26 Şubat 2024

Ters tepen Amerikan ‘Brejnev doktrini’

ABD yönetimi tarihinin en büyük yanlışlarından birini Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte ondan Brejnev Doktrini’ni ödünç alarak -ya da Sovyet liderliğinden gelmiş bir hediye gibi kabul ederek- benimsemiş olabilir mi?

Acaba Amerika Birleşik Devletleri yönetimi tarihinin en büyük yanlışlarından birini Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Brejnev Doktrini’ni benimseyerek yapmış olabilirler mi?

Doğrusunu isterseniz, diplomatik kariyerine ABD’nin Çekoslovakya (1981-1983) ve Sovyetler Birliği (1987-1991) Büyükelçiliklerini de sığdırmış, ünlü Amerikalı kıdemli diplomat, tarihçi ve dil bilimci Jack Foust Matlock Jr.’ın geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı bir makalesine denk gelmeseydim, bu tip bir soru yöneltmek aklıma gelmeyebilirdi.

Matlock, 1996 yılında kurulmuş ve üç ayda bir yayınlanan American Diplomacy isimli diplomasi çevrelerinde saygın da bir yeri olan bu online dergide, geçtiğimiz günlerde “The Christmas Gift That Keeps Giving” (Vermeye Devam Eden Noel Hediyesi) başlığıyla çok önemli gördüğüm, ilginç bir makaleye imza attı da onu okuyarak eski Sovyet lideri Leonid Brejnev’in (1906-1982) adıyla bilinen uluslararası ilişkiler doktrininin nasıl ABD parantezine alınabileceğini görmüş oldum.

Bir Noel Hediyesi olarak Brejnev Doktrini

Matlock’un söz konusu makalede böyle bir başlık atmasına sebep, Moskova’da ABD Büyükelçisi olarak görev yaptığı dönemde Sovyet Dışişleri Bakan Yardımcısı Ivan Aboimov’un 1989 yılı Noel arifesinde ona nükteli bir şekilde şöyle demiş olması: “Bir kompliman yaparak Brejnev Doktrini’ni size vermiş oluyoruz. Lütfen bunu bir Noel hediyesi olarak kabul edin.”

Matlock’un bu sözü hatırlatarak giriş yaptığı makalesinin ana fikri, Washington’un eski “Brejnev Doktrinini” benimsemiş olduğuna ve bu doktrinin otuz dört yıl sonra bile ABD dış politikasına ilham vermeyi sürdürdüğüne olan inancı.

Richard Nixon ve Brejnev, Beyaz Saray'da toplantı yapıyor, 19 Haziran 1973

Matlock’un tezini nasıl temellendirdiğine geçmeden önce genç sayılabilecek okurlar için bir hatırlatma yapayım; “Brejnev Doktrini” ilk kez Pravda gazetesinin 26 Eylül 1968 tarihli sayısında “Sosyalist Ülkelerin Egemenliği ve Uluslararası Yükümlülükleri” adlı makalede Sergey Kovalev imzasıyla dile getirilmiş, 12 Kasım 1968’de de Sovyetler Birliği lideri Brejnev tarafından Polonya Birleşik İşçi Partisi’nin 5. Kongresinde kamuoyuna açıklanmıştı. Böylece, 1956’da Macaristan’a, 1968’de Çekoslovakya’ya “işgal” olarak tanımlanan askeri müdahalelerde bulunan Sovyet liderliğinin eline artık “Sovyet sistemini bir arada tutabilmek için ‘sosyalizmin’ tehdit altında olduğu her ülkeye askeri müdahale çağrısında bulunabilmeyi mümkün kılacak meşru bir siyaset anlayışı geçmiş oluyordu.

Biraz daha uzun bir ifadeyle söylersek, Brejnev Doktrini, kapitalist dünyanın Sovyet Sosyalist sisteminin hâkim olduğu bir ülkede yeniden egemen olmaya yönelik saldırgan tutum benimsemesi durumunda, bu gelişmenin sadece bu ülkeyi değil tüm sosyalist ülkeleri ilgilendiren yaşamsal öneme sahip bir gelişme olduğu kabulünden hareketle, söz konusu tehdidin silahlı müdahale dahil olmak üzere her türlü şekilde bertaraf edilmesi gerektiğini vazetmekteydi.

Tabii, Matlock, ABD’nin Brejnev Doktrini’ni benimseyerek, silaha sosyalizmi savunmak üzere başvurduğunu söylüyor değil. Deneyimli diplomat, o doktrinin özündeki “başka ülkelere, tehditlere karşı çıkmak için silahlı müdahalede bulunma” fiilini dikkate alıyor ve savını öncelikle aşağıdaki tanımlamaları yaparak temellendiriyor:

- Brejnev Doktrini: SSCB ve müttefiklerinin “sosyalizmi” yayma ve iç ve dış tehditlere karşı silahla savunma yeteneği ve yükümlülüğü.

- Liberal Dünya Düzeni (ya da “kurallara dayalı düzen”): ABD ve müttefiklerinin “demokrasiyi” iç ve dış tehditlere karşı yayma ve silahla savunma yeteneği ve yükümlülüğü.

Matlock, yöntemlerdeki benzerliğin altını çizdikten sonra devamla şunları söylüyor: “Ayrıca ne Brejnev Doktrini ne de Liberal Dünya Düzeni sponsorları, sosyalizm veya demokrasi ile tam olarak neyi kastettiklerini tanımlamış değiller, bunu da unutmayın. Fiiliyata baktığınızda, ABD ile Sovyet Rusya üzerlerinde hakimiyet tesis ettikleri ulus-devletlerin müdahale için gerekli kriterleri otomatikman karşıladığını varsayıyorlardı.”

Bugün 94 yaşında olan deneyimli diplomat, ABD’nin “Brejnev Doktrini”ni tasvip etmemekle yetinmiyor, bu doktrinin Washington’un elinde ters teptiğini de düşünüyor: “Eğer demokrasi, Abraham Lincoln’ün ifade ettiği gibi, halkın, halk tarafından ve halk için yönetilmesi ise, dışarıdan biri onu nasıl yaratabilir? Başka bir ülkenin siyasetine açıktan müdahale büyük ihtimalle bumerang gibi ters tepecek ve demokratik güçlerin yabancı bir düşman ya da -daha kötüsü- yabancı bir düşmanın ajanı olduğunu iddia edebilecek otokratik odakları güçlendirecektir.”

Soğuk Savaş'ı sona erdiren müzakereler, Sovyetler Birliği'nin dağılması ve ABD hakkında 3 kitap ile çok sayıda makale yazmış Matlock’a göre, ABD’nin elinde Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından “büyük devletler arasında işbirliğine dayalı bir güvenlik mimarisi/sistemi geliştirme fırsatı vardı. Ancak Amerikalılar tıpkı Sovyetler Birliği’nin Doğu Avrupa’daki en parlak döneminde uyguladığı gibi, işbirliği yapmak yerine sıklıkla hegemonya kurmayı seçti.”

En derin stratejik hata

Matlock, Irak, Afganistan, Sırbistan, Libya, Suriye vb. müdahaleleri Amerikan Brejnev Doktrini’nin uygulama örnekleri arasında saydığı gibi yakın tarihli diğer örnekleri de şöyle sıralıyor:

- NATO'nun Avrupa'daki genişlemesi en nihayetinde Ukrayna’daki savaşa yol açtı. Ki bu savaş, ABD Ukrayna'ya NATO üyeliği verilmeyeceğini garanti etmeye istekli olsaydı pekâlâ önlenebilecek bir savaştı.

- Gazze'deki savaş da benzer karakterde. “Eğer ABD mühimmat sağlamayı reddetseydi, İsrail Gazze'de mahsur kalmış nüfusu yok edene kadar bombalamaya devam edemezdi.”

- Matlock, 1990 -2020 yılları arasında “muhtemelen en kısa sürede en yüksek sayıda insanın hayatında en büyük gelişimi/iyileştirmeyi sağlama konusunda bir dünya rekoru kırmış” Çin'e karşı ABD’nin son yıllardaki takındığı tutum konusunda da çok endişeli.

Matlock, buradaki tehlikenin kaynağı olarak, “Çin hükümetinin Çin’in güvenliğini, ulusal onurunu veya bölgede sahip olduğu statüsünü tehdit ettiğini düşündüğü ABD politikaları ve faaliyetlerini” görüyor. “ABD’nin Çin kıyılarında hava ve deniz yoluyla devriye gezmesi ve komşu su yollarını kontrol etmesi, şu şekilde değerlendiriliyor: Amerika'nın Tayvan’ın bağımsızlığına destek vermesi, Çinliler arasındaki mücadeleye yönelik kabul edilemez bir dış müdahaledir.”

American Diplomacy dergisindeki makaleyi daha da kıymetli yapan, Matlock’un bu bakışa bu politikaların bugün sakıncalarını gördükten sonra ulaşmış bir Cumhuriyetçi diplomat olmaması. Başkan Ronald Reagan’ın Ulusal Güvenlik Konseyi kadrosunda Avrupa ve Sovyet İşleri’nden sorumlu kıdemli direktör olarak görev yapmış, Dışişleri Bakanlığı’ndan emekli olduktan sonra İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde Profesör olarak sorumluluklar üstlenmiş biri o. Dahası, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’ne daha 1997 yılında verdiği ifadede, NATO’nun doğuya doğru genişleme kararı alınmasının Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana yapılan en derin stratejik hata olarak tarihe geçebileceğini söylemiş, böyle bir kararın “ABD’nin, Müttefiklerinin ve İttifak'a katılmak isteyen ulusların güvenliğini artırmak şöyle dursun, Amerikan halkı için Sovyetler Birliği'nin çöküşünden bu yana yaşanabilecek en ciddi güvenlik tehdidini oluşturabilecek bir olaylar zincirini tetikleyebileceği” uyarısını yapmış bir isim. Yani riskleri ve gelinebilecek noktaları 27 yıl önceden görmüş son derece deneyimli bir diplomattan bahsediyoruz.

Matlock, Amerikan askeri sanayi kompleksin ülkenin dış politikası üzerindeki belirleyici gücünü tehlikeli bulan bir anlayışla online yayın yapan “Responsible Statecraft” dergisinde 15 Şubat 2022 tarihinde kaleme aldığı “I was there: NATO and the origins of the Ukraine crisis” (Oradaydım: NATO ve Ukrayna Krizi’nin kökenleri” başlıklı makalesinde de ifade ettiği gibi, “Kimsenin Avrupa'yı yeniden bölmekle tehdit etmediğini, Avrupa'nın gelecekte bölünmesini önlemek için NATO'ya yeni üyeler almanın gerekli olduğunu iddia etmenin saçma olduğunu, NATO'yu adım adım genişletme kararının, Soğuk Savaş'ın sonunu getiren Amerikan politikalarının tersine çevrilmesi anlamına geldiğini de dile getirmiş biri Matlock.

Deliliğe varan pervasızlık

Dönelim Matlock’un yeni öngörüler de içeren son makalesine. Burada Matlock, “Tayvan'ı savunmak için gerekirse Çin'le savaşa hazırlık yapılması çağrısında bulunmayı, deliliğe varan ölçüde bir pervasızlık,” olarak nitelendiriyor. Zira ona göre, “19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında Batılı emperyalistler tarafından paylaştırılan, ardından Japonya tarafından işgal edilen Çin, toprak bütünlüğünü sınırlamaya yönelik yabancı müdahalelere karşı son derece duyarlı bir ülkedir.” Çin, kendi sınırına yakın bir çatışmada yerel olarak neredeyse kesinlikle galip gelebilir. Üstelik Çin, eğer Tayvan Boğazı’ndaki ABD filosuna karşı nükleer silah kullanmayı seçerse, ABD kendi vatan topraklarını tehlikeye atmadan nasıl misillemede bulunabilecektir?”

Deneyimli diplomatın makalede önemine dikkat çektiği hususlar ve yönelttiği sorular bunlarla sınırlı değil. Şunları da ilave ediyor:

  • -“Kurallara dayalı bir düzen” bir ülkenin diğer bir ülkeyi işgal etmesine ve liderini ortadan kaldırmaya çalışmasına izin verir mi? (Bkz. Suriye)
  •  
  • -Liberal Dünya Düzeni'nin kurallarını birden fazla kez ihlal eden güçlü bir ülkenin, bir ihlalde bulunduğu iddia edilen bir başka ülkeye karşı ekonomik savaş yürütme noktasına kadar, ihlal ettiği kuralların uygulayıcısı rolünü üstlenmesi uygun mudur?
  •  
  • -Eğer ABD'nin hedefi demokrasiler yaratmak ve savunmaksa, nasıl oluyor da dünyanın halen varlığını sürdüren son mutlak monarşilerinden biri olan Suudi Arabistan'ı silahlandırıyor?
  •  
  • -Eğer NATO bir demokrasiler ittifakıysa, nasıl oldu da bir otokrasi ve dünyanın en yozlaşmış ülkelerinden biri olan Karadağ üye olmaya hak kazandı?

Noel hediyesi ıskartaya ayrılmalı artık

Bu soruları telaffuz ettikten sonra istenirse listenin daha da uzatılabileceğini ifade eden Matlock, yazısının sonunda şu genel hükme varıyor:

Genel sonuç, günümüzdeki çatışmalara damgasını vuran tüm karmaşıklık ve belirsizliğe rağmen ortak bir noktanın varlığından söz edebilecek olmamız: ABD'nin diğer ülkelere ya da diğer ülkeler arasındaki çatışmalara “çözüm” adına yaptığı askeri müdahaleler. Tıpkı Brejnev'in sosyalizmi müdafaa etmek için “sosyalist” ülkeleri işgal edişi gibi, Amerikan hükümetimiz de askeri ve ekonomik gücünü kendi siyasi sistemini dünyaya dayatmak için kullanmaya çalışıyor. Lakin doktrin, Brejnev'de olduğundan daha iyi çalışmıyor. Artık ABD’nin, Sovyet Bakan Yardımcısı Aboimov'un 1989 Noel arifesinde bana verdiği zehirli kadehi ıskartaya ayırmanın zamanı geldi.

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da nükleer bir savaşın eşiğinden mi dönüldü?

İddiaya göre, İran’ın bütün altyapısını etkisiz hale getirecek bir elektromanyetik saldırı için nükleer başlıklı silahlarıyla havalanan bir İsrail jeti, Ürdün hava sahasında Rus jetleri tarafından düşürüldü. İddia teyit edilemediyse de pek çok soruyu beraberinde getirdi

Füze saldırılarının görünmeyen koridor boyutu

İsrail ile İran arasındaki karşılıklı füze saldırıları, ABD’nin Orta Doğu'da Çin'in artan nüfuzunu dengeleyecek bir ağırlık merkezinin sacayaklarının inşa sürecine de katkıda bulunuyor

Biri öldürmüş, biri gömmüş, biri de delilleri yok etmiş

Knesset semalarında İran füzeleri görüldü diye dikkatlerden kaçmasın, bayramın son günü İsrail ordusu Gazze’de 3 yüksek okul, bir ilkokul, bir hastane, bir düğün salonu ve bir de camiyi 1 saat içinde yok ederken, işbirlikçileri 1930’ları anımsatan icraatlara imza attı