16 Haziran 2017

Sansürsüz Türkiye: Türkiye’den muhalif, eleştirel gazetecilerin sesine ses olmak istiyoruz

WDR’den Helga Schmidt: Türkiye’de sansürlenecek çalışma bile yapılamıyor

Almanya’nın en büyük kamu yayın kuruluşu WDR (Batı Alman Radyo ve Televizyon Kurumu), çok sayıda gazeteci ve yazarın tutuklandığı ya da işsiz bırakıldığı Türkiye’de sesini duyuramayan, sansürlenen gazetecilere de bir platform olmak üzere hayata geçirdiği “Sansürsüz Türkiye” projesini sürdürüyor.

WDR bünyesindeki ‘Hikâye ve Araştırma Bölümü’nün Kasım 2016’da Can Dündar, Bülent Mumay, Hatice Kamer, Kürşat Akyol ve Gönül Kıvılcım ile ilk adımlarını attığı proje, ifade ve basın özgürlüğüne destek vermeyi amaçlayan Almanca-Türkçe bir haber portalına dönüştü.
WDR Hikâye ve Araştırma Bölümü Genel Müdür Yardımcısı Helga Schmidt ile “Türkiye’de sesini duyuramayan gazetecilerin sesi olmak istediklerini” vurguluyor.

Sansürsüz Türkiye projesini Helga Schmidt ile konuştuk.

Helga Schmidt

- Projenizin adını neden özellikle “Sansürsüz Türkiye” olarak seçtiniz?

Helga Schmidt: Türkiye’de son yıllarda özgür bir biçimde gazetecilik yapmak neredeyse mümkün değil. Çünkü çok sayıda gazeteci tutuklandı ya da farklı yöntemlerle çalışmaları engellendi. Aslında onların çalışmaları sansürlenmiyor, sansürlenecek çalışma bile yapılamıyor. Yazdıkları haberler basılmıyor, yayınlanmıyor.

Elbette Türkiye’de siyasi çalkantılar var, bunları ancak hükümete yakın yayın kuruluşlarından ve onların yorumları ile takip edebiliyorsunuz. Bu durumda biz Türkiye’den muhalif, eleştirel gazetecilerin sesine ses olmak istiyoruz. Daha açık haliyle söylemek istersem, söz konusu gazeteciler söylemek istediklerini en basit metotlarla, mesela cep telefonlarıyla kaydediyor, bize yolluyor, biz de onların hikâyelerini elden geçirip Almancaya çevirerek yayınlıyoruz.

- Türkiye’ye, çok sayıda gazeteci ve sanatçı için cadı avı başlatıldığı tepkileri var. Can Dündar gibi gazetecileri nasıl projenize kattınız?

Helga Schmidt: Can Dündar hiç duraksamadan evet dedi. Berlin’de kendisi ile buluşup, bizim için hikâyesini anlatıp anlatmayacağını sorduğumuzda, Alman kamuoyunu bilgilendirmenin ne kadar önemli olduğunu söyleyerek yanıt verdi. Dündar’a göre, Alman halkını Türkiye’nin otoriter bir rejimle yönetilip yönetilmemesi yakından ilgilendirmeli. Can Dündar hâlâ Türkiye’yi AB yolunda görüyor. Bu yolun zor olduğunu biliyor ama aşılamaz olmadığından da emin. Hukuk devleti ilkesinin şimdilik enkaz halinde olduğunu düşünüyor. Bildiğiniz gibi kendisi şu an, vatan hainliğinden yargılandığı için Türkiye’ye dönemiyor. Bu yüzden de yurtdışından Türk kamuoyuna ulaşarak, meslektaşlarının ne tür zorluklarla karşı karşıya kaldığını anlatmak istiyor. İlk etapta bizimle çalışan diğer dört gazeteci zor koşullar altında olsalar da Türkiye’de yaşıyorlar ve en önemlisi yazamıyorlar. Onlar için seslerini en azından dışarıda duyurabilmek çok önemli.

- Türk meslektaşlarınız nasıl tepki verdiler?

Helga Schmidt: Son derece olumlu. En fazla Türkiyeli göçmen bizim eyaletimizde, Kuzey Ren Vestfalya’da yaşıyor. Bu nedenle kurumumuz WDR, düzenli olarak Türkiye hakkında haberler yapıyor. WDR’nin kanalı Cosmo’nun Türkçe Servisi Köln Radyosu yıllardır Türkiye’deki önemli ve bağımsız gazeteciler ile ilişki içerisinde. Özellikle olağanüstü hâl ilan edildikten sonra ilişkimizi daha da sıkılaştırdık. Hatta bu proje, “Sansürsüz Türkiye” bu sayede oluştu.

- Türkiye’de hükümet eleştirilere karşı son derece sert bir tavır alıyor. Yani eleştirel gazeteciler ağır bedeller ödüyorlar. Sizin projenize katkıda bulunanların düşüncelerini açıkça söylemesi ne kadar tehlikeli?

Helga Schmidt: Bizim çalıştığımız gazeteciler asıl susmanın tehlikeli olduğunu düşünüyorlar. Batı’da Cumhurbaşkanı Erdoğan bir otokrat olarak görülüyor. Ama o halkın çoğunu arkasına alabileceğini düşünerek, yaptıklarının demokratik ve yasal olduğunu öne sürüyor. Bu bizim birlikte çalıştığımız gazeteciler için zor bir durum. İstanbullu gazeteci Kürşat Akyol bunu “Günlük şaşkınlıklar” olarak tanımlıyor. Kendisi daha önce hemen hemen bütün günlük gazetelerde çalışmış. Ancak şimdi Kürşat Akyol’un yaptığı eleştirel haberler sadece yabancı medya kuruluşlarını ilgilendiriyor. Deneyimli bir gazeteci olmasına rağmen son yıllarda röportaj yapacak bilim insanı ya da uzman, hatta tanıdık bile bulamadığından yakınıyor. Herkesin korktuğunu düşünüyor haliyle. Bazı arkadaşlarının sosyal medya hesaplarını kapattıklarını anlatıyor. Kürşat Akyol yaptığı işin risklerini açık yüreklilikle dillendiriyor. Bizim projemize katılan meslektaşlarımın kişisel endişelerini bir kenara bırakarak, öfkelenmeden, bağımsız haber yapma ve düşünce özgürlüğüne sahip çıkma hakkı konusunda konuşabilmeleri beni çok müteessir etti açıkçası.

- Peki, siz gazetecileri tehlikeye atmaktan korkmadınız mı? Hazırlık aşamasında bir çekinceniz oldu mu?

Helga Schmidt: Elbette şüphe duyduğumuz zamanlar oldu. Hâlâ projemizde yer alan gazetecileri nasıl koruyabileceğimiz konusunda fikir alışverişinde bulunuyoruz. Çünkü radyo için yaptığımız sesli anlatılar ve onları yayınladığımız internet sitesi “Sansürsüz Türkiye” kitlelere ulaşmaya devam ediyor. Türkiye’de gazetecilere yapılan baskılar da öyle. Ancak gazeteci dostlarımız şu konuda hemfikirler: Biz gazeteci olarak çalışmaya devam edeceğiz, “Sansürsüz Türkiye”nin yarattığı kamuoyu asıl bizim koruyucumuz. Bülent Mumay’ı örneğin kendisine yapılan baskı yıldırmadı. Bize yazmaya, sesini duyurmaya devam ediyor. Mumay Hürriyet’in internet servisinin şefiydi, hükümet yanlıları kendisinin bakış açısından hoşlanmıyorlar diye işinden edildi. İşini kaybetmesinin sebebi gerçekten buydu. Darbe girişiminden sonra tutuklanıp serbest bırakıldı. Elbette kendisine verilen mesaj, eleştirilerinde ölçüyü kaçırmaması yönündeydi. Bülent Mumay sadece bize değil Alman gazetelerinden Frankfurter Allgemeine’ye yazmayı sürdürüyor. Bence bu saygı duyulacak sağlam bir duruş. Tabii bu günlük hayatına başka türlü yansıyor. Ailesi için endişe ediyor, ülkeyi terk etmesinin daha iyi olup almayacağını kafasında tartıp duruyor. Zaten “Sansürsüz Türkiye”nin başlamasına neden olan uzun radyo anlatısında da bunu görüyorsunuz, daha sonra hazırladığı yorumlarda da.

- Projeye katılan meslektaşlarınız Türkiye’deki baskılarla ilgili neler anlattılar?

Helga Schmidt: Her şeyden önce günlük hayatlarının nasıl değiştiğini anlatıyorlar. Olağanüstü hâl ilan edildikten sonra değişen, artık tanıdıkları ülke olmayan Türkiye’yi tarif ediyorlar. Gazeteci yazar Gönül Kıvılcım mesela, bütün hayatının nasıl altüst olduğunu, şimdi neler yaptığını, gözaltına alınan ya da tutuklanan meslektaşlarına ne şekilde yardım etmeye çalıştığını, düzenlediği uyarı nöbetlerini ve bununla girdiği rizikoyu tarif etmeye çalışıyor. Kıvılcım için önemli olan tutuklu gazetecilerin unutulmamaları ve unutulmadıklarını bilmeleri. Bu bizim Alman toplumunun kulağına fazla duygusal ve basit gelebilir ama değil. Aylarca tutuklu kalan yazar Aslı Erdoğan’a bir yün ceketi ne kadar zor ulaştırdıklarını Gönül Kıvılcım’dan dinlediğinizde bunu anlayabiliyorsunuz.

TIKLAYIN- Banu Güven: Türkiye bugün 163 gazeteciyle kırılması güç bir rekoru elinde tutuyor

- Projenizde gazeteciler Türkiye’de anlatamadıklarını anlatıyorlar. Sizi en çok hangi hikâye etkiledi?

Helga Schmidt: Redaksiyonumuzda gazeteci dostlarımızın bize gönderdikleri sesli anlatıları geldiğinde ve her birini ilk dinlediğimizde çok sarsıcı anlar yaşadık. Her bilgiden herkesin anlayabileceği etkili bir hikâye çıktı. Ben Diyarbakır’dan bize seslenen Hatice Kamer’in hikâyesinden çok etkilendim. Çünkü biz Kürtlerin yaşadıkları bölgelerden fazla haber alamıyoruz. Orası çoktandır büyük bir bölümünden haber yapılamayan bir bölge. Hatice Kamer burada kalmaya devam ediyor. Anlatısının ilk bölümünde ailesinin Diyarbakır’ın Sur ilçesine gece yapılan saldırıdan sonra evlerini ne halde bulduklarını tarif ediyor. Oturdukları mahalleden eser kalmamış. Evler, sokaklar yerle bir olmuş. Hatice Kamer’e göre bu görüntüler iç savaşa işaret ediyor ama İstanbul’daki medya Doğu Anadolu’daki olaylara çok fazla yer vermiyor.

- Bülent Mumay nasıl kapısının çalınıp tutuklandığını anlatıyor. Sizin için bir meslektaşınızı haberin öznesine koymak zor olmuştur eminim?

Helga Schmidt: Kesinlikle. Hiçbir gazeteci haberin merkezinde olmak istemez. Gazeteciler olay ve kişiler hakkında haber yapmak ister, haber olmak istemezler. Türkiye’de en saygın gazetecilerin tutuklandığı, tutuklanmayanların korku atmosferinde yaşadığı, vatandaş olarak haklarını kaybetme tehlikesi içinde olduğu ve tek taraflı yayın yapıldığını artık herkes biliyor. Sadece Türkiye’dekiler değil Almanya’da yaşayan Türkiyeli göçmenler de AKP hükümetinin kontrolü altında olan, yaymak istediği haberleri dinliyor ve izliyorlar. Bizim projemizde yer alan gazeteci yazarlar ise Türkiye’deki durumu farklı bir bakış açısından, daha eleştirel bir açıdan tarif ediyorlar. Maalesef bizim projeye başladığımız günlerden bu yana durum değişmedi hatta kötüleşti. Türkiye tarihi bir kavşakta. Ya diktatörleşecek ya da hukuk devleti ve demokrasiye geri dönecek. Zayıf olsa bile hâlâ umut var. Meslektaşlarımızın kendi hikâyelerini bu kadar açık yüreklilikle anlatma cesareti gösterebilmesi de bunun işareti.

- Radyo için hazırladığınız uzun hikâyeleri WDR’nin internet sitesinden tekrar tekrar ve iki dilde dinlemek mümkün. Yeni hikâyelere yer vermiyorsunuz ama başka bir formatta projeye devam ediyorsunuz. Bunu tarif eder misiniz?

Helga Schmidt: WDR kapsamında bu proje için yeni bir internet sitesi oluşturduk. Almanca, Türkçe ve İngilizce basından tarafsız ve eleştirel haber ve yorumları, olayların perde arkasını gözler önüne seren röportajları, videoları Almanca ve Türkçe olarak derliyoruz. Ayrıca Türkiye’den düzenli videolar geliyor. Bunlar haftalık bir köşe gibi, video formatında ve iki dilli olarak geliyor. Bu videolar hem Türkiye’de, hem de Almanya’da büyük ilgi görüyor ve sosyal medya üzerinden yüz binlere ulaşıyor. Tabii Can Dürdar ise artık Berlin’de, “Özgürüz” ile kendi haber portalını açtı. Ancak daha ilk haber yayınlanmadan Türkiye’den erişim engellendi. Biz de bu yüzden “Özgürüz”ün haber ve söyleşilerine düzenli olarak kendi sayfalarımızda yer veriyoruz. İlk yola çıktığımız diğer gazeteciler ile de yine zaman zaman işbirliği yapıyoruz. Ve Türkiye’de sesini duyurmakta zorlanan başka isimlerle de iletişim içindeyiz. Ayrıca Türkiye’deki gelişmeler, Almanya-Türkiye arasındaki ilişkiler ve Almanya’daki Türkiye kökenliler hakkında Twitter’da öne çıkan paylaşımları da, sayfada yer alan ve düzenli olarak güncellenen özel bir sütunda bulmak mümkün.

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ah İran! Ah Almanya!

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaratılan dünya düzeni yine o düzeni yaratanlar tarafından yıkılıyor. İran-İsrail kavgasını da bu oyunun içinde görmek gerekir. Gazze savaşı ile birlikte değerlere dayalı dış politika ve küresel dünya düzeninin dayandığı kurum, kural ve normlar da anlamsızlaştı. Gazze sadece otuz binden fazla kişinin değil, uluslararası düzenin de mezarlığı haline geldi

Dejavu: Menekşe Toprak Berlin’de Suat Derviş’in izini sürdü

30’lu yılların Berlin’i ile bugünün Berlin’i arasında benzerlikleri görmek bende de bir dejavuya neden oldu. Menekşe Toprak’ın ilk kadın romancı ve gazeteciler’den Suat Derviş’i anlattığı kitabına "Dejavu" adını vermesi tesadüf değil

Sıcaktı, çook sıcak

Dünya hiç bu kadar sıcak, bu kadar kurak olmamıştı. Birdenbire gelen yağmur ve kasırgalar geldiği yeri çöle çeviriyor. Uluslararası toplum, sözde çevreci politikalar ile iklim krizini çözüyormuş gibi yapıyor. Daha çok gelişmiş sanayii ülkelerinin yarattığı bu krizden de yine yoksul ülkeler mağdur