08 Temmuz 2014

Devlet hasta rehin bebek için IŞİD’e doktor yolladı

Kuzey Deniz bebek 26 Haziran’da 1 yaşına, IŞİD’in elinde rehine olarak girdi...

Bir bebek…

Rehin…

Üstelik hasta…

Hangi bebek?

Çünkü rehin iki bebek…

Biri kız biri erkek…

Bunu bile söyleyemeyen bir devlet…

Musul’da IŞİD’in kaçırdığı 49 başkonsolosluk çalışanı…

Neredeyse bir aydır rehin…

Yazmak, konuşmak yasak, ama acı çektirmek serbest…

Kime çektiriliyor acı?

Tabii en çok; eksik, düzensiz, muğlâk bilgiler verilen rehine yakınlarına…

Dün T24’te Musul’daki rehine krizinde Davutoğlu-Fidan ayrışması üzerine yazdığım yazıdan sonra gece yarısı geldi maili.

Adı Muammer Taşdelen.

Adını ve hikâyesini ilk kez Sibel Yerdeniz’in T24’te yazdığı yazıdan öğrenmiştim.

Taşdelen; change.org’ta bir imza kampanyası başlatmıştı.

Kampanyanın muhatabı Dışişleri Bakanlığı…

Konusu ise şu:

Musul’da rehin alınan 49 kişi hakkında sorumluluğu/ihmali olanlar hakkında soruşturma açılsın. Sorumlular yargılansın. Rehinelerin bir an önce sağ salim yurda dönüşleri sağlansın.

Muammer Taşdelen rehinelerden Kuzey Deniz Yıldız bebeğin dayısı.

Rehine iki bebekten erkek olanı.

Diğeri Ela bebek.

Kuzey Deniz bebek 26 Haziran’da 1 yaşına, IŞİD’in elinde rehine olarak girdi.

Ertesi gün de yani 27 Haziran’da da Türkiye’deki yakınlarına Dışişleri Bakanlığı’nda brifing verildi.

Muammer Taşdelen ile bugün (8 Temmuz 2014) yaptığım telefon konuşmasında (Change org’ta detaylısını yazmış) brifing ile ilgili şunları anlattı:

“Dışişleri Bakanlığı’nda 27 Haziran’da rehine yakınları ile bir toplantı yapıldı. Toplantıya Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci Koru katıldı. Orada 24 Haziran’da rehinelerden bir bebeğin hastalandığını ve devletin doktor gönderdiğini öğrendik. İki bebek var tabi… İki aile aynı anda atıldık hangi bebek diye... Naci Koru bilmiyordu. Bugün 8 Temmuz hala hangi bebek hasta idi, hastalığı ne idi bilmiyoruz…”

İki bebek, biri kız biri erkek…

“Hastalandı rehin tutuldukları yere doktor yolladık” diyorsunuz, ailelerin aklını karıştırıyorsunuz.

Aradan geçiyor 11 gün hala hangi bebek hastaydı, hastalığı neydi ailelere bilgi vermiyorsunuz.

Ama bu ülkede konuşmak, yazmak yasak, acı çektirmek serbest tabii.

Ve bir de insan hikâyesi…

Kuzey Deniz Yıldız bebeğin babası kargoda çalışıyor, eşi işten ayrılmış çocuğuna bakıyordu.

Bebeğin babası; Musul Başkonsolosu’nun akrabası idi ve onun da yardımıyla borçlarını kapatıp, bebeklerine bir gelecek inşa etmek için gitmişlerdi Musul’a..

Hem de IŞİD rehin almadan 10 gün önce.

1 Haziran’da gitmişler konsolosluğa çalışmaya…

10 Haziran’da görüşmüş son kez kardeşiyle Muammer Taşdelen:

“Kardeşim anlattı Konsolosluk kuşatılmış, “dönün” dedim.

Kardeşim “bakanlıktan haber bekliyoruz” dedi.

Gece de 11’de ablasıyla konuşurken, konuşma yarım kalıyor, alıp götürüyorlar.”

Muammer Taşdelen’e Dışişleri ile en son ne zaman ilişki kurduğunu, kendisine ne bilgi verildiğini soruyorum. Daha çok o arayıp ne olduğunu soruyormuş.

En son dün kendi aramış (konuştuğu birimi de söyledi ama burada yazmıyorum/MS)  ve şu bilgiyi almış:

“Sağlıkları iyi, elimizden geleni yapıyoruz.”

Ama onların daha fazla bilgiye ihtiyacı var ve ilgiye de tabii…

49 rehine…

Dört gözle burada iyi haberlerini bekleyen yüzlerce aile…

Tabi Türkiye’deki herkes müjdeyi duymak için sabırsızlanıyor.

Ama belki de en fenası…

Yazmak, konuşmak yasak, acı çekmek serbest bu ülkede…

Yazarın Diğer Yazıları

Murat Karayalçın: CHP Genel Başkanı’nın Cumhurbaşkanı ile görüşmesini doğru buluyorum

"Anayasa yapım süreci önemlidir. Bu konuda da karşılıklı birbirini dinleyerek, geniş toplum kesimlerinin de görüşü alınarak bir süreç işletilebilir. Burada partiler üstü ortak bir devlet aklı inşa edilebilir"

Kurtlar sofrasında bir ‘Özel CHP’si; Bahçeli’nin mesajı kime, yol ayrımı mı var?

Şu an karşılıklı satranç hamlelerini izliyoruz. Siyasette adeta bir ‘kurtlar sofrası’ kurulmuş

Yerli, milli, helal Rolex’li, ticarete gelince İsrail’e ‘eyvallah’lı iktidar

Her fırsatta ‘yerli ve milli’ olmayı öne çıkartıp, Gazze’de İsrail’in ortaya koyduğu zulmü ‘sözle’ kınayanların, gerçek hayatta kişisel lükslerinden ve ‘ticaretten’ vazgeçmediklerini görüyoruz