15 Nisan 2024

Biri öldürmüş, biri gömmüş, biri de delilleri yok etmiş

Knesset semalarında İran füzeleri görüldü diye dikkatlerden kaçmasın, bayramın son günü İsrail ordusu Gazze’de 3 yüksek okul, bir ilkokul, bir hastane, bir düğün salonu ve bir de camiyi 1 saat içinde yok ederken, işbirlikçileri 1930’ları anımsatan icraatlara imza attı

Gazze, Nisan 2024

Diyelim ki bir kentte 3 yüksek okul, 1 ilkokul, 1 hastane, 1 camii ve bir de düğün salonu inşa etmeye karar verdiniz. Ne kadar zamanınızı alır? Doğrusu uzmanı olmadığım için benim bu konuda sağlıklı bir kestirimde bulunabilmem çok güç. Ancak tarih bizlere İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus şehrinde yukarıda saydığım bütün bu yapı ve kurumları bir bayram günü (12 Nisan 2024) 1 saat içinde yerle bir edip haritadan silebilecek “maharette” bir devlet olduğunu gösterdi. Yine de, bunların yeniden inşa edilmesinin ne kadar zaman alacağı konusunda bir fikrim olmadığı gibi, gerçekten inşa edilip edilmeyeceklerini dahi bilmiyorum.

Knesset semalarında İran füzeleri görüldü diye dikkatlerden kaçmasın, İsrail’in “kapasitesinin” 1 saatlik bir maharetle sınırlı olmadığını son altı ay zarfındaki “icraatlarından” biliyoruz. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini’nin verdiği rakamlara bakılırsa, İsrail saldırılarında sadece son dört ay içinde en az 12 bin 300 çocuk hayatını kaybetmiş durumda. BM rakamlarına göre, Gazze’deki bu 4 aylık yekûn, 2019 ile 2022 arasındaki 3 yıl zarfında dünya genelinde yaşanan tüm silahlı çatışmalarda hayatını kaybeden çocuk sayısından (12 bin 193) bile fazla.

İsrail saldırılarında hayatlarını kaybeden minik cansız bedenlerin videoları her gün önümüze düşüyor. Bunları yaşamaktan, tanık olmaktan daha acı, insanı katılaştırıcı bir şey olabilir mi, derken… Öğrendik ki olabilirmiş: “Uluslararası toplumun,” ya da “kurallar temelli dünya düzeni” bekçilerinin -ellerinde sayısı her geçen gün katlanarak artan bu tip bilgilere rağmen- katliamı seyirci kalıp hiçbir şey yapmaması daha acı oluyor! On binlerce çocuğun vatanı ve geleceği ayaklarının altından -bedenlerinin paramparça edildiği bir kıyımla- alınırken dünyanın bu katliam karşısında yaptığı, yapabildiği hiçbir şey yok, maalesef!

Aksine, “insan hakları şampiyonu” olarak dünyanın çeşitli coğrafyalarında silahlı itirazları yükseltebilen Batılı ülkelerin Gazze kıyımı konusunda en ustalıklı şekilde yaptıkları şeyin, İsrail “işini bitirene” kadar Filistinlilere yönelik katliamlar konusunda herkesin susup oturmasını sağlamak olduğunu da gördük. Geçen cuma günü bu susturma eyleminin belki de şahikasını yaşadık Almanya’da. Başkent Berlin'de düzenlenen Filistin Konferansı, Alman hükümeti tarafından çeşitli bahaneler ileri sürülerek ve polis marifetiyle engellendi. Konferansın saygın katılımcılarından Glasgow Üniversitesi’nin Filistin asıllı İngiliz Rektörü Dr. Hassan Ebu Sitte'nin Almanya’ya girişi dahi engellendi. İsrail saldırısı altında bulunan Gazze Şeridi’ndeki Şifa ve Ehli Hastanelerine giderek plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanı olarak 43 gün gönüllü çalışmış bir isim Ebu Sitte. Dünyanın onu dinlemeye, onun tanıklığına başvurmaya en çok ihtiyacı olduğu bir zamanda, Berlin Havalimanı’nda üç buçuk saat sorgulanarak ardından İngiltere’ye geri gönderilmesi alçaklığın son perdesi idi. Uzman doktora, sınır-dışı edilmeden önce, konferansa başka bir ülkeden Zoom uygulaması kanalıyla katılması ya da sunum göndermesi halinde bile, Alman yasalarını ihlal etmiş olacağı ve bunun için 1 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabileceği dahi bildirilmiş.

Bu arada, önce salona 250 kişinin girmesine izin verilen Filistin Konferansı salonun elektriğinin kesilmesinin ardından polis marifetiyle önce susturulup sonra da sonlandırıldı.

Demek ki “hür dünya,” kendisini yalnızca İsrail’e tanıdığı “katliam hürriyeti” ile sınayabiliyor. “Toplanma ve ifade hürriyeti” elbette var, ama konu Filistin değilse, tabii. Reuters, konferansın engellenmesiyle ilgili gelişmeyi verirken “nefret suçu işlenme ihtimali” düşünülerek alınmış bir karar olduğunu belirtiyordu. Demek ki mazeretlerimiz varmış, nefret suçu konusunda “hassaslarmış” kendileri!

İnsan, ırkçı aşırı sağın yükselişe geçtiği “post-faşizm” döneminde “hür dünyanın” 1930’larda olgunluk düzeyini yakalamış klasik faşizme yeniden yaklaşmakta olduğunu düşündüren hamlelerini soğukkanlı şekilde tanımlayacağı ifadeler bulmakta gerçekten güçlük çekiyor.

Neyse ki, yardımıma Dr. Hassan Ebu Sitte yetişiyor. Ülkesine dönüşünde Almanya'nın konferansı ve kendisinin ülkeye girişini engellemesini eleştirirken şu sözleri dile getirdi Dr. Sitte: “Herhangi bir çeteden farklı davranmıyorlar. Biri öldürüyor, biri gömüyor, biri de delilleri yok ediyor.”

Bu günlerde tarihe benzer sağlamlıkta not düşen isimlerden biri de 2016’dan bu yana Avrupa ölçeğinde faaliyet gösteren DİEM25 Partisi'nin lideri Yanis Varufakis oldu. Konferansa katılmayı planladığı halde Almanya İçişleri Bakanlığının yasağına takılarak ülkeye girişi engellenen Varufakis’e bir Alman gazeteci onca soru boşlukta dururken, “neden bir Filistin Kongresi’ne gerek duyuldu ki? Neden Yahudi Konferansı değil?” diye soruyor.

“Şahane” soru, değil mi? Demek ki dünyamızda Merih’te yaşayıp arada burada da boy gösteren böyle “extra-terrestrial” canlılar da varmış!

Bir dönem Aleksis Çipras liderliğindeki Syriza iktidarı döneminde kısa bir süre Yunanistan Maliye Bakanı olarak da görev yapmış Varufakis, “neden bir Yahudi Konferansı düzenlenmediği” sorusu karşısında, önce FKÖ İcra Komitesi üyeliği yapmış Filistinli siyasetçi ve aktivist Hanan Aşravi’nin “susturulmuşların bize acılarını anlatacaklarına bel bağlayamayız” sözlerini hatırlatıyor, sonra da ders niteliğindeki şu sözleri söylüyor:

“Hayırdır?

  • 80 yıl önce evlerinden sürülüp bir açık hava hapishanesine tıkılmış, hâlâ bu açık hava hapishanesinde, dış dünyayla hiçbir bağlantıları olmadan, çok az yiyecek ve suyla, normal bir hayat sürme, herhangi bir yere özgürce seyahat etme şansı olmadan ve periyodik olarak bombalanarak tutulan 2 milyon İsrailli Yahudi mi var? HAYIR.
  • İsrailli Yahudiler bir işgal ordusunca kasıtlı olarak açlığa mı mahkûm ediliyorlar? Çocukları açlıktan çığlıklar içinde yerlerde mi kıvranıyor? HAYIR.
  • Kısa bir süre öncesine kadar yuva bildikleri yerlerin enkazında, hiçbir ebeveyni hayatta kalmamış bir şekilde sürünen binlerce yaralı Yahudi çocuk mu söz konusu? HAYIR.
  • İsrailli Yahudiler bugün dünyanın en gelişmiş uçakları ve bombalarıyla mı bombalanıyor? HAYIR.
  • İsrailli Yahudiler, hâlâ kendilerine ait bildikleri küçük topraklarda, gölgesine sığınacakları veya meyvelerini tadacakları tek bir ağacın bile kalmadığı bir çevre felaketi ile mi karşı karşıya? HAYIR.
  • İsrailli Yahudi çocuklar bugün BM üyesi bir devletin emriyle keskin nişancılar tarafından mı öldürülüyor? HAYIR.
  • İsrailli Yahudiler bugün silahlı çeteler tarafından evlerinden mi sürülüyor? HAYIR.
  • Bugün İsrail varolma mücadelesi mi veriyor? HAYIR.

Bu sorulardan herhangi birinin cevabı ‘evet’ olsaydı, ben bugün Yahudi Dayanışma Konferansı’na katılıyor olurdum.”

Liberal Avrupa’nın giderek eridiği, Avrupa Birliği’nin de çözülme ihtimalinin yükseldiği ve kıta genelinde yeni bir radikalliğe yol verildiğini gördüğümüz bir ortamda 20. yüzyıl Avrupası’nın faşist paradigmalarıyla mukayeseli ele alınmaması artık giderek imkânsızlaşan bu gelişmeler, bakalım bizi nasıl bir geleceğin kıyısına hazırlıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da nükleer bir savaşın eşiğinden mi dönüldü?

İddiaya göre, İran’ın bütün altyapısını etkisiz hale getirecek bir elektromanyetik saldırı için nükleer başlıklı silahlarıyla havalanan bir İsrail jeti, Ürdün hava sahasında Rus jetleri tarafından düşürüldü. İddia teyit edilemediyse de pek çok soruyu beraberinde getirdi

Füze saldırılarının görünmeyen koridor boyutu

İsrail ile İran arasındaki karşılıklı füze saldırıları, ABD’nin Orta Doğu'da Çin'in artan nüfuzunu dengeleyecek bir ağırlık merkezinin sacayaklarının inşa sürecine de katkıda bulunuyor

Kadayıfın altı kızardı

70’lerdeki hükümetlerin ayakta kalmasında anahtar rol oynamış Necmettin Erbakan’ın oğlu, babasının izinden giderek ustalıklı bir stratejiyle “kadayıfın altını kızarttı.”  Sol yine seyrederken