “Elsa’nın elbisesi suya düşüyor” adlı resmin yanında Vedia’nın günlüklerinden alınmış bir bölüm, bizi hem yangın yıllarının acılı günlerine, hem Vivienne Noir’in sanatı ve hikayesine, hem de Ethem Şahin’in bu sergiyi ortaya çıkaran duyarlılığına götürüyor. Şöyle yazmış Vivienne Noir günlüğüne: “Annemin daima anlattığı bu hikâye benim muhayyilemde kayboluşun ve ayrılığın teessürünü ifade eden bir hatıraya dönüşmüştü. Elsa’nın elbisesinin suya düştüğü anı sanki ben de görmüş ve yaşamış gibiydim. Seneler sonra o gün rıhtımdan ayrılırken uğradığım hüsranı bu hikâyeyle bir anımsıyorum hatta. Yüzlerce insan şuursuzca Midilli’ye doğru hareket eden gemiye doğru gidiyormuş. O kalabalıkta Elsa da yürüyormuş.  Bir çarpışma esnasında tahta valizi açılmış ve elbiselerinden biri rüzgara kapılıp bir süre havada süzüldükten sonra denize düşmüş. Lila, ipek bir elbiseydi diyor annem. Beraber diktirmişler. Valizden kurtulan elbisenin hüzünlü raksına uzaktan annem şahit olmuş. Birkaç dakika evvel Elsa’yla kucaklaşıp ayrıldıklarını ve gözyaşları içinde gemiye bindiği ana dek çok sevdiği arkadaşını uzaktan izlediğini anlatır”

Sanatçı Etem Şahin’in, Vedia’dan kalan bu hüzünlü hikayenin peşinden, onun kırık dökük günlüklerinden yola çıkarak yaptığı resimlerinden oluşan  “Vivienne Noir, Resimler (1943-1981) “ adlı sergisi 31 Mart’a kadar İzmir Galeri A’da gezilebilir.

Fotoğraf: İlyas Hayta

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti