16 Nisan 2016

“Yok hükmünde” ile hayale yolculuk

Raporun hemen hemen tek olumlu cümleleri PKK ve terörle mücadaleye ilişkin...

Gece yarısı Türkiye’nin Avrupa Birliği Büyükelçisi Volkan Bozkır’ın Brüksel’deki Büyükelçilik rezidansında telefon çalıyor. 2008 Ocak sonu. Telefonda Avrupa Birliği genişlemeden sorumlu komiseri Verheugen, hemen o saatte Bozkır’la görüşmek istiyor.

Saat 02.00’a yaklaşırken yapılan görüşmede Verheugen Bozkır’ın eline ültimatom gibi bir AB kararı tutuşturuyor:

“Hükümetinize bildirin, elinizdeki kararla birlikte, AB-Türkiye ilişkileri ucu açık hale gelmiştir, tam üyelik çok uzak bir ihtimaldir.”

Oysa, ortada Türkiye ile AB arasında varılan anlaşmalar var, 2004 ve 2005’te Türkiye’nin AB’ye uyum çerçevesinde gerçekleştirdiği reformlar var. AB o anlaşmaları ve uyum yasalarını yok sayıyor.

Volkan Bozkır tam da o anda, diplomatik bir manevra ile o kararı “yok hükmünde” sayarak, Verheugen’e geri vermesi gerekirken, kararı alıyor ve Ankara’ya iletiyor.

AB Büyükelçisi Bozkır az zamanda büyük mesafe katediyor, bugün AKP’nin AB’den sorumlu Bakanı statüsünde.

O tarihte Verheugen’e yapamadığını, arkasına büyüklerini almanın verdiği cesaretle, AB İlerleme Raporunu bugün “yok hükmünde” sayarak, raporun Brüksel’deki AB Büyükelçiliği üzerinden AB’ye geri verileceğini söylüyor.
 

Selim Sarper örneği
 

Bizim diplomasi tarihimizde başka bir ülkenin bize verdiği bir kararın iade edilmesinde en çarpıcı örneklerden biri Rusların Kars ve Ardahan’ı istemelerine ilişkin girişimleri.

1945’in son günleri, bizim Moskova Büyükelçisi Selim Sarper. Rus Dışişleri Bakanı Molotof Sarper’i çağırarak, uzun bir görüşme yapıyor. Görüşmede konu Kars ve Ardahan ve Rusların toprak talebi.

Sarper bu talebi anında geri çeviriyor, “yok hükmünde” sayıyor.

Her ne kadar yıllar içinde “Ruslar Kars ve Ardahan’ı istemedi, böyle bir resmi belge yok” yönünde görüşler yayınlanmış olsa da, konu tartışılır hale gelse de, Sarper’in tavrı diplomasi tarihinde sık anlatılan anektodlar arasına giriyor.
 

Her satır eleştiri dolu
 

AB İlerleme Raporu’na gelirsek, bugüne kadar bu kadar sert bir AB raporu yok. Baştan sona, dozu hayli yüksek eleştirilerle dolu.

  • Ne demokrasiden uzaklaşma kalıyor,
  • Ne “medyaya saldırı önlenmeli” kalıyor,
  • Ne yargı bağımsızlığının çiğnenmesi kalıyor,
  • Ne ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplanma özgürlüğü kalıyor,
  • Ne operasyonların durması için imza veren akademisyenlerin tutuklanmasına itiraz kalıyor.

Türkiye’de olup bitenlerle ilgili hiç bir ayrıntı raporda gözden kaçmıyor.

Örneğin, “Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesine yönelik açıklamaları kınar, otoriter eğilimleri derin üzüntüyle karşılar” gibi, üzüntü ve kınama belirten pek çok ifade yer alıyor.
 

Terörle mücadele
 

Raporun hemen hemen tek olumlu cümleleri PKK ve terörle mücadaleye ilişkin:

“PKK derhal silah bırakmalıdır. Kürt Sorununda şiddete dayalı çözüm yoktur. Avrupa Parlementosu PKK’nın güvenlik güçlerine ve sivillere yönelik saldırılarını güçlü şekilde kınar.”

Aynı bölüm şöyle devam ediyor:

“Avrupa Parlementosu terörle mücadelenin Türkiye’nin meşru hakkı olduğunu tanır.”

Bu olumlu cümle, yine de şu biçimde bağlanıyor:

“Terörle mücadele operasyonları toplu cezalandırma halini almamalıdır."

Bunun dışında, raporda Türkiye’ye olumlu bir yaklaşım ara ki, bulasın.

Öyle ki, örneğin Diyarbakır’daki acele kamulaştırma kararları bile Avrupa Birliğinini tepkisi çekiyor. Kamulaştırılan alanlarda kiliselerin bulunduğuna dikkat çekilerek, “kamulaştırma kararı düzeltilsin” deniyor.
 

Bula bula Ermeni konusu
 

Şimdi Türkiye bu raporu iade ediyor, “yok hükmünde” sayıyor. Neden?

Raporda yer alan, Ermeni iddialarının kabul edilmesi önerisinden dolayı.

Adamlar bin tane yolunda gitmeyen, batı standartlarına aykırı teşhiste bulunuyor, onların hiç birine itiraz edemeyen Ankara, Ermeni iddiaları tezi üzerinden raporu iade ediyor.

Açıklanan iade gerekçesi komik.

Demokrasiye, insan haklarına, temel hak ve özgürlüklere eleşiriler var, onlara Ankara sesini çıkartamıyor.

Hiç ilgisi olmadığı halde, son anda AKP tramvayına binen Volkan Bozkır da, bula bula, iade etme nedeni olarak, Ermeni konusunu buluyor.

Oysa, raporun özü Türkiye’deki otoriterleşme, demokrasiden uzaklaşma, evrensel hukuka sürekli ters düşmeyle ilgili.

İtiraz edebiliyorsan, sen ona et ama, mümkün değil, çünkü rapor baştan sona gerçeklerle dolu.

 

Vize hikâyesi

 

Bu raporun ve iadesinin bir de KDV’si var: Vize.

Adamlar bu raporları iş olsun diye yazmıyor, durum tespiti yapıp, ona göre politika geliştirmek ve bu arada Türkiye’yi uyarmak için yazıyor. Rapor geri verilmiş verilmemiş, onların umurunda değil.

Rapor bir kez kayıtlara geçtiğine göre, onlar rapor doğrultusunda Türkiye ne yapıyor, ona bakıyor.

Sen şimdi iade ediyorsun, söylenenleri geri çeviriyor ve “yok hükmünde” görüyorsun, muhtemelen bunun somut bir sonucu olur.

AB ülkelerine Haziran’da vizenin kalkması hayal olur.

“Yok hükmünde” tavrıyla hayale yolculuk başlıyor.

Bu ilk somut sonuç, devamından kimsenin şüphesi olmasın.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Uçaktakilere küpe: Pınar Türenç bombaladı, Vali özür diledi

Vali Gül: "Sayın Bakanımız oradaydı, ben oradaydım, emniyet müdürümüz oradaydı, hiç kimse 'süpürün' diye talimat vermedi. Oldu mu böyle bir şey, bilmiyorum ama, olmuşsa maksadı aşmıştır, ben sizlerden özür diliyorum. Benim kapım sizlere 7 - 24 açıktır, ne zaman isterseniz görüşebiliriz"

Taksim yasağı 1 Mayıs yasağı değil!..

31 Mart seçimlerini genel olarak kaybetmenin hazımsızlığı var, derin yoksulluk ve ekonomik krizin hırçınlığı var, İktidarın sallandığı korkusu var...

"Hava kurşun gibi ağır", "demokratik ve sivil anayasa" mı!..

Sıkıyönetim ve OHAL'i andıran türde, 1 Mayıs'ın bir gün öncesinden her yer polis kaynarken... Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmazken... Bir de demezler mi: "Demokratik ve sivil anayasa yapacağız!.."