Medya

Ahmet Taşgetiren'den Cem Küçük ve Fuat Uğur'a: Kuyruklarına bastım, basacağım!..

"Yazımı ve Küçük-Uğur programını Cumhurbaşkanı'na birlikte takdim etsinler"

28 Nisan 2017 11:42

Gazeteci Cem Küçük'ün “Artık AK Parti’nin bu radikal İslamcılarla da, yani bu Mavi Marmara’daki manyak tipler, yani kafadan İsrail düşmanı, kafadan Batı düşmanı, kafadan her şeye düşman tipler var, bunlarla da yolların ayrılması lazım" ifadesiyle başlayan tartışmalar devam ediyor.  "Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin yüzde 51.4 "evet" oyu ile kabul edildiğinin açıklanmasıyla sona eren halk oylamasına giden süreçte "gizli hayırcı" olmakla itham edilen Star yazarı Ahmet Taşgetiren, TGRT'de "Medya Kritik" programını sunan Küçük ve Türkiye yazarı Fuat Uğur'a tepki gösterdi. 

"TGRT. Bu bir misyon. Kutlu Doğum tartışması da bir misyon. Oradaki Cem Küçük – Fuat Uğur tetikçiliği de bir misyon. Kuyruklarına bastım, basacağım" diyen Taşgetiren, "Anlarız bakalım, 'İhlas'lı kardeşlerimiz” neyi oynuyor? Bu arada istirham etsem, danışmanlar benim yazımı ve Küçük-Uğur programını Sayın Cumhurbaşkanı'na birlikte takdim edebilirler mi?" ifadesini kullandı. 

Mahallede 'gizli hayırcı' kavgası sürüyor; kimler suçlandı, ne yazıldı, ne cevap verildi?

Ne olmuştu? 

Cem Küçük'ün tartışma yaratan sözlerinin ardından kimi köşe yazarlarınca "İslamcılar AK Parti'den tasfiye edilecek" iddiası ileri sürülmüştü. 

Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan,  "İslamcıları AK Parti'den tasfiye etmek istiyor olabilirsiniz. Ama bu sizin güç yetirebileceğiniz bir mesele değildir", "Manyağız lan biz! Siz kuruluş devrinde yaşasaydınız 'kafadan Bizans düşmanı, kafadan Moğol düşmanı bunlar' dediğinizde hangi manyakları kastediyorsanız o kadar manyağız hem de" ifadelerini kullanmıştı.

Kılıçarslan'ın köşe komşusu Yusuf Kaplan da, İslami oluşumların önde gelen isimlerinin, yazarlarının, fikir adamlarının hedef tahtasına yatırılmak istendiğini savunarak "Öncelikle, önümüzdeki bu çakıl taşlarını temizlemeliyiz: Ülkeyi kaosa sürüklemek isteyen fitne-fesat şebekelerini, tetikçi tipleri kaale almamalı, gerekli uyarıları yapmalı, önlemleri almalıyız" demişti.

Star yazarı Ahmet Taşgetiren, tartışmaya "Ak Parti öncelikle bu çeteleşmiş medyatörlerin kendi imajına el koymasını bertaraf etmeli. İçeriye dönük bu yaftalamaların içerde nifak oluşturacağını, sürekli içerde bir azalma meydana getireceğini, dışardan hiçbir yeni katılım olmayacağını, üstelik iktidar adınaymış gibi kesilen raconların farklı toplum kesimlerinin korkuya kapılmasına yol açacağını unutmamak lazım" ifadesiyle girerken, yine Star yazarı Sibel Eraslan da söz konusu kişilerin yeni dönemde AKP'de olmaması gerektiğini savunmuştu. 

Karar yazarı Mehmet Ocaktan da, Cem Küçük'ün ilgili ifadesine tepki göstermiş; "AK Parti’nin kendi iç mekanizması nasıl işler bilemem ama, durumdan vazife çıkararak AK Parti adına temizlik işine soyunanların genlerindeki ‘FETÖ yazılımı’yla hareket ettikleri muhakkak" ifadesini kullanmıştı.

Türkiye yazarı Fuat Uğur ise, Cem Küçük'ün "Mavi Marmara’daki manyak tipler" ifadesinin "insanlık hâli" olduğunu savunarak "O sözcüğe cankurtaran simidi gibi sarıldılar. Buradan bir haklılık devşirme çabasıyla konuyu kavga zeminine çekmeye, yaygarayla kendilerini üçüncü kez affettirmeye çalışıyorlar" demişti.

Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök de, "Mavi Marmara olayının Türkiye'ye çok pahalıya patladığını" ifade etmiş; "Ayrıca sanmayın ki bize pahalıya patlayan bu sorumsuzca hareket, Filistinli mazlumun işine yaramıştır. Öyleyse, ne oluyor şimdi referandumdan sonra aniden patlayan bu 'Mavi Marmaracılık ruhu'. Sadece yanlış adam yanlış ifadelerle söylediği için mi?" diye yazmıştı. 

"Anlarız bakalım, 'İhlas'lı
kardeşlerimiz' 
neyi oynuyor?"

Ahmet Taşgetiren'in "İktidar da muhalefet de okumalı" başlığıyla yayımlanan (28 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Referandum yüzde 51.4 “Evet”le geçti. Ancak yüzde 48.6 oranında da bir “Hayır” var. Şu anda herkes, öncelikle bu dağılımın nasıl gerçekleştiğini, “Evet”in neden arkasındaki siyasi desteklerin toplamından çok daha az, “Hayır”ın da, organize bir hareket olmamasına rağmen neden bu ölçüde çıkabildiğini anlamaya çalışıyor. Bir de buradan yola çıkıp, 2019'da nasıl bir sonuç görüleceğini tahmin çabaları var. Burada da “Evet” cenahı için kaygı, “Hayır” cenahı için bir tık daha olur mu, ihtimalleri değerlendiriliyor.

Türkiye kamuoyu, Kemal Gözler ismini, referandum öncesinde Anayasa tartışmaları sırasında çok duydu. Onun “Anayasasızlaştırma” makalesine pek çok atıf yapıldı. Gözler'in http://www.anayasa.gen.tr/dev.html'de Demokrasi Nasıl Korunabilir? Uyuyan Devi Uyandırmak başlıklı bir yazısı yayınlandı. Okudum ve birçok bölümün altını çizdim.

Kemal Gözlerile muhtemelen düşünce iklimi noktasında pek çok farklılıklarımız var. Ak Parti ile de farklı dünyalarda olduğu açık. Ancak makaleyi ilginç bulduğumu söylemeliyim. Bence Ak Parti'nin de muhalefetin de okumasında fayda var.

“Uyuyan dev”den söz ediyor Kemal Gözler. Ve o uyuyan dev uyanırsa, siyasette başka bir dönemin başlayacağını yazıyor. Ona göre ekonomik şartları ve sosyal statüsü iyi kesimlerden oluşan uyuyan devin şu anda “Gündeminde siyaset yok. Çünkü kendisini tehdit altında hissetmiyor.”  “Ancak, diyor Gözler, “Son bir iki yıldır işler değişti. Demokrasi eksikliği ve özellikle hukuk güvenliğinin zayıflaması iyi yetişmiş kitlenin yaşam tarzını da tehdit eder hâle geldi.”

Bu yargı doğru mu yanlış mı tartışılabilir. Ama tartışmak için de bakmak lazım.

“Uyuyan devi ancak Ak Parti uyandırabilir” görüşü de Gözler'e ait. Şöyle diyor: Türkiye’nin uyuyan devini AKP, birkaç yıldır izlediği yanlış politikalar sayesinde uyandırmak üzere. Dev uyanırsa, AKP devi uyandırdığına bin pişman olacak.”

Ancak “Uyuyan devi uyumaya devam ettirme”  işini de Ak Parti'nin başaracağını söylüyor Gözler. Şöyle diyor:

“AKP’nin 2002 yılındaki kuruluş felsefesine dönmesi durumunda, demokrasi üzerindeki tehdit kendiliğinden sonra erer. AKP’nin bu süreçte izleyebileceği en akılcı politika, baskı politikasından vazgeçip 2002’deki kuruluş felsefesine dönerek uyuyan kitlenin tekrar uykuya dalmasını sağlamaya çalışmaktan ibarettir.”

Gözler'in muhalefete de söylediği şeyler var. Ona göre Türkiye'de demokrasi mücadelesinin yolu 'hukuk'tan geçmiyor. Diyor ki “Bunun yolu seçimden galip çıkmaktır.” Ama muhalefet de sorunlu. Hatta öyle sorunlu ki “Türkiye’de muhalefetin iktidarı değişmeden Türkiye’nin iktidarı değişmez.”  Gözler'e göre“referandumdaki yüzde 48 de CHP sayesinde değil, uyuyan devin kıpırdanmasının ürünü.”

Gözler iki soru ortaya koyuyor:

- Dev uyanacak mı uyanmayacak mı?

- Uyandığında deve kim yön verecek?

Uyandığında da “Etrafında derin uçurumlar var devin, diyor Gözler, uyku sersemliği ile o uçurumlara düşme riski var, uçurumlardan biri, eski hataların tekrarı, diyor ve şöyle tamamlıyor yazısını:

“İktidara gelecek olan dev, ahlâkî ilkelerle hükmetmeyecekse, iktidarın değişmesinin Türk demokrasisine sağlayacağı bir yarar olmayacaktır.”

Bir okuyun derim sadece. Bence herkes yararlanacak.

İki not:

- TGRT. Bu bir misyon. Kutlu Doğum tartışması da bir misyon. Oradaki Cem Küçük – Fuat Uğur tetikçiliği de bir misyon. Kuyruklarına bastım, basacağım. Anlarız bakalım, “İhlas'lı kardeşlerimiz” neyi oynuyor? Bu arada istirham etsem, danışmanlar benim yazımı ve Küçük-Uğur programını Sayın Cumhurbaşkanı'na birlikte takdim edebilirler mi?

- Bilenlere sordum: 12 Rebiülevvel 571 güneş takviminde neye tekabül ediyor, diye. 15-25 Nisan arasında bir tarihe, denildi. Diyanet de sabit tarihi galiba böyle bir hesaplamayla tespit etmişti. Numan Bey “Yeniden 12 Rebiülevvel'e döneceğiz” demiş. İyi. Bu arada bir teklifim olsun: Mesela 29 Mayıs 1453'ün ya da ne bileyim 18 Mart 1915'in yıl dönümlerini de kameri takvime göre kutlayalım. İstanbul'un Fethi'ni Mayıs'ta değil, Ocak'ta kutlasak ne olur ki? Yaşasın kameri takvim!