29 Ağustos 2016

Ey Komandante Che Guevara!

Bu bir İsmail Kahraman yazısı değildir!

      

Meclis Başkanı İsmail Kahraman...
Anlaşılan onca yıl sonra içi hâlâ dolu.
Nefret ateşi hâlâ sönmemiş içinde.
Anlaşılan o ki, 1960’ların kanlı sağ-sol kavgaları  bugün bile İsmail Kahraman’ın iç aleminde canlılığını koruyor.
Böyle olmasa, Che Guevara’yı katil kişilik ilan etmezdi.
Böyle olmasa, ona eşkiya demezdi.
Böyle olmasa, genç insanların giydiği Che Guevara tişörtlerine karışmazdı.
Anlaşılan, o kanlı geçmişin ruhları İsmail Kahraman’ı hâlâ rahatsız ediyor.
Belki de ‘Kanlı Pazar’ı unutamadığı için öyle.
Tarih, 16 Şubat 1969.
Taksim’de Amerikan 6. Filosu’na dönük protesto mitingi.
İslamcı basın ve örgütler, kısa adı MTTB olan Milli Türk Talebe Birliği’nin öncülüğünde organize olur.
Solcu, devrimci gençler tarafından düzenlenen protesto mitingine karşı günlerce kışkırtıcı yayınlar yapılır, toplantılar düzenlenir, komünistlere ölüm diye...
Miting günü Dolmabahçe’de sağcıların, İslamcıların cihad namazı vardır.
Taksim parkında da önce toplu namaz kılınır, sonra solcuların üstüne saldırıya geçilir, taş sopa ve bıçaklarla...
Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan bıçaklanarak öldürülür.
Sağcı ve İslamcılar saldırı sırasında birbirlerini tanımak için kollarına mavi kurdela takarlar.
Bu kurdelaların dağıtıldığı yer, Milli Türk Talebe Birliği binasıdır.
Bugün hâlâ tam aydınlanmamış olan Kanlı Pazar’la Milli Türk Talebe Birliği arasındaki bazı karanlık ilintiler hafızalardaki yerini koruyor.

Che Guevara (ortada), Fidel Castro (en solda)

Anlaşılan 15 Temmuz gerçek bir demokrasi uzlaşması yerine, bambaşka bir rejimin, antidemokratik, antilaik bir rejimin fırsat kapısı olarak kullanılacak

Bu satırları yazıyorum, çünkü bugünün TBMM Başkanı İsmail Kahraman,  o dönemin MTTB yöneticisiydi.
Bu satırları yazıyorum, çünkü Kanlı Pazar’ı yaşayan devrimci gençler Taksim’de ‘
Amerikan emperyalizmi’ni protesto ederken, Che Guevara posterleri de taşıyorlardı.
Bu satırları yazıyorum, çünkü Kanlı Pazar’da taşlı sopalı bıçaklı saldırılara uğrayan solcu gençler, kolkola yürürken belki de Sonsuza dek ey Komandante Che Guevara şarkısını hep bir ağızdan söylüyorlardı.

O tarihi günlerden bu yana 
Yer etti içimize senin sevgin 
Parladığı yerde yiğitlik güneşin 
Ölüm bir çelenk kondurdu başına
O aydınlık durur hâlâ 
Yürekleri saran ışıltısıyla 
Bağlıdır senin sevgili varlığına 
Komandante Che Guevara 
Vuruyorsun tarihin içinden 
Şanlı ve güçlü yumruğunla 
Bütün Santa Clara düşüp yollara 
Seni görmek isterken 
Gelirsin bahar güneşiyle
Tutuşturduğun meltemle 
Gelirsin bayrağımızı dikmeye 
Ve bir ışık gülüşünde 
Devrim aşkıyla yanan yüreğin 
Götürür yeni bir hedefe seni 
Orda bekler hep birileri
Kurtarsın diye güçlü ellerin
Yolundayız hiç durmadan 
Birleşmiş seni izliyoruz 
Fidel'le birlikte bak söylüyoruz: 
Sonsuza dek ey Komandante Che Guevara!

Desen: Selçuk DemirelKendi hayallerinin peşinde kurulu düzene karşı, haksızlıklara karşı, adaletsizliklere karşı yürüyen, daha güzel bir dünya için varolan dünyaya meydan okuyan 1960’ların devrimci gençleri...
Hayatı çok sevdikleri için değiştirmek istemişlerdi.
Bunun için korkunç acılar yaşadılar, idam dahil çok büyük bedeller ödediler.
Çoğu dimdik durdu ama...
Deniz Gezmiş, “Che Guevara’nın yoluna inanıyorum” derdi.
Eluard’ın dizeleri benim de ağzımdan düşmezdi:

Günleri ve mevsimleri
hayallerimize göre
yeniden yaratacağız!

Olmadı, hayallerimiz gerçek olmadı.
Denir ya, her nesil kendi hatalarını yapar diye...
Ama kimileri de hayatta hatasız olduğuna inanır.
Galiba İsmail Kahraman da bunlardan biri.
Yoksa, Kanlı Pazar’lardan bunca yıl sonra Che Guevara’ya hâlâ katil kişilik demezdi.
Gençlerin ne giyeceklerine de, kızların ne giyeceklerine de, kızların etek boylarına da karışmazdı.
Bugün hâlâ dindar anayasa peşinde koşmaz ya da anayasadan laikliği çıkarmak için uğraşmazdı.
Belki de kimileri hayatta rövanşist duygu ve düşüncelerle yaşıyor, geçmişi bugüne taşımak hayaliyle...
Çok tehlikeli bir yol.
Tehlikeli çünkü siyaseti gitgide kutuplaştırıyor.
Yüksek Mahkeme üyeleri yine Saray’ın ‘arka bahçesi’nden atanıyor.
Sağlık Bakanlığı’na bağlanan askeri GATA hastanelerinden birine derhal Abdülhamid Han ismi veriliyor.
Bu konu kapanmayacak, Türkiye’yi germeye devam edecek.
Ve anlaşılan 15 Temmuz gerçek bir demokrasi uzlaşması yerine, bambaşka bir rejimin, antidemokratik, antilaik bir rejimin fırsat kapısı olarak kullanılacak.
Buna dair o kadar çok işaret var ki.

Yazarın Diğer Yazıları

Taksim Meydanı 1 Mayıs'lara açılmadıkça, cezaevleri boşalmadıkça...

Bu ülkede demokrasiden, hukuk ve adaletten, özgürlükten söz edilemez

Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan soykırım acısını, Hrant Dink'in "23,5 Nisan" yazısıyla paylaşıyorum

"Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle..."

Ortadoğu cehennemine Gazze'ye BARIŞ gelecek mi?

İsrail, İran ve Filistin'de iktidarlar değişmedikçe, Batı'nın İsrail'e kayıtsız şartsız desteği son bulmadıkça, Hamas şiddet ve terörden vazgeçmedikçe Ortadoğu'da barış kapısı açılmaz!