01 Ekim 2016

Lozan ile beraber grev ve OHAL

Numan Kurtulmuş ve diğer bakanlar bu kadar kötü duruma düşüp, istifa etmeyi akıl ederler mi?

Gelgitlerin haddi hesabı yok. Eskiden parti grubundaki konuşmalarında fırsat buldukça “İsmet İnönü’ye çatmak” adet haline geliyor.

Durup dururken 1940’ların gazetelerini çıkartıp, “Bunlar ülkeyi ne hale getirdi, millet şeker bile bulamaz olmuştur” diyor.

Ya da:

“Hitler’e benzetecek bir siyasi figür arıyorlarsa, eski genel başkanlarının fotoğrafına baksınlar, kendisine Milli Şef dedirten kişinin, Führer’e özenip, bıyıklarının altından kendilerine gülümsediğini görecekler.”

Ya da yine günün birinde:

“İki ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da...”

Ama, sonra örneğin İsmet Paşa’nın ölüm yıldönümünde Paşa’ya muhteşem övgüler düzüyor.

Ya da yine muhtarlarla konuşmasında:

“Namuslu insanlar da, en az namussuzlar kadar cesur olmalı. Bu merhum İnönü’nün lafıdır.”

Rüzgârın ne zaman, nereden eseceği ve neden öyle eseceği hiç belli değil.

Son örnek Lozan.

Lozan Antlaşması'nı yıllardır ve tarihsel açıdan doğru olarak överken, örneğin, daha iki ay önce Lozan’ı “Ülkemizin demokrasi ve özgürlük yolunda ilerlemesinin en açık delilidir” derken, aniden çark ediyor:

“Birileri Lozan’ı zafer diye yutturdu, o masaya oturanlar bunun hakkını veremediler.”

Lozan birkaç gündür ayrıntılarıyla yazılıyor ve eleştiriliyor.

Ivır zıvır

Kimsenin dikkatini pek çekmiyor ama,  Tayyip Erdoğan’ın konuşmasında iki başka nokta var.

Aynı konuşmada:

“Şimdi grevdi, boykottu gibi, ıvır zıvır bir şey var mı? Yok.”

Grev işçilerin hakkı, uluslararası bir hak. İşçilerin dünyada ve Türkiye’de uzun mücadelelerden sonra elde ettikleri anayasal bir hak.

Erdoğan’a göre, bu hak “ıvır, zıvır”. Yani, insanı rahatsız eden, değersiz, yersiz, gereksiz bir davranış.

Anayasal bir hak, ıvır, zıvır. Ah hukuk, bir kez daha yerlerde.

OHAL süresi 

Aynı konuşmasında konuyu OHAL’e getiriyor:

“Kimse bize takvim belirleyemez. OHAL için üç ay yetmez, belki on iki ay da yetmeyecek.”

OHAL, 15 Temmuz darbe girişiminden bir hafta sonra ilan edildiğinde hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş kendine güvenli bir biçimde:

“Amacımız OHAL’i kısa tutmaktır, bir - bir buçuk ay içinde işlemlerimizi tamamlar, normale döneriz.”

Çeşitli bakanların söylemleri de bu yönde, OHAL’i kısa tutmak.

Ama, şimdi Erdoğan “on iki ayın bile yetmeyeceğini” söylüyor.

Başta Numan Kurtulmuş ve diğer bakanlar bu yönde kendilerine soru sorulursa, ne yanıt verecek?

Bir, bir buçuk aydan belki bir yılı aşacak bir süreye...

Olağanüstü hâl olacak size olağan hâl. Hükümetin astığı astık, kestiği kestik. Aldığı kararlara itiraz bile yok. Zaten askıdaki hukuk, iyice askıda.

Ya Numan Kurtulmuş ve diğer bakanlar? Bu kadar kötü duruma düşüp, istifa etmeyi akıl ederler mi?

Hiç sanmıyorum.

OHAL ve Meclis 

Bu onları meselesi, siyasal tavır meselesi. Asıl önemli olan OHAL’in “belki de on iki ayı, yani bir yılı aşabileceği”.

Erdoğan aynı konuşmada OHAL kararnameleriyle ilgili şunu da ekliyor:

“Meclis’in yükü zaten ağır, bir de OHAL eklersen, Meclis kilitlenir. Meclis içtüzüğü böyle pratik bir çalışmaya imkan vermiyor.”

O kararnamelerin Meclis’ten geçirilmesi anayasanın emri. Erdoğan’a göre, grev nasıl ıvır zıvır bir hak ise, OHAL kararnamelerinin Meclis’ten geçmesi de, zaman kaybı.

Kim uğraşır anayasa kurallarıyla, hukukla.

Oysa, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Binali Yıldırım ile görüşmelerinde bu konuyu sürekli gündeme getiriyor, Yıldırım da söz veriyor.

Şimdi ne olacak? Binali Yıldırım şimdi nasıl zikzak çizecek? Belli ki, Erdoğan Yıldırım’a “boş ver Meclis’ten geçirmeyi” diye öğüt veriyor.

Ama, Yıldırım söz vermiş, Ne fark eder ki! Vermişse, vermiş demektir.

AİHM tazminatları 

İşlerinden sorgusuz sualsiz atılan binlerce insan, mal varlıklarına el konulanlar, darbeyle ilişkisi var, diyerek, içeri atılanlar...

Bunların hiç olmazsa bir bölümü yarın bir gün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden (AİHM) döner.

AKP iktidarının hukuka ne kadar saygılı olduğunu göstermesi açısından, elimizde önemli bir objektif değerlendirme var.

CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın verdiği yazılı yanıt, aynen şöyle:

“2012-2015 yılları arasında AİHM tarafından 408 ihlal kararı verilmiştir. Başvuranlara bu süre içinde toplam 11 milyon 974 bin 531 Avro tazminat ödenmesine karar vermiştir.”

Bunlar sonuçlanmış olan davalar. Kim bilir daha ne kadar var.

Bu rakamlar AKP’nin hukukla ilişkisini göz önüne seriyor. İhlal ihlal üstüne,

Ödenen 12 milyon Avro’ya yakın parayı kim ödüyor? Biz, bizim vergilerimizden.

AKP hukuka aykırı davranıyor, parayı biz ödüyoruz.

Gelgitler, çelişkiler siyasetin günlük malzemesi. Ama, hukuk öyle değil.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Uçaktakilere küpe: Pınar Türenç bombaladı, Vali özür diledi

Vali Gül: "Sayın Bakanımız oradaydı, ben oradaydım, emniyet müdürümüz oradaydı, hiç kimse 'süpürün' diye talimat vermedi. Oldu mu böyle bir şey, bilmiyorum ama, olmuşsa maksadı aşmıştır, ben sizlerden özür diliyorum. Benim kapım sizlere 7 - 24 açıktır, ne zaman isterseniz görüşebiliriz"

Taksim yasağı 1 Mayıs yasağı değil!..

31 Mart seçimlerini genel olarak kaybetmenin hazımsızlığı var, derin yoksulluk ve ekonomik krizin hırçınlığı var, İktidarın sallandığı korkusu var...

"Hava kurşun gibi ağır", "demokratik ve sivil anayasa" mı!..

Sıkıyönetim ve OHAL'i andıran türde, 1 Mayıs'ın bir gün öncesinden her yer polis kaynarken... Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmazken... Bir de demezler mi: "Demokratik ve sivil anayasa yapacağız!.."