24 Ekim 2016

Antigone ve trajedinin kısır, güncel döngüsü

Antigone, güncelliği ve başarılı yorumuyla sezonda görülmesi gerekenlerden

Savaş var… Hükümdar Kreon’un yeğenleri Polinises ve Eteokles birbirlerini öldürmüş. Polinises karşı tarafa geçip halkına ihanet ettiği için Kreon ölüsünü cezalandırmaya karar verir; kardeşi Eteokles devlet töreniyle bir kahraman gibi gömülürken Polinises’in cesedi atmacalara ve kurtlara yem olması için gömülmeyerek açıkta bırakılacaktır.

Buna bir tek kişinin gönlü razı değildir: Gömülmeyenlerin ruhlarının sonsuza dek rahatsız bir şekilde dolaşacağına inanan başına buyruk, otorite dinlemeyen, inatçı genç kızkardeş Antigone…Antigone bütün yasaklara karşı gelerek kardeşinin cesedinin üzerine toprak atar ve devlet otoritesi tarafından dışlanarak cezalandırılmasının yolunu bile isteye açar.

Tatavla Tiyatro sezonu “Antigone” ile açtı. Fakat bu Sofokles’in millattan önce 5. yüzyılda yazdığı klasik Yunan tragedyasının 2. Dünya Savaşı sırasında Fransız yazar Jean Anouilh tarafından adapte edilmiş, Nazi işgali dönemine uyarlanmış versiyonu. Anouilh’in adaptasyonunda hikaye, karakterler metnin aslına temelde sadık kalırken kral Kreon’un temsil ettiği otoritenin kabulü ile Antigone’nin temsil ettiği başkaldırı Nazi işgali ve Fransız direnişi’nin sembolleri yerine geçer.

Oyunun temaları olan statüko ve devletin yasasının her şeyin üstünde olması, sivil itaatsizlik, sadakat, aile sevgisi, onuru ve kral Kreon’un temsil ettiği tiranlığa, hükümdara karşı direniş insanlığın millatan önce dönemlerden günümüze hala uğraştığı, zamansız, evrensel meseleler. Antigone’yi eski Yunan’dan 2. Dünya Savaşı Fransa’sına ve 2016 Türkiye’sine güncelliğini hiç yitirmeden taşıyan da dert edindiği bu felsefi temaların insanlık tarihi boyunca devamlılığı…

Tatavla’nın prodüksiyonunda ilk dikkati çeken aynı zamanda salona girdiğinizde ilk gördüğünüz kumdan bir çemberle çerçevelenmiş bir yemek odası dekoru. Ahşap bir masa, tonet sandalyeler, masada kristal bir içki şişesi, odayı çevreleyen parmaklıklar ve kapılar yıkık, dökük. Işık, loş ve gizemli. Oyun başlamadan Eric Satie müziği eşliğinde bu dekoru seyrederken 2. Dünya Savaşı döneminde savaşı yaşayan Avrupa ülkelerindeki evlerin içlerine kazınmış olduğunu hayal edebileceğimiz hüzün, çaresizlik, yalnızlık ve yokoluş hissi sizi yakalıyor.

Mezarı ve gömülmeyi temsil eden kumun bir çember şeklinde bütün sahneyi çevrelemesi hem oyunun ana temasının oyuna hakimiyetini görselleştiriyor hem de karakterlerin içinde dönüp durdukları fasit daireyi simgeliyor. Tiyatroda yarattığı atmosferle oyunla ilgili doğru duygular uyandıran sahne tasarımını çok önemserim ve Cihan Aşar’ın Antigone’deki tasarımı da böyle bir çalışma.  

Yönetmen Eraslan Sağlam, Anouilh’in tekstinin başında bütün hikayeyi anlatan koroyu es geçmiş, çok da iyi yapmış, böylece hikayeyi karakterler ve zamanın geçişiyle aksiyon olarak yaşatarak aktarıyor. Metin iyi çalışılmış ve dramaturjik anlamda önemli olan genç kuşak-yaşlı kuşak, statüko-isyan, devlet-birey karşıtlıklarının altı Kreon-Antigone çatışmasından oyunun bütününe yayılarak çok net bir biçimde çizilmiş, bu da rejiyi tutarlı kılıyor. İlk bölümde, kral henüz Kreon sahneye çıkmadan, açılıp kapanan bir kapıdan Nazi subaylarını bir an için görmemize rağmen, kostümler ve mizansenler antik Yunan’da ve Sofokles’in dünyasında olduğumuz hissini veriyor, ve Kreon’un sahneye çıkmasıyla, kostümüyle 20. Yüzyıla geliyoruz, bu da hem oyunun orijinaline bir selam niteliğinde, hem de Nazi işgali dönemine geçiş yapıldığında metnin zamansızlığı ve evrenselliği iyice vurgulanmış oluyor.

Oyunculuklar yoğun ve tutkulu; özellikle Kreon’u canlandıran Erhan Tuna’nın tiranı güçlü ve hoyrat yerine silikçe, politikanın kurbanı olmuş, kötülüğü kendine de zarar vermiş, ezikçe, zayıf bir yaşlı adam, olarak yorumlaması, Aysan Sümercan’ın güçlü ve sağlam yorumuyla dadı karakterinin konumunu ve önemini yükseltmesi ilginç ve başarılı tercihler. Ayça Bildik tutku dolu, idealist Antigone rolünde, Tuba Sağlamsa kızkardeşinin zıddı, otoriteye boyun eğen, kurallara uyan İsmene rolünde başarılı, kardeşlerin tezatlarının oyunculuklarda vurgulanması oyuna güzel bir dinamizm getiriyor.

Eraslan Sağlam’ın yorumu hareketli ve bol aksiyonlu ve bu iç dinamiği yoğun ama aksiyon anlamında durağan diyaloglarla dolu oyunu hareketlendirip daha ilgiyle izlenir kılmış. Ancak mizansenlerin bazıları (örneğin kum çemberde koşmanın sık tekrarı ve masanın farklı amaçlar için fakat çok fazla kullanılması) özellikle de sahne çok küçük olduğu için biraz yoruyor ve oyunun genel tutarlı, sade bütünlüğü içinde bunların da sadeleştirilmesinin oyuna fayda sağlayacağını düşünüyorum, Tiyatro Tatavla’nın Antigone’sine tek eleştirim de bu. Bunun dışında sahne tasarımından müziğine, ışığından yönetimine ve oyunculuklara, sağlam, detaylı ve iyi çalışılmış, kendini seyrettiren, başarılı bir iş. Yunan tragedyaları, trajediler insan hayatından yokolmadıkça eskimez, bireysel olanların engellenmesi imkansıza yakın ama toplumsal olanların bitmesi de gerçekleşecek gibi görünmüyor.  Antigone, güncelliği ve başarılı yorumuyla sezonda görülmesi gerekenlerden.


Künye:

Yazan: Jean Anouilh

Çeviren: Yaşar Avunç

Yöneten: Eraslan Sağlam

Oyuncular: Aysan Sümercan, Erhan Tuna, Tuba Z. Sağlam, Ayça Bildik, Oğuzalp Kutlu, Sadettin Okumuş, Ekremcan Aslandağ, Gökçe Taş

Sahne Tasarım: Cihan Aşar

Giysi Tasarım: Hüseyin Özay

Işık Tasarım: Ekremcan Arslandağ

Antigone 5-12-19-26 Kasım’da 20.30’da Tatavla Sahne’de. 0212-233 52 30

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Rak rak rak rak geliyoruz SANA NE!

İstediği hayatı yaşamak adına yapmayacağı şey olmayan lubunyaların en sevdiği sözcüktür sana ne. Non-lubunlar siz de bol bol kullanın, sağlığa faydalıdır

Metropol kâbusları, kafada boş bir alan özlemi, Strindberg'in evi ve Stonewall

Dünya son birkaç yüzyıldır aşırı heteroseksist takılsa da, bütün farklı yönelimleri kapsayıcı olarak kullandığım ve özellikle q ile yazdığım quirlik insanlık tarihi kadar eski elbette

Tuhaf sokak performansları, sürtükler ve onurlu quir bireyler

31 Mayıs 2022'de yaşanan sokak performanslarının akıl almazlığı bir toplumun sinir krizinin eşiğinden tam göbeğine adım attığının göstergesi değil bence. O sınır çoktan aşıldı ve bu şekilde dışavurumlarla değil daha içsel patlamalarla seyrediyor. O gün çok başka şeyler döndü. Zamanla anlarız