19 Ağustos 2017

Adalet ve vicdan İzmir’de de kafeste

“Adalet ve Vicdan” diye yollara düşen bu insanlara reva görülen uygulamalar adalet ve demokrasi açısından ne halde olduğumuzu çok iyi yansıtıyor

Halkların Demokrasi Partisi’nin Diyarbakır’dan başlatıp, İstanbul ve Van’da sürdürdüğü “Adalet ve Vicdan Nöbeti” 15 Ağustos’tan başlayarak bir hafta süreyle İzmir’de devam edecek. Nöbetin üçüncü gününde ben de yolumu Gündoğdu Meydanına düşürdüm . Buralarda bir şeyler olduğunun tek belirtisi meydana sıralanmış polis araçları ve silahlı çevik güç polisleri, bir de etrafa saçılmış saçlı sakallı sivil polisler,  yoksa eylemciler öyle bir kenara kıstırılıp kafeslenmişler ki  kimsenin onları fark etmesine olanak yok. Adalet ve Vicdan Nöbetine katılanlar meydanın  arka sağ tarafında çimlerin başladığı yerde iki sıra polis barikatıyla oluşturulmuş büyük bir kafesin içine alınmışlar. 

Dışarıdan bakıldığında ne olduğu pek anlaşılmayan kafesin ancak yanına kadar yaklaşılıp içeriye dikkatle bakarsanız, mor renkli zemini sayesinde vicdan ve adalet pankartını görebiliyorsunuz. Böyle olunca da gündüz saatlerinde zorunlu olmadıkça kimsenin geçmek istemediği, ancak akşama doğru güneşin biraz çekilmesiyle beraber gençlerin akınına uğrayan, gölgesiz çıplak bir alan olan Kordon’da hayat, nöbetten habersiz normal akışında devam edip gidiyor.

Güvenlik güçleri kafesin içindekiler ve onlara destek vermek için gelen insanlar için hayatı olabildiğince zorlaştırıyor. Birinci gün Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde yapılan basın açıklamasıyla başlayan eylemde polis vatandaşları milletvekillerine yaklaştırmamış, nöbetin başlayacağı Gündoğdu Meydanına birlikte yürümelerine izin vermemiş(yürünmek istenen söz konusu mesafe en çok 150 metre bu arada) içeriye sarı basın kartı olmayan gazetecileri ve vatandaşları sokmamıştı. Eylem alanında ses sistemi kurulmasına da izin verilmeyince ortam iyice gerilmiş polisle hem milletvekilleri hem de destekçiler arasında arbede yaşanmıştı. Bugün öğrendiğim kadarıyla alana elektrik verilmesi konusunda da sıkıntılar yaşanmaktaymış.

Adalet ve Vicdan Nöbetinin İzmir’deki üçüncü gününde girişe doğru yürüyorum. Kafesin içine dar bir koridordan üst baş ve çanta araması yapılarak ve kimlik gösterilerek girilebiliyor. Saat 4 civarı, İzmir sıcaktan yanıyor adeta. Kafesteki  insanlar iki cılız ağacın ve barikatlara tutturulmuş küçük bir branda parçasının gölgesine yığılmışlar. Polis brandaya da izin vermemiş çünkü. Gölge herkese yetmiyor. Denizli’den gelmiş müzisyenler çalıp söylüyorlar. Sıcağa rağmen coşkuyla halay çekenler var. Üzerinde Kürtçe ve Türkçe Adalet ve Vicdan yazan gömlekler giymiş görevliler sevinçle karşılıyorlar gelenleri. Uzun süredir orada nöbette olanların yorgunlukları yüzlerinden okunuyor. CHP il örgütünün ziyarete geleceği konuşuluyor. Saat 4’te geleceklerini söylemişler, görevlilerin gözleri kapıda. Saat 4.30. Barikat duvarlarına asılan pankartlar içeriye bakıyor. “Faşizmin panzehiri cesarettir.” “Adalet ve Vicdan”, “Kadınların kazanımları yok edilemez”, “Durmayalım dur diyelim”, “Cesareti bulaştıralım, umudu büyütelim”, “Demokratik hukuk ilkeleri çiğnenemez”, “İnsan hakları yok sayılamaz”. İçeriden dışarıya bir mesaj verilmesi yasak. Oradan İzmir’e bakınca insan kendini başka bir dünyaya atılmış gibi hissediyor. (Ben meydandan ayrılırken CHP heyeti henüz gelmemişti.)

Kafesten dışarıya aynı koridoru izleyerek çıktığımda önümde uzanan Gündoğdu Meydanına bakıp 7 Haziran sonrasındaki akşamı hatırladım. Büyük bir sevinç ve coşkuyla koşmuştu herkes alana. Demokrasinin güzel yüzü sonunda bu topraklarda da görünmüş gibiydi. Kolay mı ilk defa tek başına iktidar olan bir siyasi parti demokratik yollarla yenilgiye uğratılıyordu. Milyonlarca insan İlk defa mecliste temsil ediliyor olacak, ilk defa oylar boşa gitmeyecekti. Herkes birbirini  coşkuyla kucaklıyor, kimse yerinde duramıyordu. Bu sevinç ne kadar da kısa sürdü... Sonrasında hepimizin bildiği acıklı hikayeleri yaşayarak bugünlere kadar geldik, getirildik.

Bugün en basit demokratik haklarını kullanarak seslerini yükseltip “Adalet ve Vicdan” diye yollara düşen bu insanlara reva görülen uygulamalar adalet ve demokrasi açısından ne halde olduğumuzu çok iyi yansıtıyor. Görünen o ki iktidarın amacı eylemi kendi içine gömmek, dışarıdan görünmesine izin vermeyerek kamuoyundan uzak tutmak, böylece kimsenin duymadığı, bilmediği basit bir aktiviteye indirgemek.

Oysa bugün şu hem kendisi hem cevabı basit soruyu mutlaka kendimize sormalıyız: Kim bu insanlar ve nereden geldiler? Sormalıyız çünkü topyekun unutturmaya çalıştıkları şey bu. Sorunun çok basit cevabını da hatırlayalım: Bu insanlar 7 Haziran ve 15 Kasım seçimlerinde İzmirlilerin oylarıyla parlamentoya seçilmiş milletvekilleridir. Yani milli iradenin vücut bulmuş halleri. Hatırlatalım HDP 7 Haziran seçimlerinde İzmir’lilerin yüzde 10.54’ünün oyunu aldı, tamı tamına 285.486 oy alarak meclise iki temsilci gönderdi. İktidarın olmadı baştan deyip HDP’ye dünyayı dar ederek yaptırdığı 15 Kasım seçimlerinde de yüzde 8.64 oy oranıyla 233.520 kişinin oyunu alarak yine meclise iki vekil gönderdiler. Bugün başkanları, yöneticileri hapishanelerde rehin tutulan, seçilmiş belediye yönetimlerine el konulan, adalet ve vicdan diye meydanlara döküldükleri için halktan koparılıp kafeslerin arkasına atılan bu parti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yaklaşık 6 milyon kişinin oyunu almış 3. büyük partisidir. İktidarın HDP ile birlikte unutturmaya çalıştığı asıl gerçeklik budur.

Evet İzmir, Adalet ve Vicdan Nöbeti Gündoğdu Meydanında sürüyor. Şimdi hepimizin ekmek su kadar ihtiyacımız olan adalet ve vicdan için senin oylarınla seçilmiş vekiller orada nöbetteler. Geçerken onlara bir “merhaba” demen, hem adalet, hem vicdan, hem de senin için umut olacaktır. Unutma ki Selahattin Demirtaş’ı içerde rehin tutanlar şimdi Kemal Kılıçdaroğlu’nu istiyorlar. Adalet ve vicdanın olmadığı yerde de “olmaz” diye bir şey olmaz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti