20 Nisan 2024

Ortadoğu cehennemine Gazze'ye BARIŞ gelecek mi?

İsrail, İran ve Filistin'de iktidarlar değişmedikçe, Batı'nın İsrail'e kayıtsız şartsız desteği son bulmadıkça, Hamas şiddet ve terörden vazgeçmedikçe Ortadoğu'da barış kapısı açılmaz!

PARİS
Montparnasse Bulvarı'nda, Rodin'in
Balzac heykeline bir selam sarkıtıp
Le Select kahvesinde
bir köşeye otuyorum.
Günün ilk kahvesini yudumlarken
NYTimes'ın tepesinde
Thomas L. Friedmann'ın
yazısına göz atıyorum.

Ortadoğu'da barış ve istikrar için
üç koşul belirtmiş:

İran'da,           
İsrail'de,
Filistin'te
iktidar değişimi
ve yeni liderler...

İran'ın Ortadoğu'daki
tüm "aşırı unsurları,
fanatikleri" finanse ettiğine,
eğittiğine işaret eden Friedmann,
Tahran'daki rejimin
"dışarıdan" değil içeriden,
"İran halkı tarafı"ndan
devrilmesi için
duacı olduğunu yazıyor.
Ortadoğu'da barış için
bu önkoşullara bir dördüncüyü
eklemek gerekiyor:

Batı'nın Gazze'den dolayı
İsrail'e dönük
kayıtsız şartsız desteğine
son vermesi,
Netanyahu eleştirilerini
anti-semitizm olarak
damgalamaktan vazgeçip
ifade özgürlüğünün
kolunu kanadını kırmayı
bir yana bırakması...

Ortadoğu'da kalıcı ve gerçek
bir barışın ne kadar güç,
ne kadar çetrefil olduğu malum...
Evet, İsrail devlet olarak
kendi varlığını,
kendi vatandaşlarının
güvenliğini elbette
sonuna kadar koruyacak.
Peki ya Filistin'in
devlet olarak varlığı,
Filistinliler'in hakları...
Google'luyorum,
bir yazım geliyor karşıma.
2006 yılının Mart ayı.
Batı Şeria’nın Ramallah
kentinde sohbet ettiğim
Filistinli bir aydının sözleri:

1948'de kurulan  İsrail devleti            
bizi bütün topraklarımızdan,
evimizden barkımızdan söküp attı.
Şimdi topraklarımızınyüzde 21'ine razı olduk,
onu da vermiyor,
üstüne hala yeni
Yahudi yerleşim
merkezleri kurduruyor.

Yine Ramallah'ta,
2006 yılı Mart ayında,
Birzeit Üniversitesi’nden
bir kadın akademisyenle,
Filistin'de barış
ve Hamas’ı konuşup
Milliyet'teki köşemde yazmışım.
Ben "Hamas’ın radikalleşmesi"nden
söz edince yüzü değişmiş kadının,
şöyle demiş:

           Hamas, terörizm, radikalizm!            
           Hep aynı terane, hiç değişmiyor.
           
Bırakın bu sözleri.
           
İşgal işgaldir!
           
İşgalin olduğu yerde de
           
direniş vardır,
           
şöyle ya da böyle direniş...
           
Burada insanlar uzun yıllardır
           
acı çekiyor, acı...
           
Ve direniyor.
           
Radikalleşme ne demek,
           
terör ne demek,
           
delirtmeyin insanı...

Beni konuşturmuyor:

           Sen işgal nedir bilir misin?           
           Hiç yaşadın mı işgal altında?
           
İşgal altında yaşamak nedir,
           
hissedebilir misin?..
           
Ben nefret ediyorum,
           
kendi vatanımda
           
askeri kontrol noktalarından
           
geçe geçe yaşamayı...
           İşgal insanın boğazını sıkıyor.
           
Boğulur gibi oluyoruz.
           
Barışı düşünmek mi?
           
Düşünemiyoruz ki.
           
Bak arkadaş,
           
biz de Mozart dinlemeyi severiz.
           
Aşkı severiz.
           
Barışı severiz.
           
Ama barışı düşünemiyoruz ki
           
acı çekmekten...
           
Güzel tatilleri, boş zamanlarımızı
           
planlamak istiyoruz biz de,
           
ama yapamıyoruz ki...
           
İşgal altındaki bu hayat bize
           
güzel şeyleri düşündürtmüyor.

2006'nın Mart ayında,
yine Ramallah’ta Hamas'ın
Batı Şeria sözcüsü
Ferhad Esad'la konuşup
yazmıştım Milliyet'te.
1980’de Müslüman Kardeşler'e
üye olmuş. Bu örgüt Flilstin'de
1987 yılında  Hamas adını almış...
Simsiyah sakallı Ferhat,
İsrail devletinin varlığını
tümüyle reddederken şöyle demişti:

Biz İsrail deyince işgal anlarız.
İsrail’den söz etmek
bizim için işgalden söz etmektir.
Biz işgale direniyoruz.
1948’den bu yana işgal altındayız.
İsrail 1967 sınırlarına çekilir;
Doğu Kudüs’ü de bırakır;
Yahudi yerleşim birimlerini boşaltır;
hapistekileri salar;
Filistinli mültecilerin haklarını
kabul eder. Bunları yapar,
biz de o zaman "hudna"yı,
büyük ateşkesi uzatır,
masaya otururuz.

2006'dan 2023 yılının
7 EKİM'ine...
Aradan geçen onyedi yıl...
Hamas'ın İsrail'i hedef alan
büyük saldırısı,
kanlı şiddet ve terör eylemleri...
Ve İsrail'in Gazze'yi
"insanlığa karşı suç" işlercesine,
Filistinlilere soykırım yaparcasına
vurması...
Ve Amerika'sının, Avrupası'nın,
kısacası Batı'nın İsrail karşısındaki
utanç verici suskunluğu...
Özellikle Amerikan, İngiliz
ve Alman  yönetimlerinin
Netanyahu saldırganlığına
dur diyenlerin sesini
anti-semitizm diyerek
kısmaya çalışması, ifade özgürlüğünün
kolunu kanadını kıracak
tavırlar sergilemeleri...
Berlin'de Filistin konulu
bir konferansın Alman hükümeti
tarafından yasaklanması
ve Yunanlı iktisatçı, eski Maliye Bakanı     
ve DEİEM partisi
Başkanı Varufakis'in
konuşmasının iptal edilmesi...
Özellikle Amerikan ve İngiliz
üniversitelerinden
anti-semitizm örtüsü altında
ifade özgürlüğünü
hiçe sayan örnekler...
Yazı uzadı.

Özetle:

  1. İsrail'in Netanyahu'dan kurtulması...
  2. Batı'nın Netanyahu İsraili'ne dur demesi...
  3. İran'ın "Mollalar rejimi"nden kurtulması...
  4. Filistin'de yönetimin "iyi eller"e geçmesi...
  5. Hamas'ın İsrail'in varlığına kasteden
    terör ve şiddete son vermesi...

Ortadoğu'da kalıcı ve gerçek barış
bu yollardan geçer, diye düşünüyorum
Le Select'te yazımı
ve Paris tatilimi noktalarken...
Bilmem, yoksa "imkansız"ı mı istiyorum?..

Hasan Cemal kimdir?

Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara'da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986'da Sedat Simavi Ödülü'nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 

1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 

28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. 

Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013'ten beri T24'te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. 

Bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal'in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: 

Tank Sesiyle Uyanmak (1986)

Demokrasi Korkusu (1986)

Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) 

Özal Hikâyesi (1989)

Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999)

Kürtler (2003)

Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005)

Türkiye'nin Asker Sorunu (2010)

Barışa Emanet Olun (2011)

1915: Ermeni Soykırımı (2012)

Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014)

Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014)

- Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018)

- Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var

Yazarın Diğer Yazıları

Özgür Özel'in Erdoğan'la diyalog talebini neden önemsiyorum?

31 Mart penceresini açan CHP, hem kendisini hem Türkiye'yi bundan sonra büyütmek istiyorsa, bunun için siyaset meydanına bir büyük uzlaşma projesi, dört dörtlük bir demokratik anayasa önerisi sunmalıdır

Taksim Meydanı 1 Mayıs'lara açılmadıkça, cezaevleri boşalmadıkça...

Bu ülkede demokrasiden, hukuk ve adaletten, özgürlükten söz edilemez

Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan soykırım acısını, Hrant Dink'in "23,5 Nisan" yazısıyla paylaşıyorum

"Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle..."