Heinrich Böll Vakfı ve Friends of Earth ağı, endüstriyel et üretimi ve artan et tüketiminin sonuçlarını inceleyen Et Atlası” raporunu yayımladı. Raporda bir kilogram (kg) et için 15 bin 455 litre su harcandığı ifade ediliyor.
Yeşil Gazete sitesinin haberine göre, 9 Ocak tarihinde yayınlanan Et Atlası raporu, bugüne kadar konu üzerinde yapılmış çalışmalardan çarpıcı sonuçları bir araya getiriyor ve eti nasıl üretip ne kadar tükettiğimizin sonucunu inceliyor. Raporun amacının et yiyenleri suçlamak olmadığını belirten Heinrich Böll Vakfı Başkanı Barbara Unmuessig, “Kimseye vaaz ya da ahlak dersi vermek niyetinde değiliz. Ne yediğimiz, kişisel bir tercihtir. Ama tabağımıza gelen gıdanın politik sonuçları olduğunu da hatırlamak gerekli” diyor.
Rapordaki veriler, yemek tercihlerinin “kişisel" olmasının yanı sıra, çevresel etklerinin de olduğunu hatırlatıyor. Örneğin rapor, buğday, arpa, yulaf ve mısır üretiminin yüzde 40′ını, toplam tarımsal alanın yüzde 70′ini ve tatlı suyun çeyreğini kullanmamıza neden olan bir et sektöründen bahsediliyor.
Raporda bir kg havuç üretmek için 133 litre suya, bir kg domates üretmek için 184 litre suya ihtiyaç duyulduğunu ancak bir kg kırmızı et için ise 15 bin 455 litre su harcandığı ifade ediliyor. Bu yaklaşık olarak 813 damacanaya tekabül ediyor. Bir insanın ortalama günde 3 litre su içtiği varsayılırsa, bir insanın 14 yıllık su ihtiyacı sadece 1 kg et için tüketiliyor. Bir kg kırmızı et için gereken 15 bin 455 litre su; yem, ilaç, kimyasal üretimi, kesim, saklama, soğutma ve ulaştırma için kullanılıyor. Bir kilo kırmızı et için ayrıca 3,6 kg buğday ve 36 kg da kaba yem gerekiyor.
Antibiyotik ve hormon kullanımı sağlığı tehdit ediyor
Raporda, hayvancılık sektöründe, şirket birleşmeleri ve satınalmalar neticesinde giderek az sayıda şirketin pazara hakim olduğu belirtiliyor.
Bu sürecin 1985-2005 yılları arasında 70 milyon küçük üreticiyi pazardan sildiğini ve üreticilikten tüketiciliğe kaydırdığını ortaya koyan raporda, bu sürecin devam etmesi halinde yerel ekonomilerin kötü etkilenceğini belirtiliyor.
Raporda sektörün yoğunlaşmasına dikkat çekiliyor ve et üretiminde lider konumda bulunan JBS firmasının, yıllık cirosunun 38 milyar 700 milyon dolar olarak açıklandığı belirtiliyor.
Sektörde ikinci bir eğilim ise, et üretiminin yoğunlaşması. Öyle ki, gittikçe daha küçük alanlarda (fabrika çiftliklerde ya da tavukhanelerde) daha fazla hayvan büyütülmeye çalışılıyor. Bu hayvanların daha kötü şartlara mahkum edilmesi anlamına geliyor. Rapora göre, yoğunlaşmanın bir diğer sonucu ise antibiyotik ve hormon kullanımını zorunlu kılarak toplum sağlığının kötü etkilenmesi. Rapora göre, süper dirençli bakterilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan bu koşullar yeni salgınlara davetiye çıkartıyor.
GDO’lu gıdanın başlıca müşterisi hayvan yemi sektörü
Endüstriyel et üretimi ile bağdaştırılan bir diğer tehdit ise GDO. Glifosat türü tarım zehirlerine dirençli olacak şekilde genetiği ile oynanan soya ve mısırın başlıca müşterisi hayvan yemi sektörü. Et üretimi hem bu ürünlere olan talebi arttırdığı için çeşitli bilimsel araştırmalarda canlılar üzerindeki zararlı etkileri kanıtlanmış GDO teknolojisinin güçlenmesine neden oluyor hem de bol bol uygulanma şansı bulan glifosat zehrinin et üzerinden tüketicilere geçmesine neden olarak insan sağlığını tehdit ediyor.
Raporda mevcut üretim anlayışının biyoçeşitlilik üzerine etkilerine de yer veriliyor. “Verimli” tür arayışındaki sektör şu anda sütün yüzde 83′ünü Holstein türünden, kırmızı etin yüzde 65′ini sadece üç türden alıyor. Bu genetik çeşitliliğin azalmasına ve ait olduğu iklimsel koşullardan uzak yaşayıp zayıf düşen hayvanların üretimi için daha fazla ilaç kullanılmasına neden oluyor.
Et tüketimi iklim değişikliğini arttırıyor
Raporda, ürettiği sera gazları nedeniyle endüstriyel et üretiminin, küresel iklim değişikliğinin önemli aktörlerinden biri olduğu da ifade ediliyor. Raporda kullanılan verilere göre, bir kg dana eti üretimi 27 kg CO2 eşdeğeri sera gazı salımına neden oluyor. Bu miktar, kilometrede 200 gram CO2 salan bir arabanın, 135 km gitmesiyle yapacağı etkiye denk düşüyor.
Rapora göre et tüketimi artmaya devam edecek. 2022 yılına kadar et talebinde yüzde 80′lik bir artış beklendiği belirtiliyor.
Raporun İngilizce tam metni için tıklayın..
Raporun İngilizce özeti için tıklayın...