01 Temmuz 2013

Markovica: Hırvatlar AB'ye karışık duygular içinde giriyor

Nadica Markovica ile Hırvatistan'ın AB üyeliği hakkında bir röportaj gerçekleştirdi

Fulya Canşen, Nadica Markovica (WDR-FHE Güney Doğu Avrupa uzmanı) ile bir röportaj gerçekleştirdi. Markovica, Hırvatistan'ın AB'ye girişi ve AB'nin güncel durumları hakkında önemli tespitlerde bulundu.




\

Hırvatistan AB üyeliğine hazır mıydı?

Yanıtlaması zor bir soru. Elbette siyasetçiler Hıvatistan’ın gerekli kriterleri yerine getirdiği ve AB üyeliğine hazır olduğunu söyleyeceklerdir. Çünkü Hırvatistan bunun için çok çaba harcadı. Hatta Hırvatistan AB’ne hazırlanmaya 1991 yılında bağımsızlığına kavuştuktan sonra başladı. Hırvatistan’ın iki hedefi vardı. AB ve NATO üyesi olmak. NATO üyeliğini 2010 yılında gerçekleştirdi. Şimdi de AB üyesi oldu. Siyasi açıdan bakıldığında gerekli kriterleri yerine getirdi, bunu AB de onayladı ki üye olabildi ama bu AB üyelik kriterlerini hakkıyla yerine getirdiği anlamına gelmiyor maalesef. Örneğin AB üyelik sürecinde bazı yasalar neredeyse ışık hızıyla değiştirildi ve yürürlüğe sokuldu ancak bütün ülkede hayata geçirildiği konusunda şüphelerim var. Bazı alanlarda yapılacak çok iş var. AB’nin de sık sık hatırlattığı gibi, yolsuzlukla mücadelede daha fazla adım atması gerekiyor Hırvatistan’ın. Adalet sistemi de henüz oturmadı diyebiliriz. Hırvat halkını ve kültürel entegrasyonu sorarsanız, evet Hırvatistan AB’ne hazır. Siyasetçilerin de dediği gibi Hırvatistan ait olduğu yere, Batı medeniyetinin beşiğine geri döndü.

Bazılarına göre, Hırvatistan ile birlikte AB yeni bir Yunanistan’ı yani bir sorunlar demetini birliğe aldı. Siz ne diyorsunuz?

Elbette bu şüphenin altında AB’nin ve Hırvatistan’ın ekonomik durumu yatıyor. AB’nin klübe yeni bir sorunlu çocuk daha alıp almadığı merak ediliyor. Evet aslında bu önemli bir konu. Çünkü Hırvatistan’ın ekonomisi hiç de parlak değil. %20 gibi bir işsizlik oranına sahip. 4,3 Milyon nüfusu olan bir ülkede 1,3 milyon kişi işsiz. Nüfusun önemli bir kısmının da emekli olduğunu hatırlatalım. Ülkenin ekonomisinin bu denli kötü olmasının önemli bir nedeni savaş ama bir başka önemli nedeni de iktidara gelen siyasetçilerin kendi ceplerini doldurması. Pekçok kamu şirketi bu yolla iflas etti. Ayrıca ülkede istihdam yaratacak dış yatırımlar yapılamadı. Tabii Hırvatistan’ın üyeliği AB’nin kendisinin kriz içinde olduğu bir döneme denk geliyor.  AB sadece mali değil kurumsal olarak da bir kriz yaşıyor. Bundan Hırvatistan da etkileniyor ve Hırvat halkı haklı olarak ‘‘bu gemi bizi nereye götürüyor‘‘ diye soruyor. Polonya’nın daha doğrusu diğer Doğu Avrupa ülkelerinin üye olduğu dönem çok farklıydı.

O zaman Hırvatistan üyeliğini Polonyalılar gibi coşkuyla kutlamıyor diyebilir miyiz?

Elbette Hırvat halkı seviniryor AB üyesi olduğuna ama bunu AB’nin son genişleme dönemiyle karşılaştırmamak gerekir. Hırvat halkı karışık duygular içinde giriyor AB’ye. Bir yandan sonunda kapı önünde beklemekten kurtuldukları ve kulübe üye oldukları için rahatlamış görünüyorlar, bir yandan da AB krizinin kendilerini nasıl etkileyeceğini merak ediyorlar. Şüpheyle pragmatizm arasında gidip geliyorlar diyebiliriz. Sevinçten çıldırmıyor ve pembe gözlüklerle bakmıyorlar üyeliklerine. Benim konuştuğum Hırvatlar AB üyeliğini onaylıyorlar ama çok fazla da umut bağlamıyorlar. Ama içten içe de AB üyeliğinin ülkelerini biraz daha düzene sokacağına inanmak istiyorlar. En azından istihdamın artmasını diliyorlar.

AB üyelik süreci, müzakere süreci ülkeyi nasıl değiştirdi?

Hırvatistan 2005 yılının Ekim ayında resmen müzakerelere başladı. Ondan önce AB ile ortaklık ve istikrarlılık sözleşmesi imzalamıştı. AB’nin Hırvatistan'a biçtiği kıyafet aslında bütün eski Yugoslavya ülkelerine biçtiği ile aynıydı. AB’ne uyum sağlamak için çok sayıda yasa değişti ve yürürlüğe kondu. Lahey Savaş Suçluları Mahkemesi kararlarının dışında hemen hemen her adım Brüksel’in istediği doğrultuda atıldı. Hırvatistan Lahey ile birlikte çalışma sözü verdıkten, eski generallerden Bottovina’nın teslim edilmesi sağlandıktan sonra AB Hırvatistan’ın üyeliğine yeşil ışık yaktı. Müzakereler başladıktan sonraki sekiz yıl devlet kurumlarının AB’ye uyumlu hale getirilmesiyle geçti. Ama AB üyeliği bundan ibaret değil. Seyahat özgürlüğü, işgücünün serbest dolaşımı gibi başka değerler de söz konusu. Örneğin üniversite öğrencileri…Onların başka ülkelerde eğitim almaları sağlandıkça AB üyeliğinin Hırvatistan’ı nasıl değiştirdiğini göreceğiz.

Hırvatistan Slovenya’dan sonra AB’ye üye olan ıkıncı eski Yugoslavya ülkesi. Bu AB için ne ifade ediyor?

AB için şunu ifade ediyor. İkinci dünya savaşından sonra barışı ve istikrarı sağlamak için kurulan AB, savaş deneyimi çok yeni olan bir ülkeyi daha içinde alıyor. Savaştan 1995 yılında çıkan Hırvatistan topraklarında hala mayınlar var. Bunlar pek konuşulmuyor tabii. Bu açıdan bakıldığında Hırvatistan’ın AB’ne savaş karşıtlığı ve barış gibi alanlarda çok şey katabileceğini, daha aktif ve daha kendine has bir siyaset güdeceğini söylemek mümkün. Ayrıca Hırvatistan komşuları, Bosna Hersek, Sırbistan ve Karabağ’a AB üyelik sürecinde yardımcı olma sözü verdi. Bu da AB’nin özü yani barış ve istikrarı koruma hedefiyle özdeşleşen bir durum.

Hırvatistan diğer eski Yugoslavya ülkeleri için örnek mi olacak?

Evet olacak. Bir kere bu  eski Yugoslavya ülkelerinin AB’ne üye olmasının mümkün olduğunu gösteriyor. Slovenya ve Hırvatistan’ın AB içinde olması birincisi Birliğin 2004 yılında Selanikte verdiği sözü tuttuğunu gösteriyor. Yani Batı Balkan ülkelerinin AB perspektifi devam ediyor. İkincisi de AB ne kadar kriz içinde olursa olsun kriterleri yerine getiren bir ülkeyi Birliğe kabul edebiliyor.

AB’nin sınırı nasıl değişecek?

Hırvatistan’ın üyeliğiyle AB’nin sınırları Sırbistan’a kadar uzanmış oluyor. Macaristan Sırbistan, Bosna Hersek ve Karabağ geliyor. İlginç bir durum var. Bosna Hersek’in topraklarının bir kısmı AB ülkeleri arasında kalmış oluyor. Eğer otomobille yolculuk yapıyorsanız, Neom’a kadar gidince Bosna Hersek’e giriyorsunuz sonra Hırvatistan’a dönüyorsunuz ve Dubrovnik’e doğru gidiyorsunuz. Bu sorunun nasıl çğzüleceği Hırvatistan, Bosna Hersek ve AB’nin imzalayacağı anlaşmaya bağlı. Temmuz Ağustos turizm sezonu. AB vizesi olmayanlar ya da Bosna Hersek vizesi gereken turistlerin ne yapacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Avrupa Komisyonu da bu koridor sorununun çözümüne hem siyasi hem de mali olarak katılıyor. Henüz bir çözüm bulunamadı.

Türkiye’den Hırvatistan’a giden turist sayısı artmıştı son yıllarda. Şimdi Hırvatistan AB üyesi olunca vize gerekecek.

Bu konu Hırvat medyasında çok defa dillendirildi. Vize muafiyetine sahip Türk ve Rus turistler ülkenin ekonomisi için önemli çünkü. Hırvatistan ucuz bir turistik ülke değil. Hırvatistan’da tatil yapabilecek ekonomik gücü olanlar. Sanırım kolay bir biçimde vize alacaklardır.

Türkiye ile Hırvatistan’ın müzakereleri aynı yıl başlamıştı ama Türkiye çok uzun bir süredir AB’nin kapısını çalıyor. Hırvatistan’ın üyeliği zaten krizde olan AB Türkiye ilişkilerine bir gölge daha düşürür mü dersiniz?

Türklerin kızgınlığını anlayabiliyorum. Hırvatistan da zaman zaman AB’nin kapısında gereğinden fazla beklediği konusunda serzenişlerde bulunmuştu. Zagrep Brüksel’i haksızlık yapmakla, iki yüzlü davranmakla suçlamış, Brüksel tarafından istenmediğini düşünmüştü. Elinden geleni yaptığını düşünen Türkiye’nin hayal kırıklığı çok anlaşılabilir bir durum. Çok sayıda fasıl var açılıp kapatılması gereken, aynı anda yola koyulan bir başka ülke AB’ne girerken Türkiye’nin hala fasıllardan sadece birini kapamış olması kızgınlık yaratıyordur eminim. Siyasetçilerin kızgınlığı beni ilgilendirmiyor. Onların işi bu zorlu AB sürecini yönetmek. Beni asıl ilgilendiren sözkonusu siyasi sürecin o ülkede yaşayan insanlara ne yaptığı. Süreç uzadıkça AB’ne duyulan güven de azalıyor tabii.

Almanya Başbakanı Angela Merkel Hırvatistan’ın üyelik kutlamasına katılmaktan vaz geçti. Bu ne ifade ediyor sizce?

Aslında üyelik sürecine gölge düşürüyor diyebiliriz. Almanya’nın başbakanlık düzeyinde temsil ediliyor olması Hırvatistan için önemliydi. AB’nin en önemli kişisinin Zagrep’de olmamasını Hırvat medyası‚ siyasi bir tokat‘ olarak nitelendirdi. Merkel’in gelmeme nedeni üzerinde pekçok fikir yürütüldü. Bence Angela Merkel onur konukları arasında olsaydı iyi olurdu.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ah İran! Ah Almanya!

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaratılan dünya düzeni yine o düzeni yaratanlar tarafından yıkılıyor. İran-İsrail kavgasını da bu oyunun içinde görmek gerekir. Gazze savaşı ile birlikte değerlere dayalı dış politika ve küresel dünya düzeninin dayandığı kurum, kural ve normlar da anlamsızlaştı. Gazze sadece otuz binden fazla kişinin değil, uluslararası düzenin de mezarlığı haline geldi

Dejavu: Menekşe Toprak Berlin’de Suat Derviş’in izini sürdü

30’lu yılların Berlin’i ile bugünün Berlin’i arasında benzerlikleri görmek bende de bir dejavuya neden oldu. Menekşe Toprak’ın ilk kadın romancı ve gazeteciler’den Suat Derviş’i anlattığı kitabına "Dejavu" adını vermesi tesadüf değil

Sıcaktı, çook sıcak

Dünya hiç bu kadar sıcak, bu kadar kurak olmamıştı. Birdenbire gelen yağmur ve kasırgalar geldiği yeri çöle çeviriyor. Uluslararası toplum, sözde çevreci politikalar ile iklim krizini çözüyormuş gibi yapıyor. Daha çok gelişmiş sanayii ülkelerinin yarattığı bu krizden de yine yoksul ülkeler mağdur