26 Ekim 2017

Ankara’da ‘Milgram Deneyi’ ve itaatin tehlikeleri

“Ben sadece görevimi yapıyordum!”

14 Ekim, Ankara. Yerde üç insan. Biri 75 yaşında bir kadın, diğeri tek kollu bir adam, topu topu üç insan! İşlerini geri istedikleri için oradalar. Kalabalık bir kolluk gurubunun arasındalar. Birbirlerine sarılmışlar, acı içinde kıvranıyorlar.

Başlarında, onlara sanki bir haşere, bir böcek muamelesi yapan devletin kolluk görevlileri. Birinin elinde biber gazı tabancası, yerdeki üçünün üzerine püskürtüyor.

Duruşunda öyle bir rahatlık var ki, yaptığı işi öylesine kanıksamış ki. İnsanın tüylerini diken diken eden bir kanıksanmışlık hali bu! Sanki elindeki gazı üç insana değil, üç hamam böceğine sıkıyor! Başına başına, yüzüne yüzüne, gözüne gözüne püskürtüyor! Dur diyen yok, soru soran yok, müdahale eden yok…

Yerdekilerin dehşet içinde oldukları anlaşılıyor; mideleri yanıyor, gözleri acıyor, inliyorlar. Elleriyle, kollarıyla başlarını korumaya çalışıyor, birbirlerine tutunmaya, birbirlerinden güç almaya, bir sonraki güne sağ çıkmaya çabalıyorlar. Sıkılan gaz öylesine yoğun ki, üstleri, başları, ceketleri kimyasalla köpük köpük…

 

Ben sadece görevimi yapıyordum!
 

İkinci dünya savaşı bittiğinde, Almanya’daki Nazilerin işlediği insanlık suçları yargılanmaya başlar. Bir dönemin zalimlerinin, muktedirlerinin, işkencecilerinin mahkemelerdeki savunmaları hep aynıdır. İşlediği suçların korkunçluğunu, acımasızlığını unutan sanıklar hep aynı savunmayı yaparlar:

“Ben sadece görevimi yapıyordum!”

Benzer savunma, dünyada emir komuta zinciri içinde gerçekleşen çoğu suçun failleri tarafından da yeri geldikçe kullanılır.

Türkiye’de de 1960, 1971, 1980 darbelerinin failleri, 90’lı yıllarda köylerin yakılarak boşaltılması; tüm bu fiillerde rol alanlar; hatta 15 Temmuz darbe girişiminin içinde bulunanlar… Hepsinin savunusu aynıdır. Hep üstlerden emir almışlardır:

“Ben sadece görevimi yapıyordum!”

 

Milgram Deneyi ve itaatin ölçüsü

 

Otorite ve güç. İtaat ve uyum. İnsanoğlunu biat etmeye iten nedir? Birey, hangi durumda otoriteye itaat eder? Verilen bir buyruğu aklın, vicdanın, bilimin süzgecinden geçirmeden nasıl uygulayabilir?

Bunu araştırmak için yapılan ve muhtemelen çoğunuzun bildiği ünlü Milgram Deneyi vardır. Aslında Milgram Deneyi, aynı konudaki bir deneyler dizisinin genel adıdır.

Nazi Almanya’sındaki savaş suçlularının yargılamalar esnasında “Ben sadece görevimi yapıyordum!” savunması Milgram’ı bu deneyi yapmaya itmiştir.

Milgram, yaptığı deneyle insanların otorite karşısındaki tutumlarını ölçmeyi amaçlamıştır.

Deney, 1961 yılında ABD’nin Yale Üniversitesi’nde Stanley Milgram tarafından uygulanır. Her katılımcı için bir saat sürecek deneyde çeşitli sosyal statülerden 40 denek yer alacaktır. İçlerinde ilkokul mezunları da vardır, doktorasını yapmış olanlar da.

İtaatkârlık üzerine bir sosyal psikoloji deneyidir bu. Her deneyde iki denek yer alır. Deneklerden biri bunun bir deney olduğunu bilir, diğeri ise bilmez. Bunun bir deney olduğundan habersiz olan kişi hileli bir şekilde öğretmen olarak seçilir ve deneyi tamamlamasa bile ona günlük 4,5$ ödeme yapılacağı söylenir.

Deney kısaca şu şekildedir; bunun bir deney olduğunu bilen denek öğrenci rolündedir ve yapacağı her yanlış karşılığında elektrik şoku verilmek üzere bir koltuğa bağlıdır. Bu öğrenciye, birbiriyle eşleştirilecek şekilde sözcükler söylenir. Sonradan öğretmen rolünde olan ve bunun bir deney olduğunu bilmeyen kişi koltuktakine  sırayla bu sözcükleri tekrarlar ve karşılığı olan kelimeyi bulmasını ister. 

Öğretmen rolündeki denek, öğrencinin bilemediği her sözcük karşılığında koltuğa bağlı öğrenciye önünde duran panodan 15 volttan başlayarak elektrik şokları vermeye başlar. Öğrencinin yaptığı her yanlış için 15 volttan başlayan elektrik şokları 450 volta kadar çıkacaktır.

Deney gözlemcisi olarak ise beyaz önlüklü, sert görünümlü, duygusuz yüzlü bir biyoloji öğretmeni seçilmiştir.

Öğrenci her elektrik şokuna maruz kaldığında acılar içinde kıvranma rolü yapmaktadır. Deney ilerledikçe, elektrik şoklarının büyüklüğü artar; 75 voltta denek inlemeye, 150 volttan itibaren deneyden ayrılmak için yalvarmaya başlar. 180 voltta artık dayanamadığını bağırmaktadır.

Gerçekte ise öğrenciye elektrik şoku verilmemektedir. Koltuktaki kişi tümüyle deneyin bir parçası olarak rol yapmakta, onun rol yaptığını ise öğretmen bilmemektedir. Öğrencinin acısı arttıkça, öğretmen tereddütler geçirmekte, ancak deneye eşlik eden gözlemcinin deneye devam etmesi gerektiği uyarılarıyla deneyi sürdürmektedir. Öğretmenin kimi durumlarda deneyden vazgeçme aşamasına gelmesi bile, gözlemcinin bütün sorumluluğu üstlendiğini söylemesi üzerine öğretmen deneye devam etmektedir…

 

Ankara’da bir Milgram Deneyi mi?

 

Yerde üç insan. İnsan mı, haşere mi, böcek mi? Tekrar tekrar bakıyorum fotoğrafa.

Sadece gazı sıkan mı? Diğerleri de girmiş kadraja. Resmi üniformaları içindeler. Dikkatlice inceliyorum yüzlerini. Ankara’da uygulanan bir Milgram Deneyi’nin deneklerinin yüzlerini görür gibi oluyorum. Tıpkı Milgram Deneyi’nin uygulayıcılarının, kurbanlarına acı çektirirken yaşadıkları vicdan rahatsızlığına benzer bir şey…

Kim bilir o genç çocuk, kaçıncı kezdir sıkıyor elindeki biber gazı tabancasını babası yaşındaki insanların yüzüne? On mu, yirmi mi, elli mi? Yoksa yüz mü?

İşini, ekmeğini isteyen tek kollu bir adamı kim bilir kaçıncı kezdir ayaklar altında eziyor, kaçıncı kezdir plastik mermi boşaltıyor bedenine?

Emre itaat ederken vicdani değerleriyle çatışıyor mu, içinden vaz geçmek dürtüsü uyanıyor mu, bilinmez. Belli ki verilen emri yerine getirmek, otoriteye itaat etmek için oradalar.

Milgram Deneyi’nde tek bir öğreten tarafından uygulanıyordu. İkinci bir öğretenin varlığı ise itaat etme duygusunu azaltıyordu.

Oysa ki burada nasıl da kalabalıklar! Sayıyorum; bir, iki, üç, dört… on üç, on dört, on beş! Tamı tamına on beş üniformalı polis! Bir de sivil olanlar var. Belli ki onlar da devletin sivil unsurları.

Tek tek bakıyorum yüzlerine, hepsinin yüz hatları soğuk, bakışları donuk, ifadesiz! Yaptıkları işten memnun görünmüyorlar. Ama görevliler! Yapmak zorundalar. Verilen emri yerine getirmek üzere orada bulunuyorlar. Bu yüzden hepsi, otoriteye itaat etmeye hazırlar. Ellerinde güç var, arkalarında kudret!

Biber gazı, kalkan, akrep, toma; emir, komuta, gözaltı, mahkeme, hapishane…

Biri olmasa diğeri, diğeri olmasa başkası, o olmasa başka biri…

 

İtaatin tehlikeleri

 

Milgram Deneyi’nin sonuçları mı?

Deney öncesinde deneklerin ancak yüzde 1’inin 450 voltluk ölümcül şoku uygulayacağı öngörüsü hâkimdir. Yapılan anketler bu oranı vermektedir. Oysaki deney korkunç bir gerçeği ortaya çıkarmış, deneklerin yüzde 65 ‘inin 450 voltluk ölümcül elektrik şokunu verebildiği ortaya çıkmıştır. Buna karşılık öğretmene eşlik eden ikinci bir öğretmenin varlığı ve bunun itiraz etmesi durumunda bu oran yüzde 10 ‘a kadar düşebilmiştir.

Milgram Deneyi, bireylerin kendi vicdani değerleriyle çelişse bile otoriteye itaat etmeye ne ölçüde istekli olduklarını ölçme amacını hedeflemiştir. Milgram, sosyal psikoloji çevrelerinde çeşitli etik tartışmalara da sebep olan araştırma sonuçlarını ilk olarak 1963'te Anormal ve Sosyal Psikoloji Dergisi’ndeki makalesiyle tanıtmış, bulgularını ise 1974'te yayımladığı Otoriteye İtaat: Deneysel bir Bakış adlı kitabında etraflıca irdelemiştir. (Bkz.Deney, Kafe Kültür Yayıncılık, S.Milgram, 2016) Milgram ulaştığı sonuçları 1974 tarihli "İtaatin Tehlikeleri" adlı makalesinde özetlemiştir.

İzliyoruz ve susuyoruz

 

2017 yılının Türkiye’si. Ekim ayının on dördünden bir fotoğraf. Yerde acı çeken, kıvranan, içi dışına çıkan, kusan, gözleri yanan üç insan! İnsan mı, haşere mi, böcek mi? O günü de sağ çıkarmak, ölmemek, can vermemek için çabalıyorlar. Etraflarında görevleri başında polisler. Çoğu resmi üniformaları içindeler, bazıları sivil. Yeniden bakıyorum yüzlerine, tek tek, üşenmeden…

Bu işte bir adaletsizlik olduğunun farkındalar. Tıpkı Milgram Deneyi’nde, kurbanlarına her seferinde daha fazla acı çektirirken kendileri de acı çeken, huzursuz olan denekler gibiler.

İleride sorulursa eğer, belli ki “emir verildi, görevimizi yaptık” diyecekler.

Toplum olarak hep birlikte izliyoruz. Bir şehrin ortasında deney olmaktan çok öte, hemen her gün yaşanan bu zalimane gerçekliği…

Milgram Deneylerinden birine eşlik eden başsavcı, ancak 180 volta gelince itiraz eder.

Bakalım toplum olarak biz daha ne kadar izleyeceğiz Ankara’da yaşanan Milgram Deneyi’ni.

Ve daha ne kadar susacağız?

Yazarın Diğer Yazıları

Edebiyatın savaşa karşı direnişi

"Söylenmeyen ve konuşulmayanların, kaybedilenlerin ve dışarıda bırakılanların ağırlığı şiirin üzerinde asılı duruyor. Belki de Filistin'dir o. Tarih kadar geniş, ama Gazzeli çocukların son nefesleri kadar küçük" 

Kürt'e pusu

Kürt için düz ovada siyaset yapmak, sırtına ateşten bir gömleği giymek gibi

Masumluğumuzun yüzü şehirler

Liseli yıllarımın, masumluğumuzun yüzü Ardahan'dan, 45 yıl sonra masumluğunu yitirmiş bir ülkeye...