Politika

Zaman'dan: Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmalarına karşı çıkmalıydık

Zaman yazarı Kerim Balcı, özeleştiri yaparak 'AKP'ye olan destekden ötürü Ergenekon davaları sürecinde yapılan hataları göremedik' yorumunda bulundu

27 Haziran 2014 22:13

Zaman gazetesi yazarı Kerim Balcı, Oda TV davası kapsamında tutuklanan ve sonrasında tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık hakkında, "12 Haziran 2011 seçimlerinde birinci AK Parti’ye olan vefanın gereği desteğimizi devam ettirdik. Bize çok pahalıya mal olan bir destekti bu. Siyasetle olan mesafemizi kaybettik. Bu sebeple Ergenekon davaları sürecinde yapılan hataları göremedik. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanma kararlarına karşı çıkmalıydık, çıkamadık" dedi.

Kerim Balcı'nın Zaman gazetesinde "AKP’nin AK Parti’ye hıyaneti" başlığıyla yayımlanan (27 Haziran 2014) yazısı şöyle:

“Biz” deyince, ruhum, kalbim, aklım ve bütün letâifimle benden bahsediyorum.

Ne cemaat sözcüsüyüm ne de “nun-u kibriyâ” (Başbakan’ın sıklıkla kullandığı sultanlık ‘biz’i) ile konuşma densizliği yapacak biri… Ruhum, kalbim, aklım ve bütün letâifimle biz şuna inanıyoruz: Türkiye’deki kutuplaşmanın aktörleri AKP ve Hizmet değildir. Kutuplaşma AKP ile AK Parti arasında yaşanıyor ve Hizmet, AK Parti’ye olan vefasının faturasını ödüyor. İzah edeyim…

2002 ile 2014 arasında AK Parti üç evlat verdi; biri öz, biri üvey, öbürü gayri meşru bir ilişkinin türedisi.

2002-2007 dönemi AK Parti’nin kendi dönemiydi. Mazlumdu, mazlumların sesiydi. İktidardaydı ama muktedir değildi. Niyeti amelinden hayırlıydı. İnsan hakları, demokrasi ve özgürlüklere taalluk eden AB reformları o dönemde yapıldı. Vurgu partinin ismindeki “Adalet” ifadesindeydi. Biz bu partiyi çok sevdik. Bizim değildi, ama bizdendi. Bizi anlıyordu. Bizim desteğimizi hak ediyordu. Can-ı yürekten destekledik…

2007’de cumhurbaşkanı seçimi ve referandumla birlikte AK Parti ilk evladını verdi. Bu dönem iç politikada “adalet” vurgusunun yerini “kalkınma” vurgusuna bıraktığı, dış politikada ise komşularla sıfır sorun politikasının yerini komşuların iç sorunlarıyla da uğraşan aktif dış politikanın aldığı bir dönem oldu. 2008 Temmuz’unda parti aleyhine açılan kapatma davası küçük sıyrıklarla atlatılıp, aynı ayın sonunda Ergenekon davaları açılınca ikinci AK Parti muazzam bir özgüven patlaması yaşadı. Adalet vurgusunun kaybolması, demokratikleşme reformlarının askıya alınması üzdü bizi. Ama birinci AK Parti’ye olan vefamızın gereği desteğimizi geri çekmedik.

2010 yılında açılan Balyoz davaları ve 12 Eylül referandumuyla birlikte üvey evlat AK Parti çıktı ortaya. Artık yargı direnci büyük oranda kırılmış, asker içindeki darbeci kanat meflûç olmuştu. Parti kendisini iyiden iyiye devlet olarak görmeye başladı. Daha önce terk edilen adalet gibi kalkınma vurgusu da terk edildi. Geriye sadece parti kaldı. Çılgın projelerin, İslam âleminin liderliğinin ana gündem olduğu, AB’yle köprülerin atıldığı bir dönemdi bu. Bu üvey evlat hiç hoşumuza gitmemişti. Ne var ki hem 12 Eylül referandumunda hem de bu dönemin son sahnesi olan 12 Haziran 2011 seçimlerinde birinci AK Parti’ye olan vefanın gereği desteğimizi devam ettirdik. Bize çok pahalıya mal olan bir destekti bu. Siyasetle olan mesafemizi kaybettik. Bu sebeple Ergenekon davaları sürecinde yapılan hataları göremedik. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanma kararlarına karşı çıkmalıydık, çıkamadık.

2011 seçimlerinde parti, seçmenlerin hemen yarısının oyunu alınca, yok oldu. Ne adalet, ne kalkınma ne de parti vardı artık. Sadece Erdoğan vardı. AK Parti gitmiş, yerine AKP gelmişti. Bu türedi AKP’de bir de “dar oligarşik yapı” türedi. Üçüncü istasyonda trene binen ve ilk zorlu yokuşta trenden atlayacağına hepimizin emin olduğu bu adamlar, Başbakan’ın kulağına korkunç masallar fısıldadılar. Havuzlar dolmaya, havuzlardan akan paralarla medya kurumları el değiştirmeye, köşe yazarları satın alınmaya başlandı. AKP, AK Parti’nin yaptığı her şeyi yıkıyor, AK Parti döneminde elde edilen bütün kazanımlar kaybediliyordu. AKP’li bakanlar ve oğulları hakkındaki soruşturma dosyaları Başbakan’ın bilgisine sunulduğunda da olan oldu. Bütün yozlaşmasına rağmen biz hâlâ AKP’den kopmayı başaramamış, maruf ve muttaki bir mürşidin haylaz ve mürai oğluna hürmet gösteren müritlerin hali gibi, bu türedi AKP’den ümidimizi kesememiştik. Nihayetinde de ayrılma iradesini biz göstermedik; dövülerek, sövülerek, terörist ilan edilerek uzaklaştırıldık AKP’den…

Bizce ortadaki kutuplaşma hain evlat AKP ile muhtereme validesi AK Parti arasındadır. Ve biz, hâlâ AK Parti’ye, AK Parti’yi ak kılan prensiplere vefa gösteriyor olmanın faturasını ödüyoruz. Diyebilirsiniz ki ortada sizin bahsettiğiniz AK Parti yok! Manayı maddenin önüne koyanlar için AK Parti ruhu, şimdilerde biraz titrek ve korkak olsa da, yine büyük oranda AKP’nin içinde yaşıyor. Biz, o ruhun yakın zamanda kendisine yeni bir beden bulacağını ümit ediyoruz.

Fehmi Koru Ağabey’in (onun da derûnunda Zaman’da yazan Fehmi Koru’nun yaşadığına inanıyorum ben) sorduğu, “Ne oldu da böyle oldu?” sorusunun cevabı bizce budur…