Ahmet Altan *
Olağanüstülüğün “olağanlaştığı” ve çıldırma eşiklerinin birer birer aşıldığı ülkemizde “olağan” bir gece daha yaşıyoruz.
Devletin bazı görevlileri “anayasaya” ve yasalara aykırı olarak bir gazeteye el koyuyor.
Binlerce insanın kapısında toplandığı, sahip çıktığı Zaman Gazetesi iktidara muhalefet ettiği için susturuluyor.
Susturulan ilk gazete değil.
Böyle giderse son gazete de olamayacak.
Bir ölüm sessizliği hâkim olana kadar yasadışı baskıları sürdürecekler.
Vicdanen, ruhen, manen ölmüş, hayatta “banka hesaplarından” başka varlıkları kalmamış bir ölüler kalabalığı, “yasadışı” eylemleri alkışlayarak iktidarı ve Cumhurbaşkanı’nı yüceltecek.
Buna medya diyecekler.
Bir “ölüler cumhuriyeti” kuracaklar.
2011 yılından itibaren adım adım yaşanan bir hukuksuzluk döneminin en son eşiği, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Anayasa Mahkemesi’nin emirlerine uymuyorum” sözleriyle geçildi.
Anayasa’nın maddelerini açık bir biçimde çiğneyerek anayasal suç işleyen Erdoğan, mahkemeleri aynı suçu işlemeye “teşvik” eden açıklamalar da yaptı aynı konuşmasında.
Cumhurbaşkanının anayasa’yı “yok” saydığı, anayasayı çiğnediği ve kendisine bağlı olan gruplara anayasayı “tanımama” emri verdiği bir ülkede “meşru” hiçbir güç kalmaz.
Bir devlet ve o devletin cumhurbaşkanınından en alttaki memuruna kadar bütün görevlileri “meşruiyetlerini” anayasadan alırlar.
Erdoğan, “Anayasa’yı” yok sayarak, aslında devletin meşruiyetiyle birlikte kendi meşruiyetini de yok etmiş oluyor.
Anayasa’da ve Ceza Yasası’nda tarifleri olan ağır suçlar bunlar.
Cumhurbaşkanı, Anayasa’yı tanımadığını, Anayasa’ya uymayacağını söyleyerek ve yargı görevlilerini Anayasa’ya uymamaya kışkırtarak birden fazla suçu işlemiş durumda.
Bugün Zaman Gazetesi’ne saçma sapan gerekçelerle el konması da Anayasa’nın 30. maddesine aykırı.
Karşımızdaki tabloyu netleştirelim.
Bugün, Erdoğan, başta Adalet Bakanı olmak üzere kabinedeki bazı adamları, bazı polisleri, savcıları, yargıçları, hep birlikte “zor” kullanarak anayasal düzeni yok sayıyorlar.
Elinde devlet gücü bulunan bir grubun “zor kullanarak” Anayasa’yı çiğnediğini, Anayasa’ya aykırı işlemler yaptığını görüyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin temelini oluşturan “Anayasa” fiilen ortadan kaldırılmış durumda.
Bu suçu işleyen grubun, cumhurbaşkanı, bakan, savcı, yargıç, polis gibi “sıfatlar” taşıyor olması suç işledikleri gerçeğini değiştirmez.
Bizzat devlet görevlileri tarafından devlet ve anayasa yok ediliyor.
Artık bu ülkede, bu suçu işleyenler de dahil hiç kimse güvende değil.
“Meşrunun” sınırlarından çıkıp “gayrımeşrunun” sınırları içine giren bir ülkede yarın kimin başına ne geleceğini hiç kimse bilemez.
Belli ki iktidarın kızdığı herkes hapse atılacak, malına el konacak hatta öldürülecek.
Özellikle CHP’lilere ve MHP’lilere seslenmek istiyorum.
Bugün Kürtlerin öldürülmesini sessizce karşılıyorsunuz ama yarın sizin öldürülmeyeceğinize emin misiniz?
Herhangi bir isim altındaki bir “terör örgütüyle” ilginiz olduğunun ileri sürülmeyeceğine gerçekten güveniyor musunuz?
Mallarınıza el konmayacağına, partilerinizin kapatılmayacağınıza, yöneticilerin zindanlara atılmayacağını mı sanıyorsunuz?
Düşünün ki daha iki üç yıl önce Cumhurbaşkanı’nın “ne istediler de vermedik” dediği Cemaat bugün “silahlı terör örgütü” sayılıyor, üyesi olduğundan şüphelenilen işadamlarının mallarına mülklerine el konuyor, gazeteleri kapatılıyor, onlarla ilişkisi olduğundan kuşkulanılanlar hapse atılıyor.
Düşünün ki daha geçenlerde gösterilerle Türkiye’den “yardım gruplarının” gönderildiği YPG bugün “terör örgütü” ilan ediliyor.
Anayasa’yı tanımadığını söyleyen bir cumhurbaşkanı ve onun Anayasa’yı tanımayan adamları yarın sizi de aynı suçlamalarla susturup hapse atacaklar.
Devlet Bahçeli’nin ve Deniz Baykal’ın Erdoğan’a destek olmaları sizi bekleyen bu geleceği değiştirmeyecek emin olun.
Bugün Kürt düşmanlığından gözleri kararmış MHP’liler yarın hapishane kapıları üstlerine kapandığında oda arkadaşlarının bir zamanlar düşman oldukları bir Kürt olduğunu gördüğünde çok şaşıracaklar.
Gidişat o yönde.
Anayasa’yı tanımadığını “resmî sitesinden” ilan eden bir cumhurbaşkanı ve onun Anayasa’yı dinlemeyerek suç işleyen adamları, Türkiye’nin Anayasası’nı açıkça çiğneyerek “gayrımeşru” bir dönemi başlattıklarında, bütün muhalefet partilerinin Anayasa’ya ve devletin meşruiyetine sahip çıkması gerekir.
Bugün 12 Eylül Anayasası’nın bile içine sığamayan, o anayasayı bile çiğneyen bir iktidarla karşı karşıyayız.
Anayasa’yı, devleti, ülkeyi ve insanları korumak muhalefetin görevi.
Cumhurbaşkanı’na ve onun adamlarına, bu ülkede Anayasa’ya sahip çıkan “meşru” bir gücün olduğunu göstermezseniz, bu gayrımeşru gidişe kararlı bir şekilde “dur” demezseniz kendiniz de dahil herkesi tehlikeye atarsınız.
Anayasa’dan, hukuktan, meşruiyetten yana olan herkesin, haksızlığa uğrayanların yanında durması, sadece haksızlığa uğrayanları değil kendilerini de savunmaları anlamına gelecek.
Zaman Gazetesi’ni koruyun, Sur’da vurulan beş aylık bebekleri koruyun, Kayseri’de göz altına alınan Boydak’ları koruyun, yeniden hapsedilmek istenen Can Dündar’la Erdem Gül’ü koruyun, Mehmet Baransu’yu, Hayri Tunç’u, Hidayet Karaca’yı, Gültekin Avcı’yı, Kürt gazetecileri, mallarına el konulan işadamlarını koruyun.
Parlamentoda ciddi bir gücünüz, milyonlarca seçmeniniz var.
Anayasa’ya ve hukuka sahip çıkabilirsiniz.
Eğer muhalefet kararlı bir biçimde Anayasa’yı savunursa, bu iktidar ve onların fütursuzca Anayasa’yı çiğneyen adamları durmak zorunda kalırlar.
Unutmayın, anayasası olmayan ülkede hiç kimsenin güvencesi yoktur.
Haklısınız, güçlüsünüz…
Ülkenizi, insanlarınızı, Anayasa’nızı korumak için daha ne bekliyorsunuz?
Görevinizi neden yapmıyorsunuz?
Sabaha karşı kapınızı çalacakları zamana kadar bekleyecek misiniz?
Bu yazı ilk olarak P24'te yayımlanmıştır.