Gündem

Davutoğlu: HDP'lilerin Cudi Dağı'na yürüme gerekçesi ne? Milletvekilleri dilleriyle konuşsun, silahlarıyla değil

Başbakan Ahmet Davutoğlu, canlı yayında soruları yanıtlıyor

21 Eylül 2015 22:20

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 1 Kasım seçimleri öncesinde partisinin nasıl bir seçim kampanyası yürüteceğini anlattı. AKP'nin 7 Haziran sonrasında bütün kurumlarla ve kurullarla bir araya gelip değerlendirme yaptığını söyleyen Davutoğlu, "7 Haziran seçimleri bize AK Parti'nin tazelenmekle, köklü geçmişi arasındaki dengeyi iyi oluşturma görevi verdi" dedi.

Şırnak’ın Cudi Dağı’nda, Türk Silahlı Kuvvetleri ile  PKK arasında çatışma yaşandığı bilgisi üzerine, yaklaşık bin kişilik grupla birlikte bölgeye yürümek isteyen ancak, askerler tarafından güvenlik gerekçesiyle durdurulan HDP’li milletvekillerini eleştiren Başbakan Davutoğlu, "Milletvekilinin Cudi Dağı'nda ne işi var. Birilerinin silahları üzerinden değil, dilleriyle konuşsunlar. HDP'li vekiller Cudi Dağı'nda ne arıyor. Bunun demokratik mücadele anlamında bir anlamı vardı. Kalkan olmaya gittikleri katiller, Fırat'ı katleden kimseler. Eğer HDP'liler Cudi'ye gidiyorsa, teröristlerle aynı şekilde davranmış olur" ifadelerini kullandı.

 

'Yüzde 41 az bir oy oranı değil ama buna rağmen biz özeleştiriyi yaptık'

 

Show TV canlı yayınında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ahmet Davutoğlu'nun açıklamalarının satırbaşları şöyle:

"Bir siyasi parti kendini yenileyemezse, bir müddet sonra çürümeye başlar. Ama kendini yenilerken de kökünden kopmaması gerekir. AK Parti hareketi yola çıktığında zamana doğru hitap ettiği için, o anın şartlarını çok iyi okuduğu için iktidara geldi. Daha sonra da bazı iniş çıkışlar dışında muhasebenin iyi yapılmasıyla iktidarını korudu. Şimdi 7 haziran seçimleri bize AK Parti'nin tazelenmekle, köklü geçmişi arasındaki dengeyi iyi oluşturma görevi verdi. Gücün ortaya çıkaracağı algı problemleri ortaya çıkmışsa, bu noktada özeleştiri yapmamız gerekebilir. Bu bir muhasebedir. Siyasi hareketler özeleştiriyi ortak yapmalılar. 7 Haziran'dan sonra bütün kurumlarla ve kurullarla bir araya gelip değerlendirme yaptık. Yüzde 41 az bir oy oranı değil ama buna rağmen biz özeleştiriyi yaptık.

Devam etmesi gereken en önemli şey kurucu değerlerdir. Bundan sapmamız mümkün değildir. AK Parti'nin ilk dönemlerinde belirlenen isimler, bugün çok başarılı olan ve kamuoyunun yakından tanıdığı isimler meçhul isimlerdi. Ama zamanla çalışarak, kendilerini ispat ederek kamuoyunun onayını kazandılar. 3 dönemliklerin dinlenmeye alınması söz konusuydu. Ama 7 Haziran seçimleri bize kurucu değerlerimizle yenilenme arasındaki dengeyi sağlama imkanı verdi. Şartlar değişmişse yeni politikalarla o şartlara ayak uydurmak gerekir. Yeni ve taze unsurlarla da bunun sağlanması lazım. Biz de tam olarak bunu yaptık.

 

'3 dönemi dolmuş arkadaşları, zaten müracaat etmişler gibi telakki ettik'

 

3 ay içinde bütün bu yeni adımların ve iç muhasebe uygulamalarını hemen fark edebilmek çok zor. Vatandaş bize destek verdi. Yüzde 41 oy az bir oy değil. Bu şu anlamada gelmiyor... Biz bardağın dolu tarafına bakıp da eksik tarafını ihmal edemeyiz.

3 dönemlik arkadaşların hepsi çok büyük hizmetler vermiş kıymetli arakadaşlarımızdır. Hangisini alırsanız yeni bir başarı hikayesi yazar. Açık söyleyeyim. Ben 3 dönemi dolmuş arkadaşların tekrar müracaat etmesini bile gereksiz bulduğumu söyledim. Onların müracaat etmesine gerek yok, biz onları zaten müracaat etmiş gibi telakki ettik. Mesela Cemil Çiçek müracaat etmemişti. Sayın Bülent Arınç Meclis dışında kalmak istediğini açıkça ifade ettiği için bu tarz bir durum oluştu. Ama Sayın Ali Babacan'ın böyle bir açıklaması olmadı. Zayıf birtakım kaygılarla bu önemli isimleri ekibe katmamak olmazdı.

 

Erdoğan-Davutoğlu ilişkisi

 

Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkimiz üç boyuttadır. Şahsi ilişkimiz, sadece kişiler arasında değil, aileler arasında da. Zedelenmemesine en çok özen gösterdiğim ilişkilerden biridir. Biz, şimdi tanışmadık. Cezaevinde kendisini ziyaret ettiğimde de, daha sonrasında da bir dava adamı olarak şahsi dostluğundan istifade ettiğim bir insandır. Bunun zedelenmemesi için elimden gelen her şeyi yapacağım. Çocukları, benim derslerime de katılmıştır, benim çocuklarım gibidir. Dışarıdan bakanların güç ilişkisi gibi gördüğü ilişkinin böyle insani bir boyutu da var. Torunları Sare Hanım'ın eline doğmuştur. Şu bakımdan önemli, kurumsal görüşte farklı görüşler olsa bile hepimizin sığınıp geleceği yer özel ilişki boyutudur. Geriye kalan şey dostluk ilişkisidir. 

İkincisi, 13 yıllık siyasi faaliyet içerisinde geliştirdiğimiz ilişki. Gelirken o da bilirdi, ben de bilirim ki önümde bir siyasi perspektif çizerek Ankara'ya gelmiş değilim, en iyi cumhurbaşkanımız bilir. Bir akademisyen olarak, Irak savaşı zamanında ortaya çıkan duruma danışman olarak geldim. Danışmanken siyasi duruşuna şahit olduğum için bu noktaya geldi. 2007'de milletvekilliği teklifinde bulunduğunda da bunları gördük. Şahsi dostluğumuz birlikte çalışarak mesai arkadaşlığına ve karşılıklı güvene oturdu. Başdanışmanken başdanışman, bakanken de bakan olarak ilişkimizin hakkını vermeye çalıştım. Olayların olağan seyri içerisinde ismimin zikredildiği toplantıya geldik. Bu doğal seyir o kadar kıymetli ki. Ben Dışişleri Bakanıyken bir an bile teşkilatları gezeyim, delegelerle görüşeyim diye aklıma gelmedi. 

Cumhurbaşkanı-Başbakan ilişkisine gelince... Türkiye'de kurumsal olarak yönetilmesi en zor ilişkiyi yürütüyoruz. Çünkü 12 Eylül Anayasası yürütme erkinin başındaki Başbakan ile Cumhurbaşkanlığı makamı arasında bir denge gözetti. Cumhurbaşkanı-Başbakan ilişkileri kolay yürüyen ilişkiler değildir. Bunu da en iyi bilen kişi Sayın Erdoğan'dır. Hem bizim kurucu genel başkanımız, hem de halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı. Zorluklarla karşılaşıyoruz, farklı kanaatlerimiz oluyor ama en başta saydığım iki ilişki üzerinde yürütüyoruz. Bazen farklı kanaatler beyan edilebilir. Olmalı da bunlar. Önemli olan şahsi itilaflar olmaması. Hocacı, Reisçi tabirleri tamamen üretilmiş şeylerdir. Ben hiçbir zaman siyasete böyle bakmadım. Bana ekibi yok eleştirisi yapıldı. Ben Hocacı-Reisçi yok diyorum. Bütün AK Parti benim ekibim. Ben böyle bakıyorum. Ekipçilik yapmak, partiyi fraksiyonlara böler.

Sayın Cumhurbaşkanı, benim devlet yönetiminde yönlendirilen bir siyaset adamı olmadığımı, olamayacağımı da çok iyi bilir, en iyi bilen kişidir. Böyle bir şey de zaten teklif etmez. Beni tanıyanlar nasıl böyle şeyleri bana yakıştırır diye çoğu zaman sitem de ediyorum.

Davutoğlu: Cumhurbaşkanı-Başbakan ilişkileri kolay yürüyen ilişkiler değil

 

'Biz barajı kalkan olarak görmedik, görmeyiz'

 

Doğu ve Güneydoğu'da halka bu süreci, en yakından takip eden kişinin anlatmasını istedik. Sayın Atalay, Van depreminde sürekli bölgedeydi. Orası için doğru isimdir. Sayın Efkan Ala'yı Bursa'dan aday gösterdik. Bursa'da yoğun bir Erzurumlu nüfusu var. Sayın Mehdi Eker, İstanbul'daki Doğu kökenli vatandaşlarımıza hitap edebilmesini istedik.

Biz barajı kalkan olarak görmedik, görmeyiz. CHP ile yaptığımız istikşafi görüşmelerde üzerinde anlaştığımız konulardan biri de barajı indirmekti. Ben HDP'nin yanlış politikalardan bahsettiğimde, kitle HDP'nin Meclis'ten çıkarılmasına yönelik slogan attı. Ben de 'Bu bizim işimiz değil, sizin işiniz' demek istedim ve 'Onları baraj altında bırakın' dedim. Bunu orada uzun uzun anlatamadım ama söylemek istediğim buydu.

 

"HDP'li vekiller Cudi Dağı'nda ne arıyor"

 

30 yılın en etkin operasyonları yapıldı. Şehirlerin etrafındaki tüm yerleri temizleyeceğiz. Karayılan'ın telsiz konuşmasına yansıdır: Bildiğimizi bilmedikleri yerleri de vurduk. Baskıyla oy alıp demokratik görünecekler, diğer yandan silahla hareket edecekler. Bu olmaz.

HDP'li vekiller Cudi Dağı'nda ne arıyor. Bunun demokratik mücadele anlamında bir anlamı vardı. Kalkan olmaya gittikleri katiller, Fırat'ı katleden kimseler. Birilerinin silahları üzerinden değil, dilleriyle konuşsunlar. 

HDP'li Bakan Konca'nın söylediği de yanlış. Türkiye'nin bölünmesi barajla alakalı değil. Kimse Türkiye'yi bölemez. Hem vekil aldılar hem dağa çıktılar. Sandılar ki vakit Türkiye'yi bölme zamanı. Ama yanıldılar. Biz bunu hissettik. Sırtlarını Kuzey Irak'a verip, 80 milletvekiliyle Meclis'te tavır sergileyecekler. Çözüm süreci bu değil. Biz de birer birer bu halkaları kırıyoruz, kıracağız.

 

"23 Temmuz'dan bu yana sivil kayıp vermedik"

 

90'lardan bugünlerin farkı şehirlerde terör hadiseleri çıkarmak ve Suriye'dekine benzer yapılar oluşturmaya çalışan bir terör örgütüyle karşı karşıyayız. Bu konseptte mücadele etmek tabii çok daha zor. 23 Temmuz'dan bu yana sivil kayıp vermedik. Bu yüzden güvenlik güçlerimizi tebrik ediyorum. Bu tür operasyonlarda genelde sivil kayıplar olur ama olmadı. Cizre'de sokağa çıkma yasağı ilan edilmesinin nedeni, herkes evindeyken, terörsitlere ve silah depoladıkları evlere müdahale edebilme çabasıydı. Vatandaşın güvenliği için yapıldı. Birisi ben burada bir kanton ila ediyorum diyorsa, bunun olmayacağını göstermek gerekiyor. Benzer şekilde Muş Varto'daki olayları en başından itibaren gece-gündüz takip ettim. Hendek kazıp ambulansların mahallelere girmesini engellediler. Neden hendek kazarsın? Amacın ne? Ambulanslar giremedi. O savunma mevzileri sadece ve sadece asker-polis tarafından yapılır. Başka kimsenin yapmaya gücü olmayacak. Devletin kamu düzenine alternatif ne varsa hepsi bertaraf edilecek. Dağlık alan ile şehir yapılanmaları arasındaki irtibat koparılacak. O zaman hiç katılmasam da özerklik mi istiyorsun, gel sivil hayatta, Meclis'te her şeyi tartışalım. Ama oldu bittiye getirerek fiili duruma izin vermeyiz. Türkiye'yi zaafa uğratmak isteyen bazı odaklar bunlara işaret verdi, şimdi vaktidir diye. Biz onları da biliyoruz. Onlara da gereken dersi verdik, vereceğiz.

Bir irade beyan ediyorsunuz. Bir perspektif çiziyorsunuz. Belli bir özenle yürüyor bu iş. Devletin istediği silahın bırakılması, demokratik adımların atılması ve sivil zeminde her şeyin konuşulması. Bu adımlar da atıldı. Birçok temel unsur haledildi. 13 yıl önce böyle bir çözüm süreci olsaydı, bir liste yapılmış olsaydı, biz şunun için mücadele ediyoruz dedikleri, haklı, doğru taleplerinin hepsi yerine getirildi. Biz dedik ki; silahlanmaya son verin. Bu konuda devlet karar alınca, biraz yavaş alır belki ama aldığı kararda sebat eder. Biz bir karar almıştık. Silahlı gruplar çekilecekti ve karşılıklı adımlarla bir noktaya gelecektik. Geçen sene Kobani olayı olana kadar bu anlamda biz tekrar elimizdeki bütün kartları açarak çözüm sürecine ivme katmaya çalıştık. Bir taraftan da neler yapıldığını takip ettik. Eğer tedbir almasaydık, 23 Temmuz günü şu karşı odada açık bir talimat verdim; 'Artık gün gelmiştir. Bunların tek hedefi Türkiye'yi kardeş kavgasına götürmektir. Dedim ki hazırlıklarınız tamam mı? Tamam. Hepsi ne yapacağını biliyordu. Bu gece 3'lü terörle mücadeleyi başlatıyoruz dedim. O gece saat 23.00'te PKK'nın K.Irak'taki bilinmediğini sandığı noktalar vuruldu. O günden bugüne de kararlarımızda hiçbir sapma olmadı. Eğer bu mücadeleyi vermeseydik, bunların kanton ilan ettiği yerlerde başka yollara gitme planları vardı. O bölgelerde sçimi yaptırmama, başka şeylerin seçimini yaptırma yoluna gideceklerdi. Kesin talimat verdim. Terörle mücadele konusunda düğmeye bastığımız anda her yerde büyük darbeler vurabilecek konumdaydık. Son şans onlara verildi, onu kullanmadılar. Seçimden sonra tam bir kibirle, serhildan dedikleri ayaklanmaya kalkıştıklarında hak ettikleri cezayı aldılar. Devletin son üç seçim suhulet içinde geçsin diye bir tavrı vardı ama şimdi bu mücadele sonuna kadar devam edecek.

Biz 90'lara dönmedik. Tek bir sivil vatandaşımıza yönelik bir hukuk dışı olayda biz bunun hesabını sorarız. 90'lara dönen devlet değil, Terör örgütü PKK'dır.

Silah baronları, uyuşturucu tacirleri, PKK'nın silah bırakacağız demesinden rahatsız oldular. Bu çatışmacı ortamı tahrik edecek şekilde birtakım telkinlerde bulunmaya başladılar. Biz hepsini biliyoruz. Hangi istihbarat örgütünün K.Irak'ta kimlerle ne konuştuğunu biz biliyoruz. PKK üzerinden Türkiye'yi kimlerin zaafa uğratmaya çalıştığını iyi biliyoruz.