01 Şubat 2015

Başkan babamızdan ürperten sözler: İster gülün, ister ağlayın!...

Kusura bakmayın sayın Cumhurbaşkanı, ama sizinle öylesine ters düşüyoruz ki...

Artık şurası kesinlikle anlaşıldı: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkeyi tek başına ve demir bir  yumrukla yönetebilmek için elinden geleni yapacak. Gelecek seçimleri bu büyük operasyon için son ve büyük bir fırsat olarak görüyor. Ve istediği oy oranına ulaştığında, bu yolda onu durduracak hiçbir güç kalmayacak. Hemen hemen öyle...

Öte yandan ise, onun bırakınız tek adam yönetimini, şimdiki görece demokrasi içinde bile beliren baskın egemenliğini kabul etmeyecek çok geniş bir kesim var. %50’nin üzerinde olduğu kesin olan bir kesim. Ve bunların önemli bir bölümü RTE damgalı hiçbir şeye artık hoşgörüyle yaklaşmak, onu olduğu gibi kabul etmek, onunla diyalog kurabilmek vb. şeylere inanmıyorlar.    

Nasıl inansınlar ki...Tayyip Erdoğan en yaşamsal ve kritik anlarda, en önemli fırsatlarda öyle laflar ediyor ki... Günün birinde belki siyasetten çekip gidecek. Ancak o tumturaklı, ama ayni ölçüde acımasız ve anlayışsız sözleri unutulmayacak. O sivri, keskin, dönüşü olmayan sözleri.

Sadece birkaç örnek verirsek...Gezi olayları başladığında, en küçük bir anlama, empati kurma çabası yerine tüm nobranlığı içinde söyledikleri: “Onlar ne derse desin, biz oraya o kışlayı dikeceğiz”. O ‘kışla’nın içinde otel  ve ‘rezidans’ da olacağını ise, bundan birkaç gün öncesinde açık-seçik ifade etmişti.

Ya da Kobani’de sıkışmış onbinlerce insan, tarihin gördüğü en cani, en acımasız, en katil güruh tarafından tehdit edildiğinde “Kobani düştü düşecek” demesi, diyebilmesi. O kafa kesicilerin yenilmesi için birşeyler yapmak yerine, hayatı pahasına oraya koşup çabalayanların  moralini bozması, o çabayı anlamsız bulması...

Ya Kobani büyük ölçüde Kürtlerin yardımıyla kurtarıldığında? Ve tarihin en büyük katliamlarından biri olabilecek bir kanlı eylem önlendiğinde? Tüm uygar dünyanın sevinmesi gereken ve de sevindiği bu durumu onun karşılamasına bakınız: “Kobani kurtulmuş. Neredeyse çiftetelli oynuyorlar ya da halay çekiyorlar. Halbuki ortada bir enkaz var. Bütün bedeli bizim üzerimizde. DEAŞ (IŞİD’in Avrupai adı!) çekilip gitti de ne oldu? Kim orayı yeniden inşa edecek? Nerede bombalayanlar? Bize mi kalsın? Bunlara ‘sevsinler seni’ demek gerekir”.

Evet, olaylara kesinlikle asgari bir insani açıdan değil, sanki müteahhit gözünden bir bakış. Kurtulan onca cana sevinmek değil, onarımı kim yapacak hesaplarına dalmak... Kusura bakmayın sayın Cumhurbaşkanı, ama sizinle öylesine ters düşüyoruz ki...

En son sıvandığı başkanlık sistemi propagandasında, daha ilk günlerde verdiği örneklere bakınız. En ileri ülkelerin bile başkanlıkla yönetildiğini söyledi. Bu temel ve matematik olarak yanlışlığı hemen kanıtlanabilecek (nitekim kanıtlandı da) iddianın yanısıra  “İngiltere bile yarı-başkanlıktır, orada da hakim unsur Kraliçe’dir” diyerek...

Bırakın hakim unsuru ve İngiliz demokrasisinin o eşsiz inceliklerini, parlamenter sistemin ve kuvvetler ayrımının esas olmasını... O Kraliçe’nin içinden süzülüp geldiği hanedanların daha 13. yüzyılın hemen başlarında (tam olarak 1215’de),  ortalıkta Osmanlı bile yokken, ünlü Magna Carta ile nasıl krallığın yetkilerini budadığını ve parlamentonun temellerini attığını bilmiyor olabilir mi?

Gerçi Ahmet Hakan bu pası hemen gole çevirdi ve şöyle yazdı: “Allah’ını seven bunu İngilizce’ye çevirmesin... Yoksa rezil olacağız!”

Ama kimse çevirse de, çevirmese de gelecekte bizi bekleyenleri bir düşünün. Tüm yetkileri toplamış, konuşmaya da son derece meraklı bir başkan. Ve her gün ekranlardan yağdırdığı, gazetelere manşet olan bu türden sözler. Ürpertici, değil mi?    

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sinemanın unutulmuş bir yan dalına görkemli dalış

Dublör, belki biraz fazla uzun; ama görmeye değer bir yapım

Hıristiyanlık temeli üzerine bir gerilim

Immaculate'nin ilginç oyuncuları ve kimi kolay unutulmayacak birkaç sahnesi de var

Afyon'da müzik, dostluk ve siyaset günleri

Hepsi artık benim kolay unutulmaz anılarım arasında girdiler ve öyle kalacaklar