25 Eylül 2017

İyi bir komşu hayat kurtarır

Babam anneme acı çektiriyordu, annem bana ve ben, muhtemelen her ikisine de...

Alper Canıgüz

Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar. Ben de intihar etmeye karar verdiğimde beş yaşındaydım işte. Olay şöyle gelişmişti. Bunaltıcı bir yaz akşamıydı. Hava çoktan kararmaya başlamıştı ama babam yine ortalıkta yoktu. Annem pencerenin önüne çektiği sandalyeye oturmuş yolu gözlerken bir yandan babama ileniyor, diğer yandan da bir dilim karpuzu dişliyordu. Sonra bir ara gelip bana iyi bir sopa çekti. Ya bir yaramazlık yapmış, ya da sinirini bozacak bir laf etmiştim herhalde. Anımsamıyorum şimdi. Belki de bir şey yapmamıştım. Her neyse, fena benzetmişti beni. Ama kendimi bu yüzden öldürmeye karar vermedim. Bu ne ilk dayak yiyişimdi, ne de yediğim en kötü dayak. Annemin, beni patakladıktan hemen sonra sıhhi durumumu kontrol etmek gibi sapıkça bir huyu vardı. Bacaklarımı incelerken kaval kemiğimin çok kötü şiştiğini, morardığını ve kanadığını gördü. Derhal ecza dolabından sargı bezi, tendürdiyot falan getirip pansuman yaptı yaraya. Pencerenin önündeki yerine döndüğünde onun ağladığını fark ettim. Başını avuçlarına gömmüştü ama arada bir kafayı kaldırıp yolu kesiyordu yine de. “Ellerim kırılsaydı,” diyordu kendi kendine. Dokunmuştu bu hali bana. “Hayır anne, kırılmasın ellerin,” dedim yaralı bacağımı ona uzatarak. “Geçsin, gene döv.” Ben bu lafı edince o daha da böğüre böğüre ağlamaya başladı. Ağlarken ağzının kenarından karpuz suları sızıyordu. Acınası bir hali vardı gerçekten. İşte o zaman, bu kadarı yeter dedim. Göreceğimi gördüm, çekip gitmenin zamanıdır bu berbat yerden. Babam anneme acı çektiriyordu, annem bana ve ben, muhtemelen her ikisine de... Anlayacağınız, kararım fevri değil gayet mantıkiydi.

Hemen odama gidip anneme bir mektup yazdım. Ona ölümümden dolayı biraz üzüntü duymasının sağlıklı olacağını ama bunu fazla abartmaması gerektiğini açıkladım. Yeri doldurulmayacak bir evlat sayılmayacağımı, dilerse benden çok daha iyi bir sürü çocuk sahibi olabileceğini belirttim. Sık sık kumbaramdan para çaldığımı, bu paraları hiç onaylamayacağı biçimlerde harcadığımı, küfürbazlık ettiğimi, son olarak da televizyonun üzerinde duran, manevi kızı saydığı ve Pelin ismini verdiği oyuncak bebeği sık sık yatağıma alıp kirli emellerime alet ettiğimi itiraf ettim. Bazılarınızın beş yaşındaki bir çocuğun böyle şeyler yazamayacağını düşündüğünü biliyorum. Size çocukları hafife almamanızı öneririm. Unutmayın ki, insanların çoğu dünyaya bir dahi olarak gelir ve öbür dünyayı bir ahmak olarak boylar.

Ne haltsa. Mektubumu katlayıp yatağımın üzerine koydum ve pencereyi açtım. Evimiz dördüncü kattaydı ve aşağı düştüğümde tahtalıköyü boylayacağım kesindi. Pencerenin pervazına tırmanıp son bir kez dünyaya baktım. Derin bir nefes aldım. Sonra bakışlarımı aşağı çevirdim. O anda yanıbaşımızdaki bloğun ikinci katında bulunan dairelerden birinin havalandırma penceresinin açık olduğunu fark ettim. Baktığım yer evin banyosuydu ve içeride anadan uryan duş alan da Emine Abla’dan başkası değildi. Güzel kızdı cidden. Memeleri biraz fazla büyüktü ama yine de çekiciydi. Bir ara kız kardeşi girdi banyoya. Ona bir lif verdi sabunlanması için. Pencerenin pervazında durup uzun uzun izledim onu. Hayatıma son vermek için harika bir an diye düşünüyordum. Ama sonra vazgeçip içeri girdim. Anneme yazdığım mektubu yırtıp kağıt parçalarını camdan dışarı savurdum. Hayatın hoş sürprizlerle dolu olduğu gibi  ucuz ve romantik fikirlere kapılacak kadar budala değildim tabii ki. Her şey her zaman olduğu gibi devam edip gidecekti. Köpekler havlayacak, kuşlar uçacak ve çocuklar haksızlığa uğrayacaktı. Ama daha benim için gidilecek yerler, sevilecek kadınlar vardı. Sessizce salona döndüm. Babam eve gelmişti. Annemle ikisi odalarına çekilmişlerdi ve gelen seslere bakılırsa muhabbetleri yerindeydi. Televizyonun üzerindeki yerinde salak ve donuk bir sırıtışla halimizi izleyen Pelin’i alıp ben de odama döndüm. 

İyi bir komşu her pazartesi T24'te

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 15. İstanbul Bienali, “iyi bir komşu” başlığını taşıyor. 

Mahallelerin ve ev içi yaşantılarının dünyanın her yerinde geçirdiği köklü değişimler, bir arada var olma şekillerimizin uğradığı değişimleri konuşmayı da zorunlu kılıyor. “iyi bir komşu”nun kim olduğu, aynı zamanda kendimizin “iyi bir komşu” olup olmadığı sorusunu soran İstanbul Bienali, T24 işbirliğiyle internet ortamında bir sohbet başlatıyor.

Bienal başlayana dek her pazartesi sürpriz bir yazar, sanatçı, akademisyen, mimar, psikanalist veya gazeteci T24’te “iyi bir komşu” hakkında yazıyor.

15. İstanbul Bienali

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 1987 yılından bu yana düzenlediği İstanbul Bienali’nin 15'incisi, 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında sanatçı ikilisi Elmgreen & Dragset’in küratörlüğünde, “iyi bir komşu” başlığıyla gerçekleştirilecek. Koç Holding sponsorluğunda düzenlenecek ve iki ay boyunca ücretsiz olarak gezilebilecek 15. İstanbul Bienali’nde, birbirine komşu mekânlarda yer alacak serginin yanı sıra bir dizi performans ve konuşma da düzenlenecek.

Yazarın Diğer Yazıları

Kutsal çarşamba

Hepimizi “bir” kılan şeyin yalan bir resmi tarih olduğunu anlamam için epey bir yaş almam gerekti

Korku ruhu kemirir

"İyi bir komşu korkmadığınız bir yabancı mıdır?"

Bizimkiler’de işler her zaman yoluna girer

Bizimkiler’de pahalı tatiller, havalı arabalar, uğruna ölünesi aşklar yok belki ama...