02 Temmuz 2016

Dünyanın hâlleri çok kötü...

Thatcher bakışlarını bana dikiyor ve sesini yükseltiyor: Genç adam. Şunu iyi bil, milliyetçilik bu çağın bir gerçeği

1990’lı yılların başı.
Özal Cumhurbaşkanı, Demirel Başbakan.
Tansu Çiller, Demirel’in Doğru Yol Partisi’nde, perde arkasında liderlik kavgasına hazırlanıyor.
Çiller, PR hamlelerinden biri olarak, o tarihte İngiliz Muhafazakâr Parti liderliğine veda etmiş ve aktif politikadan çekilmiş olan Margaret Thatcher’ı İstanbul’a davet ediyor.
Ve üç gazeteci, Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök, Milliyet’ten Umur Talu, Sabah’tan ben, Çiller’in Yeniköy’deki yalısında Thatcher’la buluşuyoruz.
Bayan Thatcher’ın söylemini ve özellikle Avrupa’ya bakışını fazla milliyetçi bulunca, bir ara, ısırgan bir dille şöyle dediğimi hatırlıyorum:
“Madam Thatcher, bu sözleriniz bana biraz fazla aşırı milliyetçi geldi.”

Neoliberal/muhafazakâr çizgisindeki katı gerçekçi yaklaşımları nedeniyle 'Demir Leydi' diye de anılan Britanya tarihinin ilk kadın ve en uzun süreli Başbakanı Margaret Thatcher (1925-2013) ile etkilediği liderlerden Turgut Özal (1927-1993)
 

Thatcher bakışlarını bana dikiyor ve sesini yükseltiyor:
Genç adam. Şunu iyi bil, milliyetçilik bu çağın bir gerçeği

Belki de hiç beklemediği bir tespit olduğu için bakışlarını bana dikiyor ve sesini yükseltiyor.
“Genç adam” (young man) diye söze giriyor ve sesinde sinirli titreşimlerle, “Şunu iyi bil, milliyetçilik bu çağın bir gerçeğidir” diye devam ediyor.
Thatcher haklıydı.
Milliyetçilik hâlâ çağımızın bir gerçeği.
Ama bir virüs bu.
Ölmek bilmiyor.
İnsanlığın başına hâlâ türlü türlü  belalar sarmaya devam ediyor.
Britanya halkının yüzde 52’sinin AB’ye hayır demesi bunun en çarpıcı göstergelerinden biri.
Bu ahmakça tercih, korkunç bir savaşın sonunda, tarihin belki de en büyük barış projesi olarak sahneye çıkan Avrupa Birliği’ne ölümcül olabilecek bir darbe.
Oysa AB’nin hedefi, ‘uluslarüstü yapılar’la milliyetçiliği aşmaktı.
Benim milliyetçiliğim seninkine on basar” zihniyetini tarihin çöp tenekesine atmaktı.
Barış ve demokrasiyi kalıcı kılmaktı.
Anlaşılan olmadı.

Özal'ın 17 Nisan 1993'te beklenmedik ölümünün ardından Demirel'in Çankaya'ya çıkması üzerine, siyasete girdikten yaklaşık iki yıl sonra, 'Leydi'nin topuk sesleri' yakıştırmaları eşliğinde DYP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık koltuğuna oturan Tansu Çiller
 

Thatcher haklıydı. Milliyetçilik hâlâ çağımızın bir gerçeği.
Ama bir virüs bu. Ölmek bilmiyor...

Avrupa’da milliyetçiliğin yeniden yükselmesindeırkçılıkyabancı düşmanlığı ve İslamofobi’nin yaygınlaşmasında birçok neden sayılabilir.
2008 kriziyle birlikte olağanüstü büyüyen işsizlik bunlardan biri.
Diğeri ise Suriye İç Savaşı ile patlayan ve Avrupa’yı vuran mülteci krizi.
Ama Avrupa’da milliyetçilik bayrağının dalgalanmaya başlamasının başlıca nedenlerinden biri şu:
Küresel kapitalizmin yol açtığı eşitsizlikler...
Bu eşitsizliklere çare bulunmazsa, dünyanın her geçen gün çok daha tehlikeli hâle geleceğini söylemek falcılık değildir.
Hatırlayın.
19. yüzyılın vahşi kapitalizmi, dünya savaşlarını, Hitler’i, Stalin’i sahneye çıkarmıştı.
Sonra kapitalizmi ‘ehlileştirme’ye başlayan politikalar devreye sokuldu Avrupa’da, Amerika’da.Eşitsizlikler’in üzerine gidilmeye başlandı.
Bu mücadele çerçevesinde, bir yandan anti-milliyetçi bir barış projesi olarak AB kurulurken, diğer yandan Berlin Duvarı yıkıldı.
Bu süreçte bir ara barış ve demokrasiyle ‘tarihin sonu’nun geldiği sanıldı.
Bu yanılgının neden olduğu iyimserlik, küresel kapitalizmin yol açtığı eşitsizlikleri gözlerden sakladı.
Şimdi bunun bedeli ödeniyor.
19. yüzyılın vahşi kapitalizmine dönük milliyetçi tepkilerle insanlık ne büyük acılar yaşamıştı.
Bu kez küresel kapitalizmi hedef alan milliyetçilik bayrakları sallanıyor her yerde.

19. yüzyılın vahşi kapitalizmi, dünya savaşlarını, Hitler’i, Stalin’i sahneye çıkarmıştı... Bu kez küresel kapitalizmi hedef alan milliyetçilik bayrakları sallanıyor her yerde

19. yüzyılın vahşi kapitalizmi, dünya savaşlarını, Hitler’i, Stalin’i sahneye çıkarmıştı... 
Bu kez küresel kapitalizmi hedef alan milliyetçilik bayrakları sallanıyor her yerde

Amerika’da Trump bayrağı...
Britanya’da AB’ye hayır bayrağı...
Fransa’da Le Pen bayrağı...
Almanya’da ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi bayrağı...
Hollanda’da milliyetçilik bayrağı...
Polonya’da, Macaristan’da milliyetçilik bayrağı...
Gidiş kötü.
Çare, tıpkı ‘vahşi kapitalizm’le mücadeledeki gibi, küresel kapitalizmin ehlileştirilmesinden, büyük eşitsizliklerin üstüne yürünmesinden geçiyor.
İyi güzel ama bunu kim yapacak?
Böylesine olağanüstü bir değişim ve dönüşüm projesini hayata geçirebilecek, barış ve demokrasiyi kalıcı kılabilecek lider ve devlet adamları Amerika ve Avrupa sahnelerinde gözükmüyor.
Ne yazık ki öyle.
Dünyanın hâlleri çok kötü!

Yazarın Diğer Yazıları

Taksim Meydanı 1 Mayıs'lara açılmadıkça, cezaevleri boşalmadıkça...

Bu ülkede demokrasiden, hukuk ve adaletten, özgürlükten söz edilemez

Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan soykırım acısını, Hrant Dink'in "23,5 Nisan" yazısıyla paylaşıyorum

"Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle..."

Ortadoğu cehennemine Gazze'ye BARIŞ gelecek mi?

İsrail, İran ve Filistin'de iktidarlar değişmedikçe, Batı'nın İsrail'e kayıtsız şartsız desteği son bulmadıkça, Hamas şiddet ve terörden vazgeçmedikçe Ortadoğu'da barış kapısı açılmaz!