26 Nisan 2024

Sinemanın unutulmuş bir yan dalına görkemli dalış

Dublör, belki biraz fazla uzun; ama görmeye değer bir yapım

DUBLÖR - THE FALL GUY

X X X

Yönetmen: David Leich
Senaryo: Drew Pearce
Görüntü: Jonathan Sela
Müzik: Dominic Lewis
Oyuncular: Ryan Gosling, Emily Blunt, Aaron Taylor-Johnson, Hannah Wadingham, Stephanie Husu, Teresa Palmer, Winston Duke, Ben Knight, Matuse, Adam Dunn, Zara Michales
Universal filmi, 2024

İşte yılın en ilginç filmlerinden biri... Aslında belki bizim için o kadar değil; çünkü bizim filmlerde dublör denen kişilere pek başvurulmadı; hâlâ da başvurulmuyor. Çünkü genelde öylesine çılgın aksiyon filmleri, hareket-bereket içeren öyküler, fantastik ve bilim-kurgu sinema türleri bizde varolmadı. Ama dünya, özellikle de Hollywood sineması için kuşkusuz bu çok ilginç bir alan...

Film aksiyon yıldızı Tom Ryder’ın zor roller için kendine bir dublör bulmasıyla açılıyor. Kendisiyle büyük benzerlik taşıyan Colt Seavers... Colt, Metal Fırtına adını taşıyan yeni bir film için Tom’un yerini alıyor. Ki bu, filmde dendiğine göre "bilim kurgusal ve kozmik bir aşk destanıdır". Arada kovboylarla uzaylıların da ilginç biçimde kaynaştığı!...

Bu arada Colt’un başına gelmedik kalmıyor. Yangınlara dalmalar, tepelerden atlamalar; patlayan arabalardan kan-revan içinde, ama sağ-salim çıkışlar.... Başlıca desteği Jody Moreno adını taşıyan bir sinema ustası kadındır. Oyunculuğu, hatta yıldızlığı vardır; ama bu filmin yönetmenliğini yüklenmiştir. Onlar 10 yıl kadar önce tanışıp sevişmişlerdiir; ama bu ilişki hangisinin olduğu tam bilinmeyen bir hata yüzünden ayrılmakla bitmiştir. Ki bunda Colt’un asıl kabahatli olduğu da meydana çıkar.

Tam o sırada ekibimiz söz konusu film için hayli uzağa, Avustralya’nın Sydney kentine gider. Böylece şanslıyım ki görme fırsatını bulduğum kentin o harika doğası ve başta efsanevi Opera’sı olmak üzere çarpıcı mimarisi de filme eşsiz bir dekor oluşturur. Bu arada Colt dublörlüğü bırakmıştır. Şöyle der: "Artık kurşun geçmez olmadığımı idrak ettim!"... Ama yeniden dönüş kaçınılmaz görünür. Ve yine o ölümcül özveriler başlar. Bir keresinde havada attığı taklalar öylesine üstüste gelir ki, biri şöyle der: "Tam 8.5 takla attın. Herhalde bu dünya rekorudur!" Bu uzak yolculuk da hepsini "jet lag" denen rahatsızlığa düşürmüştür.

Filmin değişik kahramanları arasında Tom Ryder’in sevgilisi Iggy Star, yine Ryder’ın özel ve dümenci asistanı Alma Milan, dublör kordinatörü ve Colt’un yakın dostu Dan Tucker de vardır. Ama Jean-Claude’u unutmayalım: Bu, Fransız adının verildiği harika bir köpek!... Filmi aslında bir tür absürd komedi de sayılabilir. Hele o koca atların olmadık biçimde her yere girip çıkmaları gibi sahneler düşünüldüğünde... Ayrıca finale doğru açgözlü yapımcılarının çeşitli nedenlerle filmin finali üzerinde oynama isteklerine ve bunun Colt’un ve yeniden büyük aşk yaşadığı yönetmen Joda’nın kesinkes reddiyle bittiğine de değineyim.

Demek ki, film yapımı denen olaya çok değişik bir bakış, bu film... Ayrıca kendi içinde benim "dublörlük mizahı" dediğim bir yana da sahip... Bir başka açıdan da aktörler ve dublörleri arasındaki kutsal bağı şimdiye dek en iyi anlatan film desek.... Hiç yanlış olmaz. Gerçi filmde şakası yapıldığı gibi, bu dala Oscar filan verilmiyor!... Ama sonuç olarak onların katkılarınnın büyüklüğü önemli bir ana motif oluyor. Giderek bir filmi ne olursa olsun hayata geçirme tutkusunun da yansıması denebilir.

Biçim açısından da ilginçlikler var. Örneğin zaman zaman ekranın ikiye ayrılması. Özellikle iki kişili konuşma sahnelerinde... Genel anlamda, bir film çekerken özel efekt denen şeyin önemi beliriyor. Hayli özgün bir müziğin ve de deneyimli Jonathan Sela’nın görüntülerinin desteği de az değil. Diğer katkıda bulunanlara gelince.... Film A. Larson adlı yazarın 80’lerde yaptığı bir TV dizisinden yola çıkmış. Yönetmen David Leitch ise daha önce Bullet Train, Deadpool 2, Atomic Blond, Fast&Furious serisinden bir film gibi iş yapmış filmlere imza atmış. Ayrıca bir zamanlar dublörlüğü bizzat denediği de biliniyor. Hem de yıllar boyunca... Daha iyisi olur mu?

Oyunculara gelince... Ryan Gosling ve Emily Blunt gibi iki önemli oyuncunun yarattığı ikili görmelere seza...Yan rollerde Aaron Taylor-Johnson, Hannah Wadingham, Stephanie Husu, Teresa Palmer gibileri de çok iyi. Belki biraz fazla uzun; ama görmeye değer bir yapım...

YARIN: REKABET

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kaderin elinde sönüp giden bir şarkıcının dramı

Özellikle müzikseverler için kaçırılmaması gereken filmlerden...

Tenis, rekabet, cinsellik ve eşcinsellik

Filmin cinsellikle eşcinselliği birleştirdiği, giderek sinemada sporla seksi inceliklerle sunan filmlerin başına geçtiği açık