Çok öz ve özet başlayalım, sonra açarız: AKP, CHP’nin 1920-30’lardaki büyük sevabını imhaya, büyük günahını da ihyaya soyundu. Bu gidiş çok kötü.
O dönemde CHP, muazzam bir sevap yapmıştı: Yukarıdan devrim’le Türkiye’ye uygarlıkta birkaç sınıf birden atlatmıştı. O Batıcı reformlar olmasaydı şu anda mesela kadınlara oy hakkı diye çırpınıyor olabilirdik.
Bu bir gerçek. Üstelik, yukarıdan devrim’in tek atımlık bir silah olduğunu, birden fazla atarsan suratında patlayacağını ve karşındakine yarayacağını bilmeyen okumuş cahillere rağmen bir gerçek. 1960, 71, 80, 97 darbelerinin rezilliklerine rağmen bir gerçek. Rektör K. Alemdaroğlu’nun sefil döneminde üniversite kapılarında işlenen insan hakları cinayetlerine rağmen kocaman bir gerçek.
***
AKP şimdi bu büyük sevabı imhaya çabalıyor. 4+4+4 uygulayıp bütün normal okullar İmam-Hatip (İH) hendeğine atılıyor (öyle ki, şimdi 5 İH’liden ancak 1’i girebildi üniversiteye bu yıl). Yurt ve kurslarda Fethullahçılardan boşalan yerler başka tarikatlara “davetli ihale”yle veriliyor. Müfredattan evrimçıkarılıp yerine cihat, yani “Din uğruna yapılan savaş” sokuluyor. Yakında, resmî nikahı köy vaizleri de kıymaya başlayacak.
Başfetvacı profesör, “Yolsuzluk başka, hırsızlık başkadır”dan sonra, ‘Başını örtüp sigaranın dumanını savuramazsın, yoksa erkekler…’ mealinde ayıp yazılar yazıyor. Zamanın Ruhu’ndan esinlenen zontalar da, metrolarda-otobüslerde duman savurmayan kadınlara tekme savuruyor.
AOÇ’yi Amerikan sefaretine satmaları, İstanbul’daki AKM’yi yıkmaları saymıyorum.
***
Yıl 1925. Şeyh Sait İsyanı çıkmış ve Diyarbakır katılmayınca sönmüş. Dönem, faşizmin tüm Avrupa’da kol gezdiği dönem. Mülkiyeli bir büyüğümüz, Ankara’nın M. Kemal yönetimindeki ilk emniyet müdürü, konuya ve bölgeye en vâkıf bürokrat, Elaziz (Elazığ) Valisi Ali Cemal Bey (Bardakçı) Dersim’e paşaların önerdiği “tenkil” (topluca ortadan kaldırma) ve “temsil” (=asimilasyon; msl [ör. emsal, misal] sülasisindendir) yöntemiyle değil, “şefkat, eğitim ve ekonomi”yle yaklaşılmasını öneren bir rapor hazırlamış.
Ama CHP onu değil, muazzam bir günahı tercih ediyor: 1925’ten ders alıp Kürtleri sisteme entegre etmek yerine, ordu sevk edip tenkil’e girişiyor.
Hemen hatırlatayım: Dersim isyan falan etmedi efendim. Tekrar ediyorum, hepimize okullarda belletildiğinin aksine, bir ahşap köprü yakmak dışında isyan falan yok. Ama Türk ulus-devletine fazla farklı gelen Dersim’i ortadan kaldırmak için “isyan” söylemine çok ihtiyaç var. Dersimli köylüleri “tayyare”lerle (ah Sabiha Gökçen ah! Ah Hrant!) ve dönemin en “ileri” teknolojisi olan zehirli gazla kırmak, kıramadıklarını batıya sürmek var.
Diğer yandan CHP, Kürtleri temsil=asimile etmeye (yani manen yok etmeye) girişiyor. Sürdüğü Kürtlerin çocuklarını alıp asker ailelerinin yanına evlatlık veriyor. 1925 Şark Islahat Planı’nda (ŞIP) en sıradan tedbir “Türkçeden maada lisan kullananlar”ın cezalandırılması ve “kız mekteplerine ehemmiyet verilerek kadınların Türkçe konuşmalarının temini” (bkz. ŞIP md. 5, 13, 14, 16).
1930 tarihli Türkleştirme Genelgesi bunu tamamlıyor: “Türk kızlarının Türkçe konuşmayan köylülerle evlendirilmesi teşvik” edilecek, “Türkçe bilmeyen köylü kadınları şehirlere celbedilerek Türk evlerine münasip hizmet ve suretlerle” yerleştirilecek, diyor.
***
1930’lar, faşizmin bütün dünyayı sardığı devirdi. AKP aynı büyük günahı şu anda 21. Yüzyılda tekrarlıyor.
Bir yandan PKK’yi sistematik operasyonlarla ve günümüzün en ileri teknolojisi olan silahlı İHA’larla (drone)ortadan kaldırmaya çalışırken, asimilasyonu doruğuna çıkarıp Kürt toplumsal belleğini sıfırlamaya çalışıyor:
Aynen CHP’nin 1930’larda ve 27 Mayıs’ın 1960’larda yaptığı gibi vali ve kaymakamları Kürt belediyelerine kayyım atayıp Doğu ve Güneydoğu’da yer isimlerini değiştirtiyor, Kürtlerin büyük saygı duyduğu ne kadar ölmüş insan varsa kültür kurumlarından adlarını siliyor, anıtlarını yıkıyor. Medyada herkesin kullandığı “Kürdistan” kelimesini TBMM’de kullanmaya kalkacak milletvekilini cezalandıracak biçimde Meclis iç tüzüğünü değiştirdi.
Son olarak, "Gönül Köprüsü Projesi" kapsamında Ordu'ya da götürülen Şırnaklı sporcu çocuklara tek tip Türk bayraklı tişörtler giydirilerek valinin eli öptürüldü. Sakın AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Diyanet, özellikle Doğu ve Güneydoğu'daki çalışmalarda çok ama çok geç kalmıştır” derken İslam’ın asimilasyon için yeterince kullanılmadığından şikayet ediyor olmasın?
***
PKK’ye yapılan operasyonları anlamak zor değil: Silahlı isyana silahla karşılık. Ama kazın ayağı bununla sınırlı değil.
Bir kere, PKK hüdayi nabit (kendi kendine yetişmiş bitki) değil. Diyarbakır 5 No’lu Askerî Cezaevi’nde özenle üretildi. Burası, 12 Eylül faşizminin en mümtaz kurumu; işkenceden 34 kişinin öldürüldüğü, yüzlerce kişinin sakat bırakıldığı yer. Bu insanlardan 25'i aldığı ağır darbeler sonucu, 5'i açlık direnişi sonucu öldü. 5'i kendini asarak, 4'ü kendini yakarak intihar etti. Burada kenef yalatılır, makata cop sokulur, hayalara kurt köpeği saldırtılırdı; hatırladınız mı? İşkencecilerden de hiçbiri ceza almamıştı.
İkincisi, işkence artık geri geldi. Eğer 36 Şemdinli köylüsünün sırtındaki üçer parmak enindeki kırmızı izleri gazetelerde gördüyseniz uzun lafa gerek yok. Belki de daha acısı, Valiliğin açıklaması: “Güvenlik güçlerimize direnen şahıslar da yetkiler dahilinde zor kullanılarak derdest edilmişlerdir."
Üçüncüsü, bu yapılanları mazur göstermek için çok pratik bir yol tutuldu: 7 Haziran seçimlerinden sonra HDP’nin yükselişine dur demek için yaptığı kötülükler kolay kolay unutulmayacak olan PKK’nin, operasyonlardan kurtulayım derken işlediği cinayetlerin üzerine Mal Bulmuş Mağribi gibi atlanıyor. Annesi “Eren’in oraya neden götürüldüğünün cevabını istiyorum” derken, Bahçeli’den TFF’ye kadar her yerde “İyi ki varsın Eren” şarkısının çığrılması neden acaba?
***
Hepsinden geçtim, legal mücadele eden Kürtlere yani TBMM’nin üçüncü büyük partisi HDP’ye yapılanlar nedir? Açık havada 20-30 kişi Vicdan ve Adalet Nöbeti tutuyor, yanlarına yaklaşmak yasak veya salavatla. Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş dahil 13 HDP milletvekili 4 Kasım 2016'dan bu yana tutuklu. Erdoğan, yargıyı etkilemeyi yasaklayan TCK Md. 288’e hiç aldırmadan Demirtaş’ı açıkça suçluyor: “Söylediğiniz kişi bir teröristtir." Tabii, Demirtaş’ı öven bir yurttaşa derhal soruşturma açılıyor: Terörden! Gün geçmiyor ki partinin yerel ve merkezî örgütleri basılıp yöneticileri içeri atılmasın.
Bu Selo ve partisi, AKP (ve 1930 Kemalistleri) için çok tehlikeli. Çünkü Kürtlerin böyle bir gönüllü entegrasyonu değil, silahla bastırılmaları ve zorla asimilasyonları lazım. Aynen 1930’lardaki gibi. Acaba Demirtaş cezaevinden şu demeci verince iktidar cenahı nasıl karalar bağladı, çok merak ediyorum: “Necmettin öğretmenin katledilmesini tereddütsüz bir şekilde kınıyor, lanetliyorum. Böylesi bir vahşetin hiçbir meşru ve ahlaki gerekçesi olamaz. Bu tür cinayetlere sessiz kalınmasını kabul etmeyeceğimizi ifade etmek istiyorum."
***
Belediye Başkanı iken hazırlattığı “Kürt Sorunu ve Çözüm Önerileri” raporunda “Devlet; kontrgerillasıyla, özel timiyle, harcadığı trilyonlarca lirasıyla, köy korucularıyla vs. bu sorunun üstesinden gelinemeyeceğini artık anlamış bulunmaktadır” demişti. Bunları diyen Erdoğan, bütün bu yapılanların CHP’nin 1930’lar Kürt politikasının ihyası demek olduğunu, bütün bunların Kürtlük bilincinikeskinleştirmekten başka hiçbir işe yaramadığını, bütün bunların sadece PKK’nin işine yarayacağını bilmez mi?
Sanırım bilir. Ama malum sebepler yüzünden iktidarı elden bırakmaması, bunun için de (tek ortak paydası Kürt düşmanlığı olan) Mahşerin Dört Atlısı’nı Antalya’daki faytoncu gibi koşturması lazımdır: Dinci AKP + Türkçü MHP + Ergenekoncu Asker + Ulusalcılar.